Yürümek öncelikle ‘erteleme’ özgürlüğü sunar. Şöyle bir dolaşmaya çıkmak bile endişelerin ağırlığını hafifletmeyi, işleri bir süreliğine unutmayı sağlar. (Frederic Gros)

Yürümek bir eylemdir. Çünkü her yürüyüşün sonunda galibiyet ya da mağlubiyetten söz etmek mümkün değildir. Bir zaman mefhumu yoktur. Ama sadece de bir adımdan da ibaret değildir. İnsana yüklemiş olduğu hareket sorumluluğunun dayanağı ise, insanın kendisine ait tepkileriyle ilgilidir.

Her adımın amacı kendine has eylem içerir. Herhangi bir bağı veya bağımlılığı olmadan atılan adım bir özgürleşmenin eylemidir. Kişiye ait olan bu tepkinin karşılığı doğa ile olan bütünleşmedir. Ne yağmur ile güneş, ne de soğuk ile sıcaklık arasında sorunu vardır. Doğanın kendine ait tutarlı koşullarını uygulaması, aslında kendi saygınlığı ile ilgili olan sunumudur. Bizim ise saygımız onun koşullarını kabullenip uyum sağlamaktır. Doğanın kendi yarattığı koşullarında attığımız her adım bizim özgürlüğümüzdür.

Doğanın yürümeyle ilgili ile böyle bir yaptırım gücü vardır.

İstanbul’un içinde yürümenin koşulları kendine ait sosyal ve coğrafi değişkenliklere sahiptir. Hem yaşamın içerisinde zorlaştığı nefes alma kısıtlığı hem de hala şehir olarak cömertçe sunduğu güzelliklere direnmesi-ister istemez bir ikilem yaratmaktadır.

Burada taraf olmak gerek!

Beşerî coğrafyadaki yürüme eylemi, aynı zamanda kimliksiz olma özelliğine sahip olduğu için, bir terk etme eylemi sürecinde geriye bakmadan adımlamadaki ‘an’ı yakalamak, insanı ve İstanbul’u özgür kılmaktadır.

Sarıyer’den yola çıkarak Yeniköy, Bebek ve Barbaros Bulvarı’ndan Levent’te çıkmak, işte bu bahşedilen eylemlerin hepsini içinde taşımaktadır. Denizi kaybetmeme kaygısı ile, suyun hareketlerine ve berraklığına bakmak sanki kaybedilebilecek bir şeyleri koruma histerisi ile kurulan bir bağdır.

Bunu hissetmenin nedeni, kaybedilen ve taciz edilen İstanbul’a rağmen kalanı ile flört etmektir. İbrahim Hoca ile Cenk’in aynı adımlama temposu içerisinde bahşedilen güzellikler konusunda yaptığımız konuşmalarında etkisinin bundandır.
Yürüyüşün şehir içindeki olumsuzlukların etkisini kırmanın yolu, grup terapisi içerisinde adım atmanın vermiş olduğu hazdır. O yüzden İbrahim Hoca ile Cenk dostluklarının yanında, iş birliği koşullarında adım arkadaşlığı yaparak sürecin ana elemanı oluyorlar.

Bunun içerisinde biraz da kolektif yürümenin bize sunmuş olduğu zorunlu lütuf olduğu kanısındayım.

Güzergâh içerisindeki kilit yolları aşmadaki iki ayağın vermiş olduğu eylem olanağı, yalnız olmanın bahşettiği ayrıcalığa rağmen bazen iş birliğini zorunlu kılmakta. Hani buna, bir maç içerisindeki kazanma için ortaya konulan motivasyondan ziyade, beraber kaybolmanın ve süreci yaşamanın hafifliği de diyebiliriz.

Bu konuda Cenk, İbrahim Hoca’ya nazaran daha duyarlı olduğu kesin olmasına rağmen, İbrahim Hoca’nın adımlama disiplini ve eylem becerisi bizi yukarı çeken ve şehirden koparan değerdir.

Adımlamadaki dirayet, eylemin amacı bakımından odak noktası olması o 25 kilometrelik yolu kaybolarak aşmanın en anlamlı göstergesidir. İbrahim Hoca’yı bunun için değerli kılar.

Sürecin devamlılığında, Tarkan’ın katıldığı yürüme eylemlerindeki vurdum duymazlığı, kendine bahşettiği ayrıcalık ile-sanırım kendine ait olanı yaşamayla ilgili bir tepkiydi. Ama bize karşı olan bir tepki değil, aksine, katıldığı eylemin sağladığı öz güvendendir. Eğer adımlamanın özgürlüğünden bahsediyorsak bu haklı bir tepki olabilir.

Tarabya kıvrımlarından Yeniköy’e ulaşıp mola yerine varmamız, içilecek kahvenin umarsız tavrının bıraktığı damak tadı telaşındandır. Sahilin o güzel gerdanlığı, bizi inci avcısı pozisyonundan Barista uzmanlığına kadar yücelten adımların beklentilerine lütfuydu.

Aynı şekilde, ikinci güzergâh olan Kadıköy, Bostancı, Büyükada, Bostancı, Kadıköy 30 kilometrelik yolu adımlarken de, deniz ile olan bağı yüceltme telaşı, sürekli onu kontrol edip adımlama eylemi ile bir farklı vücut kompozisyonunu ortaya çıkartır.

Gandi’nin denize ulaşma amacı gibi, bizim de denizi kaybetmeme amacımız vardı.

İbrahim Hoca, Cenk ve Ben’im sürekli birbirimizi uyarıcı etkisi; bu güzel sunumun etkisini kaybetmeden yorum yapmak olduğundan, adımlamanın vermiş olduğu kaybolma refleksi de hani öyle kaygı-falan yokmuş havası yaratmak sanki biraz da işimize gelmekte.

Adımlamanın özgür tarafı adeta bir sivil itaatsizliğin ta kendisidir. Ve şiddet içermeyen doğadan taraf bir eylemdir.

İnsanın kendinden ümidini kestiği her an yürümek bir isyanın başlangıcıdır.