1. ÖZET: Dava, hayvan hayat sigorta poliçesi ile sigortalanan sığırların ölmesi nedeniyle sigorta bedelinin tazmini istemine ilişkindir. Davacı, davalı şirkete sigortalı süt ineklerinden 3 tanesinin 13.08.1997 günü öldüğünü, veteriner hekim tarafından düzenlenen ölüm raporunun 18.08.1997 günün PTT aracılığı ile davalıya bildirilmesine rağmen sigorta bedelinin ödenmediğini ileri sürerek 567.000.000. lira'nın ihtar tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, 19.08.1997 tarihinde ahır koşullarının uygun olmaması nedeniyle poliçenin iptal edildiğinin davacıya bildirildiğini, TTK' nın 1292. maddesinde öngörülen 5 günlük süre içerisinde rizikonun müvekkiline bildirilmediğini, çifte sigortanın söz konusu olabileceğini belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma, tanık beyanları ve dosya kapsamına göre davalı şirkete sigortalı davacıya ait ineklerden üçünün 13.08.1997 günü öldüğü, durumun davalı şirkete 22.10.1997 tarihinde resmen bildirildiği, TTK' nın 1292. maddesinde öngörülen 5 günlük ihbar süresine uyulmadığından davacının tazminat hakkını kaybettiği, 5 günlük süreye uyulması konusunda kasıt ve kusursuzluğun davacı tarafından kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin kararı temyiz etmesi üzerine dosya Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin önüne gelmiştir.

2. ÜZERİNDE DURULMASI GEREKEN KONULAR

- Sigortacının riziko gerçekleştikten sonraki beyan yükümlülüğünün aşamaları ve süresi,

- Çifte sigorta,

- Beyan yükümlülüğüne aykırılığın hukuki neticeleri.

4. MERCİLERİN ÇÖZÜMÜ

a) YEREL MAHKEMENİN KARARI

Mahkemece iddia, savunma, tanık beyanları ve dosya kapsamına göre davalı şirkete sigortalı davacıya ait ineklerden üçünün 13.08.1997 günü öldüğü, durumun davalı şirkete 22.10.1997 tarihinde resmen bildirildiği, TTK' nın 1292. maddesinde öngörülen 5 günlük ihbar süresine uyulmadığından davacının tazminat hakkını kaybettiği, 5 günlük süreye uyulması konusunda kasıt ve kusursuzluğun davacı tarafından kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

b) YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNİN KARARI

Davalı şirkete sigortalı sığırların bir kısmının 13.08.1997 tarihinde öldüğüne dair veteriner hekimin rapor düzenlediği, davalı şirketin sigorta tazminatını ödemeyeceğine dair gönderdiği 08.09.1997 tarihli yazıdan, davacının davalı şirkete 22.10.1997 tarihinde değil, 08.09.1997 tarihinden önce ihbarda bulunduğu, davacının geç ihbarda bulunmasında kastının varlığına dair delil bulunmadığı, kaldı ki TTK' nın 1292/1 maddesinde yazılı beş günlük ihbar süresinin hak düşürücü nitelikte bulunmadığı anlaşıldığından, mahkemece işin esasına girilerek, tarafların iddia ve savunmaları üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddedilmesi doğru görülmemiştir.

5. DEĞERLENDİRMEMİZ 

UYUŞMAZLIK KONULARINA İLİŞKİN GENEL BİLGİ

a) Sigortacının riziko gerçekleştikten sonraki beyan yükümlülüğünün aşamaları ve süresi,

Sigorta ettirenin beyan verme yükümlülüğü bu edimler arasında yer almakta olup 6102 sayılı TTK' nın Sigorta Hukuku başlıklı altıncı kitabının "Genel Hükümler" başlıklı ikinci kısmında, "Tarafların Borç ve Yükümlülükleri" başlığı altında 1435 ile 1443 hükümleri arasında düzenlenmiştir.

TTK m. 1435 ile 1446 hükümleri incelendiğinde sigorta ettirenin sözleşme kurulurken, sözleşme devam ederken ve rizikonun gerçekleşmesinden sonra olmak üzere üç ayrı aşamada beyan yükümlülüğünün bulunduğu görülmektedir.

TTK m. 1435 hükmüne göre "Sigorta ettiren sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür." Madde hükmü uyarınca sigorta ettiren, sigorta konusu menfaatin durumu ve hukuki niteliği hakkında gerçeğe uygun beyan vermekle yükümlüdür.

Normal koşullarda sigorta sözleşmesi yapılmadan önce sigortacı sigorta konusu menfaati inceler ve buna göre bir değerlendirme yaparak sözleşme koşullarını ve prim miktarını belirler. Ancak bu incelemenin yapılma imkanının olmadığı koşullar bulunabileceği gibi gerekli araştırma yapılsa dahi sigortacı tarafından tespit edilemeyecek fakat; sigorta sözleşmesinin kurulması ve koşulları bakımından önemli olabilecek durumlar da olabilir[1]. Örneğin ahşap bir evin yangın sigortası için ödenecek prim miktarı betonarme bir ev ile aynı olmayacaktır. Ya da savaş bölgelerine giren gemiler ve yük taşıtları sigorta edilmez veya ek savaş primi alınarak sigorta edilir[2]. Bu gibi durumlarda sigorta ettiren, sigorta konusu menfaatin durumuna ilişkin önemli olan her şeyi gerçeğe uygun şekilde beyan etmekle yükümlüdür[3].

Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü sözleşme devam ederken de devam eder. Zira sigorta ettirilen menfaate veya rizikoya ilişkin herhangi bir değişiklik olması durumunda sigorta ettiren bu durumu sigortacıya bildirmek durumundadır. Bu özellikle ya uygun olmayan yeni faktörlerin ortaya çıkması örneğin binanın içine bir benzin deposu kurulması veya bazı uygun faktörlerin ortadan kalkması şeklinde gerçekleşir. Bu durumda, tehlikeli bu durumun önceden öngörülmesi mümkün değildir[4].

TTK m. 1444/1 hükmüne göre sigorta ettiren, sözleşmenin yapılmasından sonra, sigortacının izni olmadan rizikoyu veya mevcut durumu ağırlaştırarak tazminat tutarının artmasını etkileyici davranış ve işlemlerde bulunamaz. Madde düzenlemesi ile sigorta ettirene sözleşme kurulduktan sonra sigortacının bilgisi dışında rizikoya veya sigorta konusu menfaate ilişkin durumu ağırlaştırıcı ve tazminat tutarını etkileyecek davranış ve işlemlerde bulunma yasağı getirilmiştir[5].

TTK riziko gerçekleştikten sonra sigorta ettirene iki ayrı yükümlülük getirmiştir[6]. Buna göre sigorta ettiren riziko gerçekleştiğinde bu durumu gecikmeksizin sigorta ettirene bilmek zorundadır (TTK m. 1446/1). İkinci olarak sigorta ettiren zararı önleme ve azaltma yükümlülüğü altındadır.

b) Çifte sigorta

Çifte sigorta, değerinin tamamı sigorta edilmiş olan bir menfaatin aynı rizikolara karşı ikinci kez sigorta ettirilmesidir. Örneğin bir fabrikanın 1.000.000 TL değerinde yangın sigortası yaptırıldıktan sonra başka bir sigortacıya aynı riziko için tekrar sigorta ettirilmesi çifte sigortadır. Bu durumda TTK m. 1467 hükmü uyarınca daha sonra yapılan sigorta sözleşmesi geçersizdir[7].

c) Beyan yükümlülüğüne aykırılığın hukuki neticeleri

Rizikonun gerçekleşmesinden sonra sigorta ettirenin ihmali belirlendiği ve değişikliklere ilişkin beyan yükümlülüğünün ihlal edildiği saptandığı takdirde, söz konusu ihlal tazminat miktarına veya bedele ya da rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre, tazminattan veya bedelden indirim yapılır. Sigorta ettirenin kastı halinde ise meydana gelen değişiklik ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacı sözleşmeyi feshedebilir; bu durumda sigorta tazminatı veya bedeli ödenmez. Bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder (TTK m. 1445/5).

Rizikonun gerçekleştiğine ilişkin bildirimin yapılmaması veya geç yapılması, ödenecek tazminatta veya bedelde artışa neden olmuşsa, kusurun ağırlığına göre, tazminattan veya bedelden indirim yoluna gidilir[8]. Sigortacı rizikonun gerçekleştiğini daha önce fiilen öğrenmişse tazminat veya bedel indirimi hakkından yararlanamaz (TTK m. 1446/2-3). Madde gerekçesinde belirtildiği üzere kusur, kastı da kapsayacak şekilde geniş anlamda kullanılmıştır. Bu noktada, kasti olarak bildirim yükümlülüğü ihlal edilmişse, yine tazminattan indirim yapılacaktır. Ancak, indirim kusurun ağırlığına göre olacağından, somut olaya göre sigortacının tazminat ödeme borcu tamamen de ortadan kalkabilecektir.

DEĞERLENDİRMEMİZ VE SONUÇ

Taraflar arasında iki noktada uyuşmazlık söz konusu olup, bunlardan birincisi, poliçe düzenlenirken sigortalı tarafından sağlığı ile ilgili bir form doldurulmamasının doğru beyan yükümlülüğü açısından bir etkisinin olup olmadığı, daha doğru bir ifade ile form doldurulmamasının sonucu olarak sigortalının doğru beyan yükümlülüğüne aykırı hareket edip etmediği, ikincisi ise poliçenin düzenlenmesi sırasında sigortalının kanser hastası olup olmadığı, bu hastalığı kasten gizleyip gizlemediği, dolayısı ile ihbar yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığıdır.

Yerel Mahkemece, sigortalıya ait tüm tedavi kayıtları dosya içine getirtilerek aralarında genel cerrahi uzmanı olan hekimin de bulunduğu bilirkişi kurulu vasıtasıyla inceleme yaptırılmak suretiyle, sözleşme anında sigortalının savunmada geçen hastalığının bulunup bulunmadığı, mevcut olduğunun tespiti halinde gizlenip gizlenmediği, ölüm rizikosu ile bildirilmeyen hastalık arasında illiyet olup olmadığı değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Sigorta sözleşmesi kurulurken sigortalıya yüklenen doğru bilgi verme (ihbar) yükümlülüğünü düzenleyen hükümleri Yargıtay'ın yerleşik kararları ile hayat sigortalarında da uygulanmaktadır. Hatta anılan bu düzenleme, Hayat Sigortası Genel Şartlarının C-2.2. maddesi ile sözleşme hükmü halini almıştır.

Taraflar arasındaki ikinci sorun ise, poliçenin düzenlenmesi sırasında sigortalının kanser hastası olup olmadığı, bunu kasten gizleyip gizlemediği, dolayısı ile ihbar yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığıdır. Şayet sigortalı tarafından var olan hastalık kasten bildirilmemiş ise sigortacının sözleşmeden cayma hakkı söz konusu olabilir. Fakat bunun için de yine TTK' da açıkça belirtildiği üzere sigortacının ihbar yükümlülüğüne aykırı davranışın gerçekleşebilmesi için bildirilmeyen rahatsızlık ile riziko arasında bağlantının mevcut olması gerekmektedir.

Bu sebeple Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin kararında açıkça belirtildiği gibi genel cerrahi uzmanı aralarında genel cerrahi uzmanı olan hekimin de bulunduğu bilirkişi kurulu vasıtasıyla inceleme yaptırılmak suretiyle, sözleşme anında sigortalının savunmada geçen hastalığının bulunup bulunmadığı, mevcut olduğunun tespiti halinde gizlenip gizlenmediği, ölüm rizikosu ile bildirilmeyen hastalık arasında illiyet olup olmadığı değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu araştırmaların yapılmaksızın davanın kabulüne karar verilmiş olması hukuka uygun olarak bozmayı gerektirmiştir. Yargıtay 11. HD' nin bozma kararı yerindedir.

Somut olay ETK döneminde gerçekleşmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık sigorta ettirenin riziko gerçekleştikten sonraki beyan yükümlülüğüne ilişkindir. Rizikonun gerçekleşmesi halinde uygulanacak usuller ETK m. 1292' de düzenlenirken TTK' da 1446. maddede bir kısım değişiklikler yapılarak düzenlenmiştir.

ETK. m. 1292 hükmüne göre:

Sigorta ettiren kimse sigortanın taalluk ettiği rizikonun gerçekleştiğini haber aldığı tarihten itibaren beş gün içinde sigortacıya haber vermeye mecburdur. Sigorta ettiren, ihbar yükümlülüğünü kasten yerine getirmemişse tüm sigorta haklarını kaybeder. İhbar yükümlülüğü kasten değil de, kusur sonucu yerine getirilmemişse ve bu durum hasarın artmasına neden olmuşsa, sigortanın ödeyeceği sigorta tazminatının sigorta ettirenin kusuru oranında indirilmesi gerekir.

Bu hüküm, maddenin son fıkrası ile birlikte değerlendirildiğinde, beş günlük sürenin hak düşürücü süre olmadığı sonucuna varılmaktadır. Sigorta ettiren, ihbar yükümlülüğünü kasten yerine getirmemişse tüm sigorta haklarını TTK'nun 1292/son maddesi uyarınca kaybeder. İhbar yükümlülüğü kasden değilde, kusur sonucu yerine getirilmemişse ve bu durum hasarın artmasına neden olmuşsa, o zamanda yine aynı madde hükmü uyarınca sigortanın ödeyeceği sigorta tazminatı sigorta ettirenin kusuru oranında indirilmesi gerekecektir.

Aynı husus TTK m. 1446'da şu şeklide düzenlenmiştir:

Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiğini öğrenince durumu gecikmeksizin sigortacıya bildirir. Rizikonun gerçekleştiğine ilişkin bildirimin yapılmaması veya geç yapılması, ödenecek tazminatta veya bedelde artışa neden olmuşsa, kusurun ağırlığına göre, tazminattan veya bedelden indirim yoluna gidilir. Sigortacı rizikonun gerçekleştiğini daha önce fiilen öğrenmişse, ikinci fıkra hükmünden yararlanamaz.

ETK m. 1292' de rizikonun gerçekleştiğini bildirim yükümlülüğü için beş günlük süre öngörülmüştür. Ancak, TTK m. 1146' da bu beş günlük bildirim süresi kaldırılmış onu yerine "gecikmemek" ifadesi kullanılmıştır. Zira, hüküm gerekçesinde bu düzenlemenin sebebi şu şekilde belirtilmiştir:

"Beş günlük süre bazı sigortalar için çok kısa olabileceği gibi bazı sigortalar için de fazla olabilir. Halbuki "gecikmeksizin" ifadesi öncelikle hemen bildirme esasını getirir. Ayrıca, sübjektif ve objektif duruma göre hakime bir takdir hakkı tanır, daha esnektir. "

Somut olayda davacını kötüniyetli olarak bildirimde bulunmadığına dair bir delil bulunmamıştır. Zira davacı, sigorta konusu sığırların ölümünü 18.08.1997 günü PTT aracılığı ile davalıya bildirmiş, davalı ise 19.08.1997 tarihinde ahır koşullarının uygun olmaması nedeniyle poliçenin iptal edildiğini ileri sürmüştür.

ETK m. 1292'de belirtilen 5 günlük sürenin hak düşürücü olduğunu düşünmek mümkün değildir. Zira hükmün devamında bu süre kaçırılırsa tazminattan indirim yapılacağı düzenlenmiştir. Eğer bu süre hak düşürücü olsa idi hükmün devamında sigorta ettirenin 5 günlük ihbar yükümlülüğü süresini geçirdiğinde tazminat talep edemeyeceğine hükmedilirdi. Yerel Mahkemenin somut olayda 5 günlük sürenin geçirilmesinden kaynaklanan kusur oranından indirim yaparak tazminatın hesaplanmasına karar vermesi gerekirken davanın reddine karar vermiş olması hukuka aykırıdır. Bu sebeple davalının iddia ve savunmaları yerinde olmayıp kanaatimizce Yargıtay'ın bozma kararı yerindedir.

-----------------------------------------

[1] Mustafa Çeker, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'na Göre Sigorta Hukuku, 10. Baskı, Seçkin Yay., Ankara 2014, s. 113; Reyegân Kender, Türkiye'de Hususi Sigorta Hukuku, Güncellenmiş 12. Baskı, On İki Levha Yay., İstanbul 2013, s. 254; ; İrem Aral Eldereklioğlu, "6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Uyarınca Sigorta Ettirenin Sözleşme Yapılmasında Beyan Yükümlülüğü", 6102 Sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu'nu Beklerken 10-11-12 Mayıs 2012 Sempozyum, (MÜHFD Özel Sayı), S:2, C:18, Legal Yay., İstanbul 2012, s. 728.

[2] Çeker, s. 113.

[3] İsmail Doğanay, "Hayat Sigortalarında Sigorta Ettirenin Sözleşme Yapılırken Mevcut Beyan ve İhbar Yükümlülüğünün Mahiyet ve Şumulü Nedir?", Batıder Yay.,, C. VII, S:4, Ankara 1974, s. 541; Öner Şentepe, Trafik Sigortasında Sigorta Ettirenin Borç ve Yükümlülükleri, YL Tezi, İstanbul 2008, s. 6.

[4]Didem Algantürk Light, Sigorta Sözleşmesi Süresi İçinde Sigorta Ettirenin Yükümlülükleri, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 22, İstanbul 2012, s. 4.

[5] Beyhan Yaslıdağ, Sigorta Bilgileri, Sigorta Aracıları ve Sigorta İşlemleri, 1. Baskı, Seçkin Yay., Ankara 2012, s. 69; Çeker, s. 118.

[6] Çeker, s. 120; Algantürk Light, s. 6; Kender, s. 275 vd.

[7] Çeker, s. 158-159.

[8]Y.11.HD., E: 2001/11243 , K: 2002/3686 , T: 18.04.2002: "Dava, kasko sigorta sözleşmesine dayalı tazminat istemine ilişkindir. Rizikonun gerçekleşmesi halinde TTK' nın 1292. maddesinde öngörülen yükümlüklerini kasten yerine getirilmemesi hariç sigorta hakları zayi olmaz ve bu durumda hiç ihbar olmaması dahi sigortacıyı, gerçek zararı tazmin yükümlülüğünden kurtarmaz. Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde, doktor olan davacının, olay meydana geldiği sırada, acil bir hastaya yetişmeye çalıştığı, aracı ile yol kenarındaki kayalıklara çarptıktan sonra da aynı nedenle kaza mahallinden ayrıldığı, daha sonra geri döndüğü ve olay yerinin yakınındaki polis karakoluna müracaat ettiği, olay tarih ve saatinde alkolsüz olduğu, ayrıca davalı sigorta şirketine de ihbarda bulunduğu anlaşılmıştır. Hasarın sigorta teminatı dışında kaldığı hususu da TTK 1281/2. maddesi uyarınca davalı sigorta şirketi tarafından ispat edilmiş değildir. Bu durum karşısında tespit edilen gerçek zarar bedeline göre davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.