Yurttan Sesler: Ekmekleri yoksa o zaman bilezik alsınlar!

Ordu'da fırınla birleştirilen bir kuyumcu dükkanının vitrininde altınla ekmek birlikte satılmaya başlandı. Türkiye’nin iki temel vazgeçilmezi olan ekmek ve mücevherlerin bir arada satılmaya başlanması; hayat pahalılığına paradoksal bir gönderme yapması açısından hayli trajikomik olmuş. Bu eklektik, aynı zamanda inovatif uygulamayı yapan esnaf durumu şöyle özetlemiş: “Ekmek alana çeyrek de var mı?" diye soruyorlar. Tabii biz onu biraz daha kendimize göre çeviriyoruz. Bilezik alana ekmek hediye ediyoruz." Enflasyonla alım gücümüzün gittikçe yerlerde süründüğü bir dönemde, kendi içinde bir tür Marie Antoinette (Zavallı Marie, bu lafı büyük olasılıkla söylememiş olsa da, sırtına yapışmıştır) vakası sözkonusu sanki: "Ekmekleri yoksa o zaman bilezik alsınlar.”

Hakkari’de duyarlı vatandaşlar tarafından Hakkari Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğüne getirilen kaplumbağa, yapılan sağlık taramasında sağlam çıktı. Yemin ediyorum böyle bir haber var. Tek kelime yorum istemeyen, mükemmel haber. Olmamış, yok yani, hiçbir şey olmamış işte…Kayyum cenneti Güneydoğu’dan başka haber geçilmesini zaten beklemiyoruz değil mi? Başka kaplumbağa haberi ise Hatay’ın Arsuz ilçesinden geldi. Sahilde bulunan yaklaşık 80 yaşında olduğu tahmin edilen yaralı caretta carettanın kafasının çekiçle vurulmuş olabileceğinden şüphe ediliyor. Buna zaten hiçbir yorum yapılamaz.

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi bünyesinde açılan Arapça Bölümü, yüzde 100 Arapça eğitimi verme özelliği ile Türkiye’de bir ilk olacak. Bu haberi, Mardin’de yaşayan Diller Enstitüsü kapsamında Kürtçe’nin kapatılmasının gündeme gelmesiyle birlikte okumak lazım. Bunların hepsi bir tercih aslında, zaten haberin başlığı da durumu özetliyor: “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi'nden bir ilk” Başlığa bakıp akademik başarı sıralamasında Türkiye 118. olan üniversitenin uzaya astronot yolladığını düşünmek zaten fazla hayalperestlik olurdu.

Trabzon Uzungöl’de turizmci D.A. tarafından oluşturulan “müzede” bulunan balmumundan yapılan, kemençe çalıp söyleyen kemençeci heykeli oldukça ilgi görüyor. Yurdumuzun dört bir yanına yayılan; selfie çeken şehzade, Tranformers, dinazor ve kemençeci heykellerini geçici olarak İstanbul’a getirsek, bunlara karpuz, üzüm, köfte, baston heykellerini de eklesek, kutsal sanat ayından geçtiğimiz şu günlerde ortaya çıkacak sanatsal gücün yanında kimse duramaz. İstanbul Bienali’nin Fransız küratörü, yazar ve akademisyen Nicolas Bourriaud’ya buradan seslenmek istiyorum. Anadolu’dan yükselen bu çığlığı duy artık, heykeltraşlarımızın önünü aç!

Bursa İznik'te amatör olarak müzikle ilgilenen bir manav, müşterilerinin farklı bir atmosferde alışveriş yapmasını sağlamak için orgunu iş yerine getirdi. Şarkı, türkü ve oyun havaları çalan manav, sebze ve meyve fiyatlarını soranlara müzik aralarında anons yaparak cevap veriyor. Videonun sonunda müşterilerle manav abimiz hep birlikte kopuyor ve ortam adeta meyhaneye dönüyor. Geçen haftaki “Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde” haberimizin keyifli bir türevi adeta. Bu vesileyle yetkililere sormak istiyorum: Siz bu tarz farklılıklara, hoşluklara normalde tahammül etmezdiniz, hayırdır ne oldu, atladınız herhalde bu şantör manavımızı?