|
Yüzük

Okulun yolunu yarılamıştı ki aklına kocası düştü. 'Bu sefer de hayal kırıklığı yaşarsa bunu kaldıramaz. İnşallah rast gider işi' diye geçirdi içinden.



'Okulun yolunu yarılamıştı ki' dediğim şu. Kocasıyla birlikte oturdukları iki odalı eski evden fakülte yürüyerek bir saat çekiyor. Çevresindeki herkesin 'maşallah, sabırlı, mütevekkil, dirayetli hanım' dediği Esra, otobüse binse çeyrek saatte alacağı bu yolu her gün yürüyor ki o parayla kocası kitap alabilsin.



Öğle arasında bir ağaç altı bulup çantasından çıkardığı peynirli sandviçi yerken bir kez daha geldi kocası aklına. 'İnşallah' dedi bu kez sesli olarak.



Akşam, kocasının uzattığı paraya bakınca gülümsedi. Evlendiklerinden bu yana -ki 4 yılı birkaç gün önce aşmıştı ve kocası elbette hatırlamamıştı yıldönümlerini; çünkü yazarlar yıldönümleri hatırlamamak konusunda nedense mazur görülmeliydiler- kocasının elinde gördüğü en büyük para buydu. Fakat ondan değildi gülümsemesi. Sonunda bir yayınevi kocasının kitaplarını basmaya karar vermişti.



'Bu parayla istediğin kanepeyi alabiliriz. Somyada oturmak zorunda değiliz artık' dedi adam. Esra kocasına baktı. Alınacak bir kanepe bu evin biraz daha 'yuva' olmasını sağlamayacaktı nasılsa. 'Sen o parayla yarın kendine bir kütüphane al. Kitaplar kolide olmuyor böyle' dedi usulca.



Kütüphane ertesi gün kurulmuştu salona. Somyaların, eskilikleri her hallerinden belli eşyaların arasında pırıl pırıl bir yenilik olarak duruyordu.



Esra'nın mezuniyet töreninden iki gün sonra daha geniş, daha yeni bir eve geçtiler. Değiştirmedik eşya da bırakmadılar tabii. Esra şükretti. Hep şükretti. Daima şükretti.



Bir yıl sonra oğulları dünyaya geldi. Bir yıl sonra da kızları. Yazarın her yazdığı kitap çok satıyor, konferanstan konferansa, televizyondan televizyona gezen adam şöhretine şöhret, zenginliğine zenginlik katıyordu.



Mütevekkil, dirayetli Esra için değişen pek fazla bir şey yoktu. Tarhana çorbasını yine dua ederek karıştırıyor, yarım kilo undan beş çeşit hamur işi çıkarmayı yine başarıyordu. Kocasıyla çok gurur duyuyor, çocuklarını çok seviyordu. O yüzden yatakta dönüp dururken o akşam kocasının teklif ettiği şeyin kendisini ne denli yaraladığını düşünüp sessizce gözyaşı döktü.



Ne demişti kocası: 'Seni alışverişe ben götüreceğim. Bu siyah pardösülerle, bu çiçekli eşarplarla olmuyor. Biraz kendine çeki düzen vermen lazım… İnsan içine çıkıyoruz.'



'Demek zevksiz buluyor beni. Demek yanına yakıştıramıyor da o yüzden dört yıldır ne bir sinema ne bir dışarıda yemek. Hem ne demişti bakalım geçen yıl. 'Esra sen imza günlerime gelme. Çok uygun olmuyor' dememiş miydi?



Ağladı, ağladı, ağladı Esra. Dışına ne kadar ağladıysa içine onun beş katı, on katı ağladı. Sanki bu evliliği tutan incecik bir dal varmış da o çıt etmişti. O evinde dualı tarhanalar pişirirken kocasının değiştiğini, bambaşka bir adam haline geldiğini anlayamamıştı demek.



Hiç itirazsız, kocasının kendisi için beğendiği mavili morlu pardösüleri, renkli şalları aldı Esra ertesi gün. Kocası onu elbette 'insan içine' çıkarmadı yine de.



Aradan bir yıl daha geçti. O akşam Esra, kocasının bir yıl önce kendisine aldığı hangi elbise, hangi şal, hangi pardösü varsa birer birer kesti. Hem ağladı hem kesti.



Ne demişti kocasının avukatı hâkime: 'Arada büyük bir kültür farkı var hâkim bey. Müvekkilim, Esra Hanım'a dilediği nafakayı vermeyi taahhüt ederek…'



Esra şimdi, ergenliklerinin tam ortasında olan çocuklarına tarhanayı dua ederek karıştırmayı öğretmekle meşgul… Eski kocasının haberlerini alıyor arada çocuklardan. Son sevgilisinden de ayrıldığı için çok mutsuz olduğunu falan. Mütevekkil, gülümsüyor. 'Keşke o gün kanepe aldırsaydım. Somya dediğin başa bela' diye düşünüyor gülümserken.


#Yüzük
#Hikaye
7 yıl önce
Yüzük
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak