1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Son olmayacaklar"

19 Temmuz 2017

DW'den Daniel Heinrich, Türkiye'de aktivistlerin tutuklanmasına yönelik tepkilerin bir şeyi değiştirmeyeceği görüşünde.

https://p.dw.com/p/2glkq
Türkei Gericht in Istanbul
Fotoğraf: picture-alliance/AP Photo/L. Pitarakis

Önce olanlara bir göz atalım: Alman insan hakları aktivisti Peter Steudtner iki hafta önce İstanbul yakınlarında bilişim yönetimi ve veri güvenliği konusunda bir konferans verdi. Steudtner konuşmasını Uluslararası Af Örgütü tarafından düzenlenen 'çalışma atölyesinde' yaptı. Akabinde Steudtner, Af Örgütü'nün önde gelen üyeleri gibi tutuklandı.

Tutuklanma haberi duyulur duyulmaz, aile babası Steudtner'in suç işlemediğine, kendisine atfedilen suçların mesnetsiz olduğuna ve Türkiye'de insan hakları faaliyetlerine yönelik "baskı"nın kestirilemeyecek boyutlar aldığına dair haberler yayılmaya başladı.

Daniel Heinrich
Daniel Heinrich

Türk hükümetinin savunma mücadelesi

Haberler yürek sızlatıcıydı. Sosyal medya dayanışma mesajlarıyla doldu taştı. Ne var ki, Türk mercileri bütün bunlara aldırmayacaktı. Peter Steudtner ve tutuklanan diğer insan hakları aktivistleri muazzam bir efsane senaryosunun figürleri arasına girmişlerdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türk hükümeti 2016 yılındaki başarısız darbe girişiminden bu yana iç ve dış 'düşmanlara' karşı sürekli savaş veriyor. Paranoya, güvensizlik ve korku karışımı haleti ruhiye içinde Af Örgütü gibi kuruluşlar da dış 'düşman' sayılıyor.

Bu örgütlerin Batı'da ne kadar takdir topladıkları Türk makamlarını ilgilendirmiyor. İnsan hakları örgütlerinin Batı'daki olumlu imajı resmi makamların itimatsızlığını daha da arttırıyor.

Cumhuriyet'in kuruluş mitini yaşatmak

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş öyküsünü andırdığı için 'dış düşmanların tehdidi altında olma' senaryosu kamuoyunun geniş kesimleri tarafından benimseniyor. Kemal Atatürk'ün dış düşmanlara karşı verdiği kurtuluş savaşı Türk tarih anlayışının ayrılmaz bir parçası sayılıyor.

Türkiye'deki yönetim bu yaygın fenomeni kullanıyor. Dış mihrakların sızmasından duyulan korku içten gelen daimi tehdit ile birleşince her türlü savunma mekanizması haklı görülüyor.

Herkesi kendine düşman görme tutkusunun mağdurları, bir insan hakları örgütünün bilişim yönetimi toplantısında konuşan gözlüklü masum bir doçent de olabiliyor. Ama bu çelişki önemsenmiyor. Türklerin yarısı seçilmiş cumhurbaşkanının ve seçilmiş hükümetinin arkasında duruyor.

Bu desteğin değişip değişmeyeceğini kestirmek zordur. AKP'nin fakir kitlelere sağladığı ekonomik avantajlar önemli rol oynuyor.

AB ve Almanya'nın pasifliği

Türkiye'yi dışardan değiştirebilme şansının ne kadar az olduğu Almanya hükümeti ile AB Komisyonu'nun tutumundan da belli oluyor. Berlin ve Brüksel'in yakın geçmişteki söz düellolarından sonra Türkiye ile ilişkileri derinleştirmeyi amaçladığı anlaşılıyor. Mülteci geri kabul anlaşmasının meyve vermesi ve öncelikle de ekonomik çıkarlar ağır basıyor.

Geçen yılın sonlarında AB Komisyonu sürpriz bir şekilde Gümrük Birliği'nin genişletilmesine çalışılmasına karar vermişti. Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel de Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği'nin genişletilmesinden yana olduklarını söylemişti.

Dışarıda pasiflik, içeride ise efsanevi savunma mücadelesi devam ettiği müddetçe Peter Steudtner ve arkadaşlarının Türkiye'deki tutuklama çılgınlığının son kurbanları olmayacaklarını tahmin etmek zor değil.

© Deutsche Welle Türkçe

Daniel Heinrich