Zor zamanlarda barışı konuşmak

Geçen hafta, 26-27 Nisan tarihlerinde, Demokratik Gelişim Enstitüsü (DPI) Norveç’in başkenti Oslo’da Türkiye’den bir grup gazetecinin katılımıyla ‘Zor Zamanlarda Türkiye’de Kapsayıcı Bir Diyalogu Güçlendirmek’ başlıklı bir toplantı düzenledi.

Toplantıda, Kolombiya ve Kuzey İrlanda örnekleri üzerinden, çatışma ve çözüm süreçlerinde medyanın rolü karşılaştırmalı olarak ele alındı. Türkiye’de mevcut iklimin çözüm konuşmak bakımından pek de iç açıcı olmadığı yorumlarına karşılık DPI direktörü Kerim Yıldız, ‘çözümü konuşmanın iyi zamanları beklemek gibi bir lüksü olmadığını’ vurguladı ve ‘karşılaştırmalı ülke örneklerinin en çok yapılan hatalar bağlamında öğretici olduğunun’ altını çizdi.         

DPI ne yapar?
DPI yaklaşık 7 yıldır Türkiye’de demokratikleşme ve normalleşme çabalarının bir parçası olarak çözüm sürecine destek verme amacı güden bir kuruluş. Bu çerçevede siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, gazeteciler ve akademisyenleri bir araya getiriyor. Kurumun deyişiyle temel amaç ‘birbirine benzemezlerin 'birarada'lığını sağlamak ve çözüm odaklı güçlü bir kamusal tartışma için platform sunmak. DPI bugüne kadar, AKP’li, CHP’li ve HDP’li vekilleri çok sayıda toplantıda konuk etmiş olsa da, son dönemde Türkiye’de ve bölgede değişen dinamiklerin tek tek partilerin perspektifinden ele alındığı seri kapsamında 2017’nin sonunda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve geçen Nisan’da AKP’li eski bakanlar Efkan Ala, Mehdi Eker ve Taner Yıldız’ın katıldığı toplantılar, Türkiye medyasının ilgisini ayrıca çekti. Kemal Kılıçdaroğlu DPI toplantısı nedeniyle hükümete yakın medyada hedef gösterilirken, AKP’li eski bakanların katılımı ise çözüm karşıtı bazı çevrelerde “AKP yeniden çözüm sürecini mi başlatıyor?” şeklinde ifadelerle hedefe konuldu. 
Aslında DPI’ın Türkiye medyasındaki macerası biraz daha eskilere dayanıyor. 2010-13 arasında özellikle Yeni Akit gazetesinin “bölücü-PKK uzantısı” olarak diline doladığı DPI ile ilgili olarak yaklaşık 2 yıl önce gizli bir soruşturma yürütüldüğü de ortaya çıkmıştı. Halen ‘FETÖ Soruşturması’ kapsamında tutuklu bulunan Emniyet yetkilileri ve savcılar tarafından yürütülen bu soruşturmanın, söz konusu polis ve savcıların görevden uzaklaştırılmasının ardından kapatıldığı, soruşturma kapsamında yer alan isimlere resmi olarak tebliğ edilmişti. Kısacası Türkiye’de farklı konjonktürlerde çözüm süreci ve barış arayışlarına karşı olan farklı kişi, kurum ve çevrelerin hedefinde oldu DPI.  
Şimdi gelelim Oslo’daki toplantının gündemine ve neler konuşulduğuna. BM Kalkınma Programı’ndan Sarah Lister, dünyanın çeşitli ülkelerinden örneklerle, çatışmaların etkilerinin azaltılması ile diyalog ve uzlaşma kanallarının açılmasında medyanın ne tür roller üstlenebileceğine değindi. Kolombiyalı gazeteci John Jairo Ocampo Nino ise çatışma ve çözüm sürecinde ülkesinde medyanın nasıl bir işlev gördüğünü, süreç boyunca yürütülen barış temalı medya kampanyalarından örneklerle anlattı. Kolombiya’daki çözüm sürecinin mimarı Cumhurbaşkanı Santos’un basın sözcüsü olarak da görev yapmış bir isim olan Ocampo, çözüm fikrinin bir norm olarak topluma kazandırılmasında yazılı ve görsel medyanın önemine ayrıca dikkat çekti. Üçüncü sunum ise İngiltere’de yayınlanan The Guardian’dan Owen Bowcott’a aitti. Bowcott, Kuzey İrlanda’daki çatışma döneminde gazetecilerin karşı karşıya kaldıkları güçlüklere ve ahlaki ikilemlere değindi. Bowcott’un konuşmasındaki en dikkat çekici kısım, çatışmanın tarafları yerine kamuya karşı sorumluluğuna sadık kalan bir gazeteciliğin, ayrıca bir misyon üstlenmeye gerek duymaksızın çözüm ve barış fikrine kendiliğinden hizmet ettiği tespitiydi.     

Bir varsayım
Toplantının en akılda kalan tartışma konularından biri ise yine Owen Bowcott’un ortaya attığı şu soru oldu: “Diyelim ki elinize çatışmanın taraflarının gizli görüşmeler yaptığına dair bir haber geldi. Bu haberi yayınlamanın çözüm sürecine zarar verme ihtimali de var. Bu durumda bu haberi yayınlar mısınız?” Yanıtı kimilerine göre çok kolay, kimilerine göre ise çok zor olan bu soru, Türkiye gibi çözüm sürecinin “buzdolabına kaldırıldığı” bir ülkede yaşayan bir gazeteciye “keşke çözüm sürecine yeniden dönülse de biz de bu tür ikilemlerle karşı karşıya kalsak” dedirtiyor. Kendi adıma, 40 yıldır süren ve on binlerce insanın ölümüne ve milyonlarca insanın hayatının değişik şekillerde karartılmasına neden olan çatışma sürecinin bitmesine katkıda bulunacaksa, bir haberin yayınlanıp yayınlanmaması konusunda zorlanacağımı hiç sanmıyorum. 

Neden Oslo?
Gelelim ‘Oslo görüşmeleri’ tartışmasına. Türkiye’de Oslo deyince, Haziran 2011’de yeniden alevlenen çatışma süreci öncesinde, 2010-2011 boyunca MİT ve PKK temsilcileri arasında gerçekleşen görüşmeler akla geliyor. Medyaya sızdırılmasının ardından ‘Oslo görüşmeleri’ olarak tarihe geçen bu süreç, bugüne kadar kamuoyu tarafından bilinen ve Kürt sorununun çözümüne dair yürütülen ilk resmi ve kurumsal müzakere dönemi. Hal böyle olunca “Neden Oslo?”, “Neden Norveç Kürt sorunuyla ilgileniyor?” soruları da sıklıkla soruluyor. 
Aslında Norveç’in çatışma ve çözüm süreçleriyle ilgisi Türkiye’den önceye ve görece uzun bir geçmişe dayanıyor. Norveç İşçi Partisi ile İsrail İşçi Partisi arasındaki güçlü ilişkilerin sonucu olarak 1991-93 yılları arasında İsrail-Filistin görüşmelerine ev sahipliği yapan Norveç; bugün Filipinler ve Kolombiya gibi ülkelerdeki çözüm süreçlerinde de aktif rol alıyor. 1990’lardan günümüze kadar uzanan bu barış ve arabuluculuk faaliyetleri Norveç’i çatışma çözümü konusunda uluslararası bir üne kavuştururken, Oslo’yu da Nobel Barış Ödülleri’nin verildiği bir barış kenti yapıyor. Ülkede barış çalışmaları Dışişleri Bakanlığının bünyesinde kurumsal bir düzeyde yürüyor. Bakanlık bünyesinde 15 sene önce kurulan Barış ve İnsani Faaliyetler Direktörlüğü 50 personeli ve 70 milyon dolarlık bütçesiyle dünyanın farklı ülkelerinde tarafların talebi ve onayıyla faaliyet gösteriyor. 
Biz de bu yüzden, DPI’ın davetiyle, çatışma ve çözüm süreci konusunda önemli bir tecrübeye sahip olan Norveç’in başkenti Oslo’daydık. Bir grup farklı görüş ve eğilime sahip Türkiyeli gazeteci olarak, farklı ülke örneklerini bu süreçlerde bizzat rol almış ya da bu süreçlere tanık olmuş isimlerden dinlerken, kafamızın gerisinde sürekli olarak Türkiye’yi düşündük. DPI yetkililerinin de sıkça dile getirdiği gibi, özellikle zor zamanlarda, Türkiye üzerine düşünmenin en iyi yolu belki de hakikaten Türkiye üzerine konuşmamaktır. İlgililere duyurulur.  

Kategoriler

Genel Güncel


Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.