• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

Yerleşik kibri aşmak/1

21 Ekim 2020
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

Günahlara alışmak, günahları işlemekten daha tehlikelidir. Bugün günahlara alışanlar, yarın küfürle ve kâfirlikle barışacak olanlardır. İçimizde yerleşmiş, çevremize bulaşmış günahlar, gönül dünyamızda oluşan kibir dağlarıdır. İçlerindeki kibir dağlarını aşmayanlar, mutlak hakikat, evrensel barışın ismi olan İslâm’a ulaşamazlar. 

Günahlarıyla kibirli hale gelenlerin, kirli işlerden başka uğraşları olmaz. Onlar birçok şeyi başarabilirler, başaramayacakları tek şey yerleşik kibirleridir. Mekkeli müşriklerin vahyi karşısında ayak diretmeleri bu kibirden ileri geliyordu. Rabbimiz haber veriyor:

“Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nûh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya emrettiğini size de dinde şeriat kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır.” (Şura Sûresi/ 13)

Dikkat edilirse, Peygamber Efendimiz (sav)’in tevhidî daveti Mekkeli müşriklere çok ağır gelmektedir. Çünkü Mekkeli müşrikleri yerleşik kibir kaplamıştı. Atalarından, dedelerinden tevarüs ettikleri putları, heykelleri, kanunları, yanlışları, hurafeleri aşamıyorlardı. Bu durum sadece Mekkeli müşriklere mahsus değildir. Bütün zamanların ve mekânların münkir ve müşriklerinde de görülen bir durumdur. İşin dilhun tarafı bu hastalığın asrımızın Müslümanlarına da sirayet etmiş olmasıdır.

İslâm’ın mahkûm, küfrün hâkim olduğu bu asrımızda toplumların hamaset dili incitiyor Allah’tan gelmiş olan dini. Zalimlerin biri gidiyor geliyor bini. Mumyalanmış cahili geleneklerle Müslüman ufukların ötesini değil, görür ancak karanlıkların dibini.

Allah’ın arzında Allah’ın diniyle idare olunmayan, olunmasına müsaade edilmeyen biz Müslümanlara istikbal ve istiklal kapıları kapatıldı. Tanzimat fermanından bu yana modernleşme, batılılaşma adı altında bize hep yabancı ve yalancıların hayat hikâyeleri anlatıldı. Asrımızda yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları işgal ve istilâ edilerek talan edilen İslâm ümmeti yokluktadır. Kölelik, boyunlardaki zincirlerde değil, kalplerdeki korkudadır. Cihadsız kalmışsa ümmet, kim ne derse desin uykudadır!

Genelde İslâm coğrafyasında, özelde ise ülkemizde bir yerlere gelmek için Müslümanlara olan aidiyetlerini inkâr eden, geldikleri yerde de sabit kalmak için İslâm dinini tenkit edenler, soysuzluğun ve soytarılığın kütüğüne isimlerini yazdıranlardır.

Türkiye’de garip şeyler oluyor. Müslümanların omuzlarına basarak bir yerlere gelenler, geldikleri yerlerde kalabilmek için ihtiyaç duydukları heyecanı elde etmek uğruna kendilerine omuz verenleri tüketmekte arıyorlar. Böyle yapmakla İslâm ümmetine, Müslümanlara değil, İslâm dışı bir hayattan yana olan yerli gâvurlara yarıyorlar!

Bir ülkede insanlara en çok vatan haini diyenler, en çok vatan yiyenler olmuşsa, o ülkenin kıyameti kopmuş demektir. Kurtuluş çaresi; haramda gözü olmayan helal olana sevdalı bir neslin İslâm’ın hâkimiyetinde iktidar ve muktedir olması için çaba ve gayretleri birbirine eklemektir!

Muhteris aynaların eskidiği yerde kalanlar, kibir dağından randevu olanlardır. Onlar kendilerini haklı çıkartmak için buldukları her hurafeye kutsal muamelesi yaparlar. Kendi egolarını tatmin etmek için, hurafelere din diye taparlar. Hurafelerin karşısında esas duruşta durur, dini, imanı merkezinden vururlar.  

Hakikat karşısında kendi kibrini yenemiyorsan, atalar dininden kaynaklanan hurafeleri aşamıyorsan Müslümanlık defterinde yoksun. Kendini kandırmana gerek yok, hayatta neye talip isen sen osun!

Allah’ın razı olduğu dinin coğrafî kirlerden ve tarihi tortulardan arındırılması, bir iman meselesidir. Bu mesele, asla ve kata hafif alınamaz. Geleneği âyet, hadis/sünnet derecesinde takdis etmek ile fikir mezarlığı gibi görmek, ifrat ve tefritin yarışından başka bir şey değildir. Din, insanı ferd, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde Allah’a bağlayan mutlak hakikattir. Gelenek ise hakikatin zahiri ve parçalı yüzüdür.

Asrımızda hurafelerle mücadeleyi bizzat Allah’ın diniyle mücadeleye dönüştürenler, dinin ve imanın hududları dışında kalanlardır. Hurafenin ucu kime dayanırsa dayansın sorgulanması dini, fikrî, içtimaî, siyasî ve hatta psikolojik bir ihtiyaçtır. Hurafe; kitap, sünnet, icma-i ümmet ve kıyası fukahada yeri olmayan şeylerin dinden sanılması ve geçmiş kavimlere ait batıl itikatların, tasavvurların, karar ve tavırların dine taşınması ile oluşan bir melanettir. İşte lanetli olan bu şey yerleşik kibriye kaynaklık etmektedir. Hurafeleri saldırıya uğradığında toplumu ayağa kaldıran, dinin ana kaynaklarına saldırıldığı zaman sükût edenler, yerleşik kibre kurban gidenlerdir.

Yerleşik kibri aşmak, bir dağı bir iğnenin ucuyla devirmekten daha zordur. Akıl ile dini iki düşman gibi karşı karşıya getirenler, bizzat dine düşman olanlardır. Bunlardan hurafeleri kutsamaktan başkası beklenemez. Yerleşik kibri aşmak, ilkel ve ilkeli hurafecilerden birden kurtulmaktır.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Hacı Mehmet Tekgöz

Çok güzel olmuş elinize Yüreğinize sağlık sağ olun var olun Selam ve dua ile

Hakkı Alıcı

Kadim bir hastalıktan bahsetmişsiniz. Çok yerinde tespitler. Allah cümlemize görünen ve görünmeyen kibir ile mücadele etmeyi nasip etsin. Allah kaleminize güç kuvvet versin.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23