YAZARLAR

Yerli ve milli olarak tatminsizlik

Başarıya ulaşmak süreci iyi ve doğru tecrübe etmekle yerinde hamlelerden geçer. Geçtiğimiz 2-3 hafta sonunda ülkede spor adına ne tür adımlar atıldığını ve nasıl ilerlemeler kaydedildiğini görebiliriz. Eğer hiçbiri sizi tatmin etmiyorsa adınızı Moldova'ya 5 Andorra'ya 15 kulübüne yazdırabilirsiniz.

Ağustos'un sonundan bu yana ülkede en çok izlenen 3 takım sporu, madalya ve eleme maçlarına çıktı. Sporda başarı elde etmek bir sürecin sonucu. Eğer ki başarı madalyaysa oraya erişene dek de atılan adımlar ve alınan sonuçlar da sürecin birer parçası ve süreçlerin durakları. Sonuçlara bakarak hangi gözde takım sporunda, nereye kadar gelebildiğimizi görebileceğimizi tespit edebildiğimiz haftalardı.

Bir madalya, bir olimpiyat elemesi hakkı, bir de grup birinciliği ile tamamlandı süreç. Ancak hiçbiri de tam anlamıyla izleyeni de, anlatanı da, yazanı da tatmin etmedi. Basitçe gözlemleyebileceğimiz şekilde varılacak çıkarımla adlandırabileceğimiz içinde yaşadığımız tatminsizlik çağının üzücü bir sonucu bu. Belki de bir hastalık. Herkes elde edilen her sonuçtan tatmin olmak zorunda değil elbette ki. Sportif açıdan değerlendirirken anlık değil de karşılaştırılmalı olarak değerlendirme yapılmalı. Ve neyle neyi karşılaştıracağını da iyi bilmeli insan tabii ki. Ve sonuçların sadece ve sadece de sportif açıdan değerlendirilmemesi gerekir.

FAZLA MI MÜTEVAZIYIZ?

Dünya Basketbol Şampiyonası'nda erkeklerin aldığı sonuç pek çok kişiyi tatmin etmedi. Yine de oynadığı oyundan güzel çıkarımlar yaparak gelecekten daha ümitli olmak mümkün. Furkan, Doğuş ve Cedi üzerine kurulacak olan bu takımdan ileriki yıllarda daha çok şey bekleyebiliriz. Beni tatmin etmeyen kısım ise bazı istisna yıllar hariç, belli takım jenerasyonlarının aldığı sonuçların ardından onlara sürekli gelecekte daha iyi şeyler vereceğine inanmamız. İşte o geleceğin de ne zaman geleceğinin hiç belli olmadığı bir gelecek olması ise an meselesi. Zira bu takım 2015'ten bu yana oynadığı her şeyin ardından gelecek için ümit vermekten fazla ötesine gidemiyor. Ümit alıyoruz bir yerden ama o da yetmiyor. Ardından ve de sürekli buna sığınarak ilerleme kaydetmek de pek mümkün gözükmüyor. Örneğin ABD'ye kaybedilen maçın Türkiye'nin turnuvayı kaybetme nedeni olmasının görülememesi gibi. Ya da o maçtan alınan galibiyetin güzelliğinin Çekya'ya alınan mağlubiyetin görmezden gelinmesine neden olabiliyor.

Socrates Dergi'nin Time Out programında Caner Eler'e konuk olan Ufuk Sarıca'yı dinleyince, ABD'ye karşı hâlâ kendini aşağıda gören bir düşünce yapısına sahip olduğumuzu görebiliyoruz. ABD maçı grupta hedef maç olarak görülmediği için yeterli derecede çalışılmamış söylediğine göre Sarıca'nın. Medyada da ABD ile aynı gruba düşüldüğünde hemen "Şampiyona karşı oynayacağız" havası yaratılmıştı, tabii o gün bu kadar zayıf kadroyla ABD'nin Çin'e gideceği kesin değildi. Sarıca'nın yanlış bir planlama yaptığını söylemek mümkün. Zira ABD takımının birazcık üstüne gidildiğinde ne hâllere düşebildiklerine şahitlik ettik. Diğer yandan takımda 3'ü aktif 4 tane NBA oyuncusu varken ve rakip de tarihinin en vasat takımlarından biriyle bu turnuvaya gelmişken bu maça da daha iyi bir şekilde hazırlanıp galibiyet alınabilirdi. Cedi, Furkan, Ersan "Bu maçı kazanın NBA'ye dönünce havanız olsun" diyerek motive edilebilir, rakiplere karşı da ABD'yi yenen Türkiye etiketiyle çıkabilirdi milliler. Sarıca'nın hedef turnuva olarak görmediğini söylediği turnuvada sürpriz yaratarak gidebildiği en üst noktaya giderek takımın gelişimini hızlandırmak da mümkün olabilirdi. Şimdi ise Olimpiyat Elemeleri'ne 22. yani son sıradan katılabilen bir zayıf halka imajıyla gidiliyor. Mental açıdan daha büyüğünü hayal ederek takımı hazırlamayan ve de ABD'ye karşı sahaya çıkmadan maçı kaybedeceği düşüncesiyle takımını sahaya süren Sarıca'nın bu konuda yanılgıya düşmüştür. Ama takımına da yeteri kadar güvenmemiş demek ki. Uzun lafın kısası, ABD'yi yenerek çok rahat elde edilebilecek artılar varken, stresi daha büyük olacağı turnuva fikstürünün belli olduğu andan itibaren kendini açık eden Çekya maçının hedef maç olarak belirlenmesi stratejik bir hataydı. Bu hata umarım bu jenerasyon için de bize hep ümit veren ama sonuç alamayan bir jenerasyon olarak kalmaz. Doğuş ve Cedi'nin atamadığı serbest atışlarda yaşanan o kırılma geleceğe artılarıyla döner.

SEN BİZE GOLDEN HABER VER

Futbola gelindiğinde ise iş değişiyor. Tabii ki her zaman her şeyin şampiyonu olması bekleniyor A Milli Futbol Takımı'nın. Moldova'ya 5 Andorra'ya 15 atması da bekleniyor. Çünkü Almanya, İspanya falan bu takımları karşısına aldığında iş antrenman maçına dönüyor. Ama Türkiye'nin Andorra'yı 1-0 yenebildi ama yenmesi de tatmin etmedi kimseyi. 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası'na gidilemediğinde "Ama grupta da Moldova'ya 5 Andorra'ya 15 gol atmıştık" demenin bir yararı olmayacak. Bu yüzden sanki atılamayan gollere değil de, ki burada çok iyi oynayan Andorra'nın kalecisini övmek gerekir, atılan golle kazanılan 3 puana ve şu anda Türkiye'nin Fransa ve İzlanda'nın olduğu grupta hâlâ ve hâlâ 1. sırada olduğuna odaklansak daha güzel olmaz mı? Türkiye futbol tarihinde kaç kez 6 maçını tamamladığı grubunun 1. sırasında yer alabildi? Takımı buna göre motive edip desteklesek de takımın geleceğini bu bilinci zemine oturarak kurmaya çalışsak keşke... Ama Andorra'ya 15 gol atmak kimilerine göre daha önemli, takımın güven veren stoper ikilisinin 20-24 yaşlarında olması, takımdaki lejyoner oyuncu sayısının rekor olması çok da odaklanılacak bir niteliğe sahip değil anlaşılan...

YAVAŞÇA DEĞİŞEN JENERASYON YAKINDA ŞAMPİYON

Voleybolda kadın milli takımının aldığı başarı da şampiyonluk gelmediği için memnunsuzlukla karşılandı kimilerince. Kupa yoksa kâfi değil anlaşılan elde edilen sonuç. Yalan yok. Beni de tam tatmin etmedi. Kulüp bazında en iyi takımlara sahip bir lige, Avrupa'nın en iyi koçuna, en iyi pasörüne, en iyi blok yapanına, en iyilerine sahipken kupanın kulpunun takımın elinden kayması beni de üzdü. Turnuvaya başlarken şahsen 2015'te alınan 4.'lüğe karşın pek ümitli değildim. Jenerasyon değişmiş ve takım çok daha gençleşmişti. Sonucunda 2015'teki Avrupa Şampiyonası'nda 3.'lük 4.'lük maçını oynayan takımlar, Sırbistan ve Türkiye, bu seneki turnuvada finali oynadı. 2017'de de Sırbistan'la yarı finalde karşılaşmıştı takım. Ve yine 3.'lük 4.'lük maçını oynamıştı. Bu sene ise finale çıkan takım karar setinde mağlup oldu ve gümüş madalyaya hak kazandı. Acaba şu gelişimi gösterebilen kaç tane milli takım var Türkiye sporunun tarihinde? Hep buralarda olarak buralara alışarak aynı süreçlerin sonunda kupaya ulaşabilen Fenerbahçe Basketbol takımının Final Four'u kazanmış olması gibi, Kadın Milli Voleybol takımı 3. kez kaldığı 'Final Four'dan gümüş ile döndü ama dördüncü veya beşinci erişilecek son dördün sonu kupada zaferle sonuçlanmaya çok yakın olacaktır. Ama muhtemelen siz yine bundan da tatmin olmazsınız, bunu yeterli bulmazsınız. Sizdeki bu tatminsizlik de hayatınızın her günü final oynayıp kazandığınız içindir...


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.