Cuma günü Saray medyası düğmeye basılmış gibi “Darbeee” diye çığırtmaya başladı. Gerçi hep düğmeyle çalıştıklarını bildiğimizden şaşırmadık.
Ama ne darbesi bu?

Gerekçeleri Pentagon için çalışmalarıyla bilinen RAND Corporation’ın bir ay önce yayınlanan raporundaki bir cümle. Bir ay sonra mı jeton düştü? Düğmeye basılmasının asıl sebebi tabii ki Başbuğ ve Kılıçdaroğlu’nun tazelediği FETÖ’nün siyasi ayağı tartışmalarının üstünü “darbe” diyerek örtme telaşı. Oysa raporda “anahtar muhatap/ key interlocutor” denilen Hulusi Akar bile o raporu ciddiye almadığını belirtmişti.
Raporun xiv. sayfasında şöyle deniyordu:

“Orta seviye subayların askeri liderlikten son derece hayal kırıklığına uğradığı ve darbe sonrası devam eden tasfiyelerde yerlerinden edileceklerinden endişe duydukları bildirilmektedir. Bu hoşnutsuzluk bir noktada başka bir darbe girişimine bile yol açabilir ve Erdoğan tehdidi ciddiye alıyor gibi görünüyor.”

Bu arada 15 Temmuz darbe girişimini Saray’ın eniştesi haber vermişti. İkinci darbe girişimi haberini de RAND mı veriyor ki?!

Elbette spekülasyonlar da var: Mesela Bahçeli, CB’nin askeriyede, emniyette ve yargıda tek Reisliğini törpülüyormuş. Ankara’da “Emekli Paşalar Sendromu” varmış. Askeri vesayeti güçlendirecek hamleler söz konusuymuş. SADAT’ın kurucusu Tanrıverdi de bu şekilde istifa ettirilmiş. Ayrıca Türkiye gazetesinde Süleyman Özışık bu spekülasyonu başka boyutuyla köpürtüyor: “Son yerel seçimlerde, askerî lojmanlarda CHP’ye çıkan oy oranları yüzde 70 yüzde 84 arasında dersem, sanırım ne demek istediğimi daha iyi anlatmış olurum! Evet, bir darbe girişimi ihtimali var kardeşim.”

Bilinen şudur ki, 15 Temmuz darbe girişimi ardından yeni bir darbe ihtimalini diri tutmaları hep işlerine gelmişti. 12 Eylülcüler “iç savaşı, kardeş kavgasını durdurma” bahanesiyle darbe yapıp nasıl açık faşizm uyguladılarsa, bunlar da Saray’ı korumak uğruna “iç savaş ortamı, kardeş kavgası yaratmak” için darbe üzerine sivil darbe yapıyorlar ve “darbe yapılacak” diye diye düpedüz darbe rejiminde yaşatıyorlar!

Nitekim 2018 seçimlerinden önce de kulislerde darbe konuşulmuştu: “Vay efendim NATO’cu bir darbe olacakmış” da, “MHP’li subaylar üzerinde etkili Bahçeli devreye girip engellemiş” de, “böylece mecburen erken seçim kararı aldırmış” da filan… Hatta Erol Mütercimler dönemin Başbakanı Yıldırım’ın başdanışmanının genel yayın yönetmeni olduğu Yörünge dergisine şöyle demişti: “NATO’nun koridorlarında bir hareketlenme var.” AKP kendi yayın organında yine “mağdurum da mağdurum” diyordu.

2019 Ekim ayında ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı “örgütün darbe girişiminde nispeten çok az üyesini kullandığı, diğer mensuplarını ikinci bir darbe girişiminde ya da örgütsel başka bir faaliyette kullanmak üzere hazır olarak beklettiğinin değerlendirildiği...” açıklamasını yapmıştı. “Acaba,” demiştim, “bir yanlarıyla yeni bir darbeden korktukları için mi orduyu hep böyle Suriye’de, Libya’da savaşla filan teyakkuz halinde tutuyorlar?”

Eskiden “genelkurmayın ışıkları sabaha kadar yandı” filan derlerdi, artık NATO koridorlarında hareketlenme, RAND raporunda darbe varmış diyorlar. Eskiden “rejimin bekçisi ordudur” derlerdi, şimdi rejimin bekçisi hakikaten Bekçiler iken… Bir bakarsınız yeni darbe girişimi ardında bu kez ABD değil Rusya olur! Olmaz demeyin. Bu memlekette “Olmaz!” olmaz.

2017 Ocak ayında “Darbelenen Türkiye” diye bir şeyler yazdıktan sonra şöyle bitirmiştim: Yukarıdaki değerlendirmeleri bir sonuca bağlamayacağım! Çünkü paranoyaların kol gezdiği bir siyaset sahnesindeyiz. Yani kısa/orta vadede her şey olabilir. Bildiğimiz tek şey tarihsel örüntünün (şablonun) kökten bozulmuş olduğu. Demek ki Direniş de ortaya çıkan yeni örüntüye göre şekillenecek.