Zehirlenen Türkiye... Su yerine metal akıyor

Ergene Nehri’ndeki ağır metal kirliliği bölgede sağlık sorunlarını artırıyor. Bölge sakinlerinde böbrek, mesane ve prostat kanseri vakaları yükselişte. Sağlık Bakanlığı, hekimlere araştırma için izin vermiyor.

Yayınlanma: 26.04.2018 - 21:30
Abone Ol google-news

Ergene Nehri’ndeki kirlilik birçok sağlık sorununu da beraberinde getiriyor. Bölgede uzun yıllar çalışmalar yapan hekimler, kirliliğin endişe verici hal aldığını belirterek, yetkililere acil çağrı yapıyor. “Herkes üzerine düşeni yapmalı, yarın çok geç olabilir” diyen uzmanlar, “Bazı çalışmalarda en tehlikeli kanserojenlerden olan kadmiyumun Ergene çevresinde yaşayan kanser hastalarında normalin 4 katı fazla olduğu belirlendi. 4. sınıf kirlilikte (hiçbir amaç için kullanılamayan ve hiçbir canlının yaşamasının mümkün olmadığı sınıf), ağır metallerle ileri derecede kirlenen Ergene Nehri çevresinde yaşayanlarda böbrek, mesane ve prostat kanseri vakalarına sık rastlandığı görülüyor.

Bölge yaşayanları genellikle kendi tarımsal üretimini tükettiği için risk artıyor. Bitkilerde, sebze ve tahıllarda standart değerlerin üstünde bulunan ağır metaller insan sağlığını ciddi olarak etkiliyor” diyor.

1980’lerden itibaren sanayinin Çorlu ve Çerkezköy’de oğunlaşmasıyla kirlenmeye başlayan, sanayi atıklarının yeterli önlem alınmadan deşarj edilmesi nedeniyle sonuçları her geçen gün daha da hissediler hale gelen Ergene nehri alarm veriyor. Kirlenmenin sebebi olarak çevresindeki sanayi kuruluşları ve evsel atıkların arıtılmadan nehre verilmesi gösteriliyor. Kirlilik nedeniyle Trakya ve Marmara risk altında.

GIDALARDA KURŞUN

Türkiye Barolar Birliği, Türk Tabipler Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi Projesi (MAREM), Ergene Platformu ve Trakya Platformu’nun birlikte hazırladığı Ergene Derin Deniz Deşarjı Projesi ve Marmara Denizi ortak inceleme raporunda yer verilen bilgilere göre, Semra Çalışkan’ın yüksek lisans tezinde Çorlu ve civarında yetişen bitkilerde (buğday, ayçiçeği, mısır, marul, maydanoz, yeşil biber, soğan, patates) Türk Gıda Kodeksi limitlerini aşan kurşun değerleri saptandığı biliniyor. Trakya Üniversitesi tarafından 2001’de yürütülen sulama suyu ve pirinçte ağır metal düzeylerini araştıran çalışmada ise bitkide demir, mangan, çinko, kurşun ve nikel bulunurken; Trakya Üniversitesi eski rektörü ve üroloji uzmanı Prof. Dr. Osman İnci ve arkadaşlarının yaptığı tümörlü kişilerde ağır metal birikimini araştıran çalışmada kadmiyum, kurşun ve çinko bulunduğu da bilinen araştırmalar arasında yer alıyor.

Çevre örgütleri, tabip odaları ve bölgede çalışan akademisyenler tarafından sık sık gündeme getirilen ancak bu güne dek temizlenmesi ve sanayi tesislerinin alması gereken önlemlerle ilgili bir adım atılmaması da tepkilere neden oluyor. Bugüne dek Ergene üzerinde çalışmalara imza atan Prof. Dr. Osman İnci, Trakya Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak ve Edirne Tabip Odası Başkanı Dr. Ertuğrul Tanrıkulu ile Ergene Nehri kirliliği ve sağlık üzerindeki etkilerini konuşmak üzere Edirne’de bir araya geldik.

‘İşaret fişeği attık ama dinletemedik’

Uzun yıllardır bölgede yaşayan ve çalışmalar yapan Prof. İnci, kirliliğin 1980’ler itibarıyla başladığını anımsatarak “Ergene nehri Trakya Ovası’nın atardamarıdır. Bütün Trakya’nın sulaması Ergene Nehri ile yapılıyordu. Kirliliğin sonuçlarını en çok Edirne ile Kırklareli çekiyor” diyor. Ergene Nehri’nin atıklarının Meriç Nehri ve Enez de Ege Denizine döküldüğünü, o dönemde oradaki balıkçılığı ileri derece etkilemeye başladığını kaydeden İnci, “1986’da kirliliğin başladığına dair işaret fişeğini attık, Kırklareli’nde ‘toprak sempozyumu’ toplantısı, Enez’de çevre panelleri yaptık ama dinletemedik. Son olarak Ergene derin deşarj sistemi kuruldu. Şimdilerde de Ergene’nin suyunu kimyasal arıtma yapmadan Marmara Denizi’nin dibine vermeye çalışıyorlar. Bundan endişe duyuyoruz” diye açıklıyor.

Kanserin birinci nedeni

Trakya’daki kanser nedenleri arasında birinci sırayı Ergene Nehri kirliliği olduğu düşüncesinde olan Trakya Üniversitesi eski rektörü ve üroloji uzmanı Prof. Dr. Osman İnci “Ergene Nehri halen IV. derecede kirli su. Sanayi kanalizasyonu da denebilir. Bu durum 25 yıldır DSİ kayıtlarında da var” açıklamasını yapıyor. İnci, ekibi ile birlikte 2011-13 yıllarında “Trakya’da insanlarda ağır metal birikimi ve kanser araştırmaları” yaptıklarını, bunun korkunç gerçeği ortaya çıkardığını da dile getiriyor. Ergene Nehri’ndeki kirliliğin insan sağlığına olumsuz etkileri 3 farklı bilimsel çalışmayla ortaya koyduklarını anımsatan İnci, araştırma sonunda en tehlikeli kanserojenlerden biri kabul edilen “kadmiyum”un Ergene Nehri çevresinde yaşayan tümörlü hastalarda referans değerlerin 4 katı fazla tespit edildiğine dikkat çekiyor. Ağır metallerle kirlenmiş toprakta yetişen tarımsal ürünlerin insan sağlığını doğrudan ilgilendirdiğini anlatan İnci “Civa, kadminyum gibi bazılarına organizmanın hiç gereksinimi yoktur. Vücutta birikirseler maruz kalınan doza, genetik özelliğe, kişisel bağışıklık ve genel sağlık durumuna, yaşa bağlı olmak üzere hücre işlevlerini olumsuz etkileyerek birçok hastalığa ve kansere neden olur” uyarısında bulunuyor. İnci, Ergene Havzası’nda günlük toplam 562 bin ton metreküp atıksuyun ortaya çıktığını, bunun 230 bini mekteküpünün evsel, geri kalanının sanayi atığı olduğunu anlattı.

Limitlerin üzerinde

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nden Ali Sungur’un yaptığı doktora tezini de anımsatan Prof. İnci, özetle şunları dile getiriyor: “Ergene Havzası’nda alınan toprak örneklerindeki analizlerde kadminyum ve nikel düzeylerinin tarım için izin verilen düzeylerin üzerinde olduğu ortaya çıkmıştır. Üniversitede görev yaptığım sırada, Ergene Nehri çevresinde yaşayan Ürogenital (idrar kesesi, böbrek ve prostat) tümörlü olguların tırnaklarında ‘ağır metal birikimi’, “Trakya’da yaşayan böbrek tümörü olgularının dokusunda ve serumunda ağır metal birikimi” ve “Ergene Nehri çevresinde ve Trakya’da yaşayan ürotelyal tümörlü olguların tümörlü ve normal epitelinde kanda ağır metallerin incelenmesi başlıklı üç doku çalışmamız oldu. Çalışmamızda şunları gördük. Ergene Nehri çevresinde yaşayan 22 böbrek, 20 idrar torbası ve 7 prostat kanserli toplam 49 olgunun tırnaklarında ve kanlarında kadmiyum, kurşun, bakır ve çinko değerleri yüksek bulunmuştur. Kadmiyum, tümörlü hastaların tamamında, kurşun, çinko ise böbrek ve idrar torbası tümörlerinde yüksek çıkmıştır. 24’ü nehir çevresinde, 23’ü diğer yerleşimlerde yaşayan toplam 47 kişinin böbrek dokularında kurşun ve kadmiyum yüksek bulunmuştur. Ürotelyal tümörlü 100 kişide yapılan araştırmada ise kandaki kadmiyum oranı 3.91 olarak tespit edilmiştir. Bu kişilerin sağlam olan dokularında bile kurşun ve kadmiyum referans değerlere göre yüksek çıkmıştır. Ağır metallerle ağır derecede kirlenen Ergene Nehri yakınında yaşayan böbrek, mesane ve prostat kanserli olguların ağır metallere uzun süre maruz kaldıklarını göstermektedir. Bölge yaşayanlar genellikle kendi tarımsal ürünlerini tüketmektedir. Bitkilerde, sebze ve tahıllarda standart değerlerin üstünde bulunan ağır metallerin insan sağlığını ciddi olarak etkilediği açıktır. Özetle bölgenin sağlığı ciddi tehdit altındadır. Yetkililerden ses yok, artık adım atılmalıdır.”

DALGIÇLAR BEŞ GÜN BEKLEDİ

Özellikle Edirne Uzunköprü kirliliğin en çok hissedildiği yerler arasında geliyor. Öyle ki geçen aylarda Uzunköprü’den intihar eden bir gencin cesedine ulaşmak için bile dalgıçların 5 gün beklediği, nehre giremediği belirtiliyor. DSİ tarafından kirliliği IV. derece olarak belirtilen nehrin artık yalnızca ‘sıvı aktığı’ buna su bile denilemeyeceği kaydediliyor.

KİRLENMEYİ DURDURMADAN ISLAH İŞE YARAMAZ

“Ergene Nehri’ndeki yıllardır devam eden kirlenmeye neden olan etkenleri belirleyip öncelikle bunlara çözüm getirmek yapılması gereken ilk ve en önemli adımdır. Kirlenmeyi durdurmadan dere ıslah çalışmaları yapmak nehirdeki kirlenmeyi durdurmayacaktır. Yapılan ıslah çalışmaları boşa kürek çekmektir. Bölgede Sağlık Bakanlığı da araştırmalar yapsın, kanser vakaları kayıt altına alınsın ve bölge halkı bilgilendirilsin. Umarım bugünkü durumumuzu gelecekte aramayız.”

SAHA ÇALIŞMALARINA İZİN ALAMIYORUZ

Trakya Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak, Ergene ve çevresinde yapılmak istenen saha çalışmalarına Sağlık Bakanlığı tarafından ya izin verilmediğini ya da sınırlı alanda küçük küçük izinler verildiğini anımsatarak, şunları söylüyor:

“Veri toplamak için hastanenin dışına çıkmak istediğiniz zaman prosedürler başlıyor. Sahadan araştırma yapmak için etik kurul onayını alıyoruz. ‘Tarafsızlık ilkelerine uyulacağına’ dair heyet buna ‘Tamam. Bu çaşılma bilimsel kurallara uygundur’ diyor. Sahaya çıkmadan önce valiliğe, ardından sağlık müdürlüğüne, oradan da genellikle sağlık bakanlığına başvuruluyor. İşte oradan sonra iş karışıyor. Bakanlıkta verilerin toplanmasına ilişkin bir türlü ya geç izin çıkıyor ya da hiç çıkmıyor. Alan araştırmalarına genellikle izin verilmiyor. İzin alabildiğimiz araştırmalar da var, izin alamadıklarımız da... Sonuçta ortada bir sorun var. Metal kirliliği görünür durumda. Bu kirlilik insanlarda sağlık sorunlarına yol açar mı? Onlarca yıldır bu biliniyor ve ‘yol açar’ deniyor. Eğer ortamda ağır metal var ve besin zincirine giren bir durum söz konusuysa ki bu yönde de çalışmalar var o zaman insanlarda olmaması için neden bulmak gerekiyor. Bunun içinh de ne boyutta, kimleri etkiliyor araştırılması gerekiyor. Bunu bakanlık ya da bilim insanları incelemeli. Birşeyin zararlı olabilme potansiyeli varsa zararlı olmayacağı gösterilene kadar zararlı olarak kabul edilir. Bunun da araştırılıp gösterilmesi lazım.”

DEREYE YAKIN OTURANLAR HASTALANIYOR

2012 yılında, fabrikaların bıraktığı kimsayal atıklar nedeniyle siyah akan, çevresine ağır kokular yayan ve içinde canlı türü barınmayan Çorlu Deresi’nin geçtiği yaklaşık 10 bin kişinin yaşadığı Sağlık Mahallesi ile bu mahalleye en uzak yerdeki yerleşim alanında “Endüstri yoğun bölgede yaşayanlarda kanser sıklığı: Çorlu örneği” konulu bir anket yaptıklarını anımsatan Trakya Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak “Araştırmamızda dereye yakın oturanlarda ‘ailenizde, hanenizde kanser olan var mı?’ diye sorduk. Ankete yanıt verenlerin bildiklerine göre, dereye yakın oturunlarda ve üç yıldan bir süredir orada oturanlarda daha sık kanser bildirimi oldu. Bu kaygı verici” açıklamasını yapıyor. Geçen aylarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayınladığı hava kalitesi izleme istasyonlarının açık verilerinden yararlandık. PM10 ve kükürt dioksit ölçümü yaptık. Keşan en kirli yer çıktı. Hava kirliliği acaba doğacak bebeğin sağlığını etkiliyor mu buna baktık. Bu kirliliğin de literatürde erken doğuma , düşük doğum ağırlıklı bebeklere hatta ölü doğumlara açabileceğine dair yayınlar vardı. Bu bizim için de geçerli mi diye aradık. Bizi endişelendirecek ilişki gördük. Sağlık Bakanlığı ve diğer bakanlıklar açık verileri koymalı, yayınlamalı, ‘bize saha araştırması için izinler vermeli’.

10 YILDA VAKALAR ARTTI

Dr. Ertuğrul Tanrıkulu (Edirne Tabip Odası Başkanı) ise şunları söylüyor: “Ergene Havzası, Türkiye’nin çeltik rezervidir. Türkiye’nin yüzde 40’lık çeltik ihtiyacını burası karşılıyor. Bu nedenle aslında kirlilik yalnız Ergene’yi değil Türkiye’yi etkiliyor. Türkiye zehirleniyor. Bu anlamda tüm Türkiye’yi etkileyen bir durumla karşı karşıyayız. Dönemin Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Erooğlu ‘2018’de Ergene temiz olacak’ demişti. Ama gelinen noktada Ergene halen zehir akıyor. Hekim arkadaşlarımızdan kayıt dışı aldığımız duyumlara göre, bölge hastanelerinde son 10 yılda kanser vakalarının arttığını biliyoruz. Sağlık Bakanlığı bölgedeki kanser verilerini kayıt altına alınmalı ve yılda bir kez açıklamalıdır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler