14 Kasım 2017 00:34

'Yürüyen Köşk'

'Yürüyen Köşk'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

10 Kasım akşamı, Ankara’daki üç bin kişilik “Congresium” adlı salonda, Fazıl’ın son yıllarda dinlediğim en düzeyli resitallerinden birine tanık olduğumu belirterek başlamak istiyorum söze. Bu etkileyici müzik akşamında başrolü oynayan, herhalde daha çok programdı: Beethoven’dan üst üste iki kallavi piyano sonatı olan “Patetik” (Dokunaklı) ve “Appassionata” (Hem tutkulu hem de ateşli) ile sona eren 40 dakikalık bir ilk yarı ve ikinci yarıda Chopin’in dört noktürn’üyle müziğe tıka basa doymuşken hemen ardından Fazıl’ın ünlü “Kara Toprak” parçası, onun ardından da yine Fazıl’ın Türkiye’de ilk kez seslendirilen yeni eseri “Yürüyen Köşk” yorumlanınca pes ettim bu konsere!

Modal (ya da bizde söylendiği gibi “makamsal”) özelliğiyle ben Kara Toprak’ı baştan beri sevmişimdir. Halk müziğine sarınmış tipik bir “Türkiye eseri”dir o, daha ne olsun?         

Opus 72 “Yürüyen Köşk”, Atatürk’ün anısına bestelenmiş 18 dakika süren bir piyano eseriydi. Bu eser üzerine Fazıl’ın söyledikleriyle yetinmem olanaksız. 

Önce bir itiraf: Eserdeki kuş seslerinin nereden geldiğini, kimler tarafından çıkarıldığını düşünmedim bile. Meğer perde arkasına saklanmış çocuklar (ya da genç kızlar) çıkarıyormuş bu sesleri! Eser bitince alkışlar sonrası her şey ortaya çıktı! 

Cin gibi bir Ahmet Say vardı yıllar boyunca, şimdi moruklayınca gelin de o Ahmet Say’ı bulun bakalım! (Bunu kimseye söylemeyin, n’olur…)

Bence “Yürüyen Köşk” bestesi, Fazıl’ın Atatürk’e duyduğu derin saygıyla kalmayıp Atatürk’ün pek bilinmeyen “Çevreci” yönünü anlattığı için daha da önemli!

Başka bir itirafta daha bulunabilir miyim? Atatürk’ün birçok ileri ve çağdaş özelliğini bilirdim de, “çevreci” olduğunu bilmezdim! Kalıbımı basarım ki Atatürk, DÜNYANIN İLK ÇEVRECİ DEVLET ADAMI’dır. Böyle bir inceliğe, Hitler ve Mussolini gibi kaba ve kıyıcı devlet adamlarının yaşadığı bir çağda nasıl ulaşmış Atatürk, gelin de şaşmayın!

“Yürüyen Köşk”ün en beğendiğim tarafı ise çağdaş bir müzik kavrayışıyla bestelenmiş olmasına karşın, hiçbir “itici” tarafının bulunmamasıydı. “Tatlı müzik”, bence 20. Yüzyıl bestecilerinin pek beceremediği, hatta umursamadığı bir üstünlüktür. 

Gördüğünüz gibi, oğlumu övmüyorum, bir eseri övüyorum. Seksen üç yaşımdan sonra oğlumu da översem şaşmayın! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...