Yaşar Kemal ve gazetecilik

Kelimelerin gücünü toplumun yararına değerlendirebileceğiniz birkaç meslek var. Bunlardan biri de gazetecilik. Esas görevi kamu çıkarı gözeterek ‘aktarmak’ olan gazeteciliğin gözlem yönü yadsınamaz (Nitekim Uğur Mumcu’nun köşesinin adı da Gözlem’di). İyi bir edebiyatçı, gözlem gücüyle sözcüklerin büyüsünü birleştirerek bu mesleğe Yaşar Kemal gibi büyük katkılar sunabilir.

Yaşar Kemal’in gazeteciliği genellikle iki ana eksende değerlendirilir. Köşe yazıları ve röportajcılığı… Son zamanlarda anladığımız söyleşi (soru-cevap) biçiminin çok ötesinde derinleşmeye ve konuyu özümsemeye dayalı röportaj tekniği Yaşar Kemal’in edebi ustalığı ile birleşir. Nedim Gürsel ile yaptığı bir söyleşisinde, “Röportaj da yaratmadır benim için. Yaratmadan hiçbir gerçeğe varılamaz” diyen Yaşar Kemal, ‘Röportaj Yazarlığında 60 Yıl’ adlı eserde “İnce Memed neyse röportajlarım odur” der. Ustaya göre, “Röportajı bir edebiyat dalı saymak ne, röportaj bal gibi edebiyattır. Onu haberden ayıran nitelik onun edebiyat gücüdür.”

Özge Cengiz’in Yaşar Kemal’in ‘Röportajlarında Göç İzleri’ adlı çalışmasında bahsettiği gibi, “Usta yazar ele aldığı olayları yaşayarak anlatma yöntemini benimsemiştir.” Bunu ben de Yaşar Kemal’in bir söyleşisinde röportaj yaparken kayıt cihazı kullanmak yerine röportajın genelini anlama yöntemini seçtiğini okuduğumda daha iyi fark etmiştim.

Yaşar Kemal’in gözlem gücünü romanlarındaki derin betimlemelerde derinlemesine hissederiz. Ancak Yaşar Kemal romanlarında bir derinlik daha vardır. Kurduğu atmosferi öylesine özümsemiştir ki, kitap bittiğinde sanki o coğrafyayı enine boyuna, demografisinden sosyolojisine biliyormuş gibi hissederiz. Pek çok kişi Çukurova’yı Yaşar Kemal romanından tanımıştır.

Çeltik tarlalarını, ağalık düzenini sanki onlarca sosyoloji, iktisat kitabı devirmiş gibi anlatırız birbirimize. Oysa bilgimizin biricik kaynağı Yaşar Kemal romanları. Buradan varmak istediğim, Fethi Naci’nin de vurguladığı, mekâna derinlemesine nüfuz etme, bilgiye sahip olma ancak o bilgiden romanın ihtiyacı kadarını metne geçirme… Bu yine gazeteciliğin araştırma ve gözlem evresiyle mümkün yani emekle…

Osman Şahin, Hasan Keser adlı bir ırgat ile Yaşar Kemal üzerine konuşur. Keser adlı köylü, Yaşar Kemal sevgisinden bahsederken şunu aktarır: “Yaşar Kemal romanını yazarken devamlı gerçek olarak Anavarza yörelerinin bilirkişileri olarak bize gelir, halkına sorar danışır. Yaşar Kemal’in kendisi bizzat bu yörenin çocuğu olmasına, olayları bilmesine rağmen gene de alçakgönüllülük edip biz halkını ziyaret eder. Bu hoşumuza gidiyor. Köylere gelerek yaşlılardan fikir alması olayları yerinde öğrenmesi hoşumuza gidiyor.” Bu aktarımdaki, “olayları bilmesine rağmen” vurgusu ne kadar önemli… Yaşar Kemal bir araştırmacı gazeteci gibi o bölgede keşif yapmış, yörenin bilenleriyle görüşmeler gerçekleştirmiştir.

Yaşar Kemal gözlemlerini, bilgi ve röportajlarını aktarmakla sınırlı bir gazetecilik faaliyetinde değildir. Aynı zamanda köşe yazarlığı ile de mesleğimiz için önemli eserler bırakmıştır. ‘Baldaki Tuz’ eserinde toplanan bu makaleler, bugün bile güncelliğini koruyor: “İktidar ellerinde. Bütün propaganda gücü ellerinde. Radyo, büyük tirajlı gazeteler, üniversitelerde tutulmuş adamları var, din kurumlarını ellerine almışlar. En büyük milliyetçiler onlar, en dindar kişiler onlar, vatansever kişiler onlar. Ellerindeki ekonomi ve propaganda gücüyle yukardaki saydıklarını kolaylıkla sağlıyorlar. Kendilerine karşı koyanları da damgalıyorlar: 1) Vatan haini, diyorlar. 2) Dinsiz, diyorlar. 3) Ellerindeki korkunç yalan makinesini durmadan işletip, en küçük bir fırsat bile kaçırmadan vatanseverleri halkın gözünden düşürüyorlar.”

Bugüne ne kadar benziyor değil mi?

Yaşar Kemal’in gazeteciliği de romancılığı gibi engindir ve beslendiği kaynak bu topraklardır, bu halktır. Eserlerindeki en büyük ortak nokta budur. Yine ustanın bir köşe yazısında yazdığı gibi: “Sanatta olsun, politikada olsun halkla birlikte yürürsen, onun sevgisini, dostluğunu, yaratıcılığını esas alırsan aldanmazsın. Ta Homeros’tan Yunus Emre’ye, Yunus Emre’den Nazım’a kadar bu böyle olmuştur. Halk insana, ‘Biz buradan gider olduk. Kalanlara selam olsun’ dedirtecek bir yürek verir. Alabilene aşkolsun.”