21 Ocak 2018 00:02

Yeteri kadar pişmanlık göstermemiş olmaları nedeniyle...

Yeteri kadar pişmanlık göstermemiş olmaları nedeniyle...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eski Türkiye’de genelkurmay başkanlarının şeceresini ezbere bilir, kuvvet komutanlarının 30 Ağustos’ta terfi mi edeceği, emekliye mi ayrılacağına ilişkin iddiaya girerdik. Çok şükür askeri vesayet geriledi. Cumhurbaşkanı savaş ilan ederken genelkurmay başkanı cami yaptırıyor. Biz de onun yerine ağır ceza mahkemelerinin huyunu suyunu takip ediyoruz. Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi ağır ceza mahkemeleri ve heyetlerine ilişkin ne çok bilgiye sahibiz: Hangi mahkeme heyeti ortamı gerer, hangisi yumuşak görünüp ters köşeye yatırır, hangi mahkeme başkanının tavrı öğle yemeği sonrası (Sanırım şeker probleminden) değişir, hangisi “siz” yerine “sen” der, hangisi ağır ceza mahkemesini “terör mahkemesi” zanneder öğrendik. Bilmek de yeterli değil, heyetler sürekli değişiyor, yeni gelenleri de takip etmek lazım. Çağlayan devasa bir bina, ben içeride rehberli tur yaptıracak kıvama geldim, yabancı heyetlere farklı dillerde hizmet de veriyoruz mecburen.

13. Ağır Ceza Mahkemesini “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine hepimiz gibi imza atıp sonrasında 10 Mart’ta imzacı akademisyenlerin uğradığı hak ihlallerini duyurup “Barış talebinde ısrarlıyız” bildirimizi dile getirdikten sonra tutuklanan dört akademisyen arkadaşımızdan biliyoruz. Mahkemelerden uzun süre karar çıkmadığından gide gele kupon tutturma şansınız artıyor sanıyorsunuz sonra yanılıyorsunuz. 13. Ağır Ceza son günlerde hepimizi şaşırttı, 74 yaşındaki Şahin Alpay’ın altı köşe yazısı nedeniyle üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle tutuklu yargılanmasını hak ihlali sayan Anayasa Mahkemesi kararına uymayarak hukuk adına tarihe geçecek bir ‘direnişin’ parçası oldu. Dünyanın en nazik insanlarından biri olan, hem akademisyen hem de gazeteci olarak tüm tecrübesine rağmen öğrenme hevesini hiç kaybetmeyen, yazdığı köşe yazılarında hiçbir suç unsuru bulunmayan, darbe karşıtı lehine yazıları iddianamede kendine yer bulamayan Alpay, geçtiğimiz günlerde anjiyo oldu, başka rahatsızlıkları da var. Geçen hafta kendisini ziyaret eden Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç’e “Ben kaç yıl daha yaşayacağımı bilmiyorum. Hayatımın son demlerini benden çalıyorlar. 3 kez ağırlaştırılmış müebbet istiyorlar. Neyim kalmış ki müebbetlik oluyorum” demişti. İşin vicdani yönü bir tarafa AYM’nin hak ihlali saydığı kararı bir ağır ceza mahkemesinin uymaması yalnızca Şahin Alpay ve aynı yönde davranan 26. Ağır Cezada yargılanan Mehmet Altan’ın hak ihlali değil ülkenin hukuk devleti olmaktan tamamen çıktığının ilanı.

Daha bunun şoku geçmeden 13. Ağır Ceza Özgür Gündem davasında Gazetenin Eş Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol’a 3 yıl 9 ay, Editörü Mehmet Ali Çelebi’ye, dayanışma için bir günlük genel yayın yönetmenliği nöbeti tutan Ragıp Duran’a ile Ayşe Düzkan’a ve gazeteye bir mektup gönderen Hüseyin Bektaş’a birer yıl altışar ay ertelemesiz hapis cezası verdi. Karar istinaf mahkemesinden dönmediği takdirde bu gazeteciler hapse girecek. Gazeteciler duruşmalara katılmadığı halde kararlarda “Sanığın duruşmadaki davranışları ile yeteri kadar pişmanlık göstermemiş olması” ertelemenin uygulanmamasına gerekçe gösterilmiş. Ragıp Duran geçmişte 20 yıl süresince Fransız Libération gazetesi Türkiye temsilciliğini yaptı, benim de üniversitede hocam oldu, sonrasında asistanlığını yaptım. Karar Fransa’da da tepki çekti. Libération gazetesi çalışanları kararı kınadıklarını duyurdu. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Laurent Joffrin, editör köşesinde kararı “her şey Ubu kralının* geleneklerine göre şekillenmiş olan Türk adaletinin işleyişi ile uyum içinde” diye nitelendirdi.

Joffrin’in bile bildiği üzere konu yalnızca 13. Ağır Ceza değil, yargının kendisi ve nasıl işlediği. AİHM’yi ziyaret edeceği açıklanan AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın işi zor zira bu tutuklamaların ve yargılamaların esasen uluslararası ilişkilerde bir pazarlık unsuru işlevi gördüğü herkes tarafından biliniyor. Bazı silah anlaşmaları, iş birlikleri karşılığında gazetecilerin akademisyenlerin durumu masaya sürülüyor. Geçtiğimiz hafta Fatih Polat’ın yapmış olduğu röportajda Deniz Yücel böyle kirli bir pazarlığın parçası olmak istemediğini söylemişti. Hükümet için şimdilik kısa vadeli bir taktik gibi görünüyor. Uzun vadede olacak ise ülkeyi örneğin Freedom House raporlarına göre önce “kısmen özgür” ardından “özgür olmayan” bir ülke haline ya da Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) ve Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) raporlarına göre dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine dönüştürmekle yaftalanmak. 

Bugün ağır baskı altında olsalar dahi o kararların altında imzası olanları yarın nelerin beklediği konusunda yakın tarih dahi örnekle dolu. Maliyetin kimlere kesileceğinden kimsenin kuşkusu olmasa gerek. Ha bu arada yargıdan bahsetmişken o gün geldiğinde zamanın anlı şanlı baro başkanlarının hak mücadelesi yerine kışla neferi rolüne talip olduklarını da unutmayacağız. 

*Kral Ubu, Alfred Jarry’nin1896’da yazdığı absürt bir komedi,Shakespeare’in Macbeth’nin parodisi, Polonya Kralı Venceslas’ı öldürüp iktidara geçen Kral Ubu açgözlü ve iktidarı için herkesi ve her şeyi feda edecek kadar zalim ancak Polonya kralının oğluyla savaşa girdiğinde korkak yüzü ortaya çıkıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...