Yaşam, ölüm, din: Ne, nerede, nasıl?

21 Temmuz 2017 Cuma

Din, yaşamla ölümün arabulucusudur.
Bu itibarla dini önemsiz, anlamsız, değersiz bir şey saymak mümkün değildir.
Din, yaşamayı seven ve sonsuza dek yaşamayı arzu eden insanın, ölümle noktalanması mukadder olan hayatın onun önüne açtığı çaresizlik karşısındaki dayanağı olarak elbette önemli bir şeydir.
Ama din, “her şey” de değildir.
Dini “her şey” yapmaya, hayatın her santimetrekaresine hâkim kılmaya kalkıştığınızda çok tehlikeli bir aksi istikamete, dini hiçleştirmeye doğru gidişin önünü de açtınız demektir.
Her toplumda bir din ya da inanç sistemi vardır.
Ama hayat, hiçbir toplumda dinden ibaret değildir.
Dinden ibaret bir hayat önerisi, dini, yaşamla ölümün arabulucusu bir söylem, kurum, pratik olmaktan çıkarır ve yaşamla ölüm arasındaki mesafenin ortadan kalktığı, yaşamla ölümün iç içe geçtiği ve ölümün hayata galebe çaldığı bir dünya halini önümüze koyar. Ölüm ve ölümle ilgili temalar; cihat, şehit, şehadet, ahiret, cehennem, cennet; bunlar hayatın akışına, eğitimden medyaya, siyasetten spora, çocuk yetiştirme pratiğinden tıp-sağlık hizmetlerine kadar her alana nüfuz ettirilir.
Ölümle yaşar hale gelmektir bunun sonucu ve insanın buna dayanması mümkün değildir. Er ya da geç, hatta dini “hiçleştirme” pahasına bu “cendere”den çıkmanın yollarını arayacaktır.
Bakın, büyük ihtimal modern Batı’nın yalnızlık, yabancılaşma, umursanmazlık, kimsesizlik, kaybolmuşluk gibi bir dolu “psiko-kültürel” sorunundan kaçıp “güçlü ve dindar bir erkekle yeni bir hayat kurmak” için IŞİD’e katıldığını belirten bir Fransız kadın, militan eşi öldürüldükten sonra şimdi geri dönme arzusuyla neler söylüyor:
“Hayatı seviyorum. Çalışmayı seviyorum. Kot pantolonumu seviyorum. Makyajı seviyorum, anne, babamı seviyorum. İstediğim tek şey geri dönmek, arabamı almak, seyahat etmek!..”
Ve şu hayalini de eklemiş: “Akdeniz’de bir plajda bikiniyle denize girmek!” (“DEAŞ’ın Gelinleri”, Hürriyet, 18 Temmuz 2017).
Fransız kadın, belki modern hayatın tahribatından kaçtı ama o tahribatın çok daha fazlasını, “ölüm”ü hayatın hâkimi kılarak yaratan bir “cihat toplumu”nun acı tecrübesiyle şimdi neredeyse çığlık çığlığa “Yaşasın hayat” diyor!..
Din, yaşamla ölümün arabulucusu.
Dini, hayata hâkim kılmaya çalışmak ise hayatı ölüme sığdırmaya uğraşmaktan öte bir anlam ifade etmiyor.
Hayat, ölümle biter. Fakat hayat, ölüme sığmaz.
O yüzden, dindarlar da dâhil olmak üzere hayatı doya doya yaşamak isteyen herkes, hayatı ölüme sığdırmaya yahut ölümü hayata giydirmeye çalışan “dinbaz mühendislikler” karşısında dinden soğuyup, uzaklaşıyor.
Bizim de bu memlekette hanidir maruz kaldığımız bir durum bu.
Ve işte ne yaparlarsa yapsınlar, ne imamhatiplere rağbet istenildiği gibi oluyor, ne de Kuran kurslarına katılım artıyor.
Aksine azalıyor.
Geçenlerde Cumhuriyet’te Ozan Çepni’nin haberinden öğrendik, Diyanet, yaz Kuran kurslarına katılım azlığından yakınmaktaymış.
Tabii bunu da “15 Temmuz”a bağlamışlar, iyi mi! Darbe girişiminden sonra aileler çocuklarını Kuran kursuna göndermekte tereddüt ediyormuş!..
Öte yandan, daha önce yaz Kuran kurslarına katılmamış öğrencilerin tespiti yapılarak katılmalarının “sağlanması” (yani “zorlanması”!) yolunda çalışılmalı denilerek bir tür “fişleme” teklifinde de bulunulmuş.
Bu şekilde dini sevdirmez, dinden uzaklaştırırsınız. “15 Temmuz” da bu bağlamda hikâyeniz, yani gerçek sebeplerden kaçışınız olur, o kadar.
Yaz sıcağında, tatil zamanında bile çocukları hâlâ dinî eğitime zorluyorsunuz.
Hayatı dine sığdırmaya, ölümle terbiye etmeye çalışıyorsunuz.
O yüzden dine IŞİD ne kadar zarar verdiyse, istemeden belki ama siz de öyle zarar veriyorsunuz.
Dini “her şey” kılmak isterken hiçleştirecek bir gidişin önünü açıyorsunuz.
Tekrar ederek bitirelim: Din yaşamla ölümün arabulucusudur.
Onu “ara-bozucu” yapmayın!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları