21 Haziran 2017 01:00

Yeni dengelerle Ortadoğu'nun kazananı olabilir mi?

Yeni dengelerle Ortadoğu'nun kazananı olabilir mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Suriye’nin QSD güçlerine saldırması; ABD uçaklarının QSD’lileri bombalayan Suriye uçağını düşürmesi; QSD’nin Suriye güçlerine misilemede bulunacağı uyarısı; İran’ın ilk kez 600 km öteden attığı füzelerle Suriye Irak sınırında IŞİD’i vurarak Haşdi Şabi’ye alan açma girişimi; Rusya’nın ABD ile hava sahasının paylaşımı konusunda yaptığı anlaşmayı askıya aldığını açıklaması ve Fırat’ın doğusuna geçen ABD uçaklarının “görüleceği” uyarısında bulunması, son birkaç günün Ortadoğu aksiyonları.

Bu aksiyonların hemen öncesinde de Katar Krizi baş göstermişti. Suudi Arabistan, İran’ı desteklediğini iddia ettiği Katar’ı kara listeye almış, Türkiye’de açık bir biçimde Katar’ın yanında yer almıştı.

Karmaşa gibi görünen bu durum esasen safların netleşmesi olarak da algılanabilir. Öyle sanıldığı gibi sadece ekonomik ilişkiler üzerinden netleşen bir saf da söz konusu değil. Örneğin Türkiye, Suriye ve İran’ın giderek daha fazla yakınlaşmasında hiç kuşku yok her üç devletin de Kürtlere bakış açılarının yansımaları var. Biri “varsın ama bana tabisin”, biri “varsın ama benim vatandaşım değil göçmensin”, bir diğeri ise “yoksun, kart-kurtsun” dedi. Bu dengeler içinde kendilerine yeni bir nefes alanı açmak isteyen Kürtlerin özellikle Irak ve Suriye’de yakaladıkları olanaklar, giderek İran’ın daha fazla hedefe konmasıyla ortaya çıkması muhtemel yeni tablo, Kürtlerle derdi olan İran, Suriye ve Türkiye’yi direkt, Irak’ı da en az onlar kadar yakından etkiliyor, etkileyecek.

Elbet, bölgedeki krizin her bir tarafa ekonomik yansımaları da var. Ancak taraflar arasında safları giderek daha fazla sıklaştıracak olan, belki de kısa sürede Türkiye ile Suriye’yi yeniden “kardeşim Esad”, “kardeşim Erdoğan” noktasına getirecek olgu, Kürtlerdir.

İran, bu üç ülke, hatta Irak’ı da katarsak dört ülke arasında daha farklı bir yere konulabilir elbet. 1979’dan günümüze İran bölgede kendi güvenliğini dışarda alan ender ülkelerden biridir. Türkiye, İran’ın uzun yıllardır yaptığını Suriye krizinin başlaması ile yapmaya kalktı. Diğer bir anlatımla İran, Lübnan’dan Yemen’e, Irak’tan Suriye’ye her alana açık-kapalı silahlı güçlerini gönderip gelişmelerde belirleyici rol oynamaya başladıktan çok sonraları Türkiye bunu “Stratejik Derinlik” ile yapmaya kalktı. “Stratejik Derinlik” konusunda yadsınamayacak bir deneyimi olan İran’ın, daha Suriye krizinin başında “Türkiye geç daldı, hızlı daldı” demesinin bir nedeni de buydu. İran, Türkiye’nin Esad’la birlikte politika belirlemesinden yanaydı. Türkiye, Esad ve Kürt karşıtlığı kartını birlikte oynayıp beslediği cihadçı gruplar üzerinden ana aktörlerden biri olmak istedi. Yapamadı, yüzüne gözüne bulaştırdı, nihayetinde gidip geldiği nokta Katar Krizi ile birlikte İran ve Suriye’nin yanı oldu.

Daha önceleri de yazdığım anımsanmalı. Bölgedeki çoğu cihatçı olan taşeron örgütler vadelerini doldurunca, bu örgütlere vekalet verenlerin ortaya çıkacağı, karşı karşıya gelecekleri belliydi. İran, Irak, Suriye, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bölgedeki örgütleri olmadık yöntemlerle destekleyen, silahlandıran, palazlandıran devletler artık bunu yapabilecek durumda değiller. Bu saatten sonra ortada kalacak olan bölgenin asli unsurları ile bölge devletlerinin bizzat kendisi olacak.

Bölgedeki asli unsurlar kim, artık çok belli.

Kabul edin ya da etmeyin, artık sahaya bizzat inen bölge devletleri dışında Suriye’de dar anlamda Kürtler, geniş anlamda ise Demokratik Suriye Meclisi’ni (MSD) oluşturan Kuzey Suriye Federasyonu güçleri; Irak’ta yine Kürtler, Musul sonrasında Kürtlerle daha yakın çalışacağı şimdiden belli olan Sünniler ve Şiilerin belirgin gücüne dönüşen İran destekli Haşdi Şabi varlıklarını, kendi dayandıkları tabanlara bağlı olarak sürdürecekler. Şu veya bu biçimiyle oluşacak dengeler içinde kendi yerlerini alacaklar. Ancak diğer örgütlerin, bir diğer anlatımla çoğu bölgedeki devletlerin taşeronu olan cihadçı radikal yapılanmaların neredeyse tamamı bir alana bağlı kalmadan bölgeye, belki de Asya’dan Afrika’ya yayılacak geniş bir hatta baş ağrıtmaya devam edecekler. Bitmeyecekler ancak alan hakimiyeti de kuramadan zamansız ve ani saldırılarla lokal zararlar vermeyi sürdürecekler.

Buna zamanla önlem alınabilir mi?

Ortadoğu’da bunca kirli hesap yapılmaya devam ederken, çok kolay değil.

Tüm bu kriz içinde yaşananlar belli.

Dengeler değişiyor, daha doğrusu dengeler belirginleşip giderek yerine oturuyor. Her güç, özellikle de bölgenin asli unsuru olan her kesim bir dengenin içinde yer almak, yanında olmak zorunda gibi görünüyor ama şunu da unutmamak kaydıyla: Ortadoğu’da dengeleri belirleyen inat değil, çıkardır. 

Pekala bugünden yarına yeni ittifaklar da karşımıza çıkabilir. Bugün hedefe konulan İran veya Katar iken yarın pekala Suudi Arabistan, Türkiye veya Mısır olabilir. “Burası Ortadoğu” lafı tam da bunun için söylenmiş; tam da bu durumu izah ediyor. Yine de unutmamak gerekir, Ortadoğu’da at oynatan onca güç arasında sadece istikrar sahipleri kazanabilir.

Tüm bu yaşananlar içinde gördük ki istikrarlı ve kendi özgücüne dayanan da bir tek Kürtler ve müttefikleri oldu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa