Deniz Yıldırım

Egemenlik kayıtsız şartsız

20 Nisan 2019 Cumartesi

Demokrasi iki ayaklıdır. Birinci ayak iktidara geliş ve iktidardan gidiş yöntemiyle, iktidarın meşruluk kaynağıyla ilgilidir. Bir yanda diktatörlükler ya da veraset yöntemiyle başa geçilen saraylı yönetimler vardır; diğer yanda insanlığın yüzlerce yıllık mücadele sonucunda ve çoğu zaman devrimlerle kazandığı halk egemenliği yönetimleri. Günümüzde halkın egemen olduğu rejimlerde iktidara getirme, iktidardan indirme adına eldeki en etkili araçsa sandıktır, serbest seçimlerdir.
Demokrasinin ikinci ayağıysa iktidarın nasıl kullanıldığıyla ölçülür. Hukuk var mı, adalet var mı, kuvvetlerin tek elde ve keyfi olarak toplanması engellenebiliyor mu, yurttaşlar hakları için örgütlenebiliyor, kendilerini rahatça ifade edebiliyor mu? İkinci ayağın ölçüleri de bunlardır özetle.İlk ayak seçim gününü; ikinci ayaksa bir seçimden diğer seçime kadar geçen süreci kapsar. Ayaklardan birisi eksikse demokrasi tökezler; ikisi de kırılırsa demokrasi yere yığılır.
Ülkemiz bu açıdan bir yol ayrımında. Cumhuriyetin Saray merkezli bir tek adam rejimine dönüştürüldüğü, bütün kurumların buraya bağımlı hale getirildiği; basın, düşünce, adil yargılanma gibi hak ve özgürlüklerin ciddi ölçüde aşındığı; emeğiyle geçinenlerin haklarının ve hatta canlarının alındığı bir dönemdeyiz. İktidarın bu olgulara yanıtı hep nasıl oldu? Dediler ki, “demokrasi sandıktır; millet bize yetki verdi. Seçimden diğer seçime kadar istediğimizi yaparız.” Özetle iktidara göre demokrasi, iktidarın seçim dışı zamanlarda nasıl kullanıldığıyla değil, iktidara nasıl gelindiği ve gidildiğiyle ilgiliydi sadece. Yani birinci ayakla. “Milli irade”, “milletim isterse” kalıpları da, seçim dışı zamanlardaki otoriterliği meşrulaştırma aracı olarak kullanılageldi bugüne kadar.

YSK’nin tarihi görevi
31 Mart seçimleri işte bu açıdan da yeni bir aşama. İktidar, işine gelmediğinde demokrasinin birinci ayağıyla da bağını rahatlıkla koparabileceğini gösteriyor. Nitekim özellikle İstanbul seçimlerinde ortaya çıkan sonucu tanımama, mazbatayı verdirmemek için her türlü karalayıcı yola sapma, Yüksek Seçim Kurulu üstünde baskı oluşturma gibi yöntemler birçok kişide “seçim kazanılsa da bırakmazlar” karamsarlığının yayılmasına yol açtı. Evet, mazbata kararlı duruşla kazanıldı; ancak şimdi YSK’nin önünde tarihsel bir görev duruyor. YSK’nin vereceği karar, sadece bir yerel seçime ya da bir şehrin belediye başkanlığına dair karar olmaktan çoktan çıkmış durumda. Türkiye’nin geleceğiyle, demokrasinin ilk ayağı olarak halk egemenliğiyle/seçimlerle de ilgili bir karar olacak bu.
YSK seçimi iptal ederse, iki ayaklı demokrasinin elde kalan son dayanak noktası olan seçimler de güvenilmez hale gelecek; seçmenlerde “kazandığımızda vermiyorlar, sandığa gitmeye ne gerek var?” hissi yaygınlık kazanacak ve seçimler anlamsızlaşacak. YSK bu tarihsel sorumluluğun altına girmemeli; Türkiye’nin o çokça ifade edilen, demokrasiyle dikta arası “melez rejimler” kategorisinden, seçimlerin anlamsız hale geldiği tam otoriter rejimler ligine düşmesine izin vermemelidir.
Bu başarıldığında Türkiye daha demokratik olacak mı? Hayır. Ama daha demokratik olması için halkın iradesinin hâkim kılınmasına dönük çalışma azmini, umudu, kararlılığı artıracaktır.
Çünkü gazetecilerin hapis tehdidiyle karşı karşıya bırakıldığı; akademisyenlerin mesleklerinden uzaklaştırıldığı, basının tek elden manşetlerle yönetildiği, emekçilerin iş cinayetlerine kurban verildiği, bol saraylı düzende halkın çoğunluğunun yoklukla sınandığı şartlarda demokrasinin bir ayağı olarak seçimler güvence altında olsa da, demokrasinin diğer ayağı olan iktidarın kullanım şekli sakattır. YSK kararı, demokrasinin birinci ayağını güvence altına alacak; içerik mücadelesini ise asıl biz, yani yurttaşlar yükseltmek zorundayız.
Öyleyse “yöntem olarak demokrasi”de, yani halk egemenliğinde partilerüstü mutabakat; “iktidarın kullanım şekli olarak demokrasi”de de herkesin kendi durduğu yerden mücadeleyi güçlendireceği en geniş çeşitlilik, rekabet ve dayanışma dönemi. İsteyen liberal, isteyen sosyal, isteyen halkçı bir demokrasi mücadelesine odaklanır; iktidarın kullanımında Saray otoriterliğinin beslendiği en güçlü zemin olarak nereyi görüyorsa, adalet ve demokratik yönetim mücadelesini oradan yükseltir her kesim.
Unutmayın: “Asla gitmezler” fikri aşıldı; şimdi daha demokratik ve adil bir Cumhuriyet mücadelesini hep birlikte güçlendirme zamanı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları