Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Meseleden haberim şöyle oldu.

        Yoğun bir mail ve sosyal medya bombardımanı başladı: “Yapılan bu rezilliğe karşı yazacak iki satırınız yok muydu? Sorular verilmiş. Bu ahlaksızlıktır. Sizden yazı bekliyoruz.”

        Mesele şuymuş: İsmail Küçükkaya Taksim’de, The Marmara Hotel’de İmamoğlu ile buluşmuş.

        Sosyal medya yıkılıyor.

        "Buluşmuş ve soruları vermiş" diye bir iddia.

        Küçükkaya da buna yanıt veriyor: “Danışmanları görmeye gittim. 3 dakika Ekrem Bey'i de gördüm. Soruları vermedim. Binali Bey’in danışmanları ile de görüştüm. Binali Bey'le de yüzyüze değil ama telefonla konuştum.”

        Olay başından sonuna saçmalık.

        Geldiği nokta da bu sonunda.

        Binali Bey, yapmayı kabul ettiği tartışmaya “moderatör” atıyor.

        Atanmış moderatör, günler boyu sürekli olarak iki tarafın temsilcileri le görüşüp yayının nasıl yapılacağına, formata, konulara karar veriyorlar.

        Program zaten atanmış moderatörün “Kendini korumak için” aşırı dikkatli yaklaşımı ile kötü bir yayına dönüşüyor.

        Sonrasında da bu iddialar.

        Yahu Küçükkaya zaten iki tarafla da görüşüp duruyor.

        Soruları vermek için ille de Ekrem İmamoğlu ya da Binali Yıldırım’la bir araya gelip oturması mı gerekiyor?

        Bu iş namus, haysiyet işi.

        Öyle bir niyeti olsa, soruları telefonla da verir, whatsapp’la da, maille de.

        Kim engelleyebilir ki, kendi namusundan başka.

        Ayrıca da sorularda önceden verilecek ne var ki, verilsin.

        Aylardır sorulan, konuşulan, beylik konular.

        Belli ki, adaylar bu konuları istemişler.

        Ona göre hazırlanmış, malzeme getirmişler yanlarında, Küçükkaya da sormuş.

        İki soru da sosyal medya baskısı ile ya da meslektaş önerisi ile son anda eklendi.

        Şimdi hiç kimse buradan "Sorular verildi" mağduriyeti yaratmasın.

        Hele Binali Yıldırım’ın ekibi hiç yaratmasın.

        Eğer bunda çok ısrarcı olurlarsa birisi de çıkar “Bu işi yapabilecek onlarca gazeteci arasından İsmail Küçükkaya’yı siz seçtiniz. Demek ki, seçmeyi bilmiyorsunuz" deyiverir!

        REKLAM

        ***

        Aptal ve yalancı destekçi zararlı

        Bir pislik çukurdan, bir foseptiğe dönüşmüş sosyal medyada, her iki aday hakkında ağır hakaretler içeren paylaşımlar yapılması bir rezillik.

        Ancak bundan daha kötüsü var.

        Adayların sözde ve aptal destekçileri, rakip adaylar hakkında yalan yanlış bir sürü iddia dile getiriyorlar.

        Bu iddiaların bazıları deli saçması düzeyinde olduğu için adaylar bu iddiaları ciddiye alıp gündeme getirmiyorlar.

        Fakat bunların sosyal medya üzerinde yaygınlaşması sonucunda, sanki bu iddialar adaylara aitmiş gibi bir algı yaratılıyor.

        Bu da hedef alınana değil, iddiayı ortaya attığı zannedilen adaya zarar veriyor.

        REKLAM

        ***

        Doğru söze imza atılır

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’la ilgili olarak şöyle bir cümle kullandı:

        “Azgın azınlığın şehrin dokusunu, kadim karakterini bozmasına izin veremeyiz.”

        Yüzde yüz katıldığım, Sayın Cumhurbaşkanı izin verirse altına benim de imza atacağım bir cümle olmuş.

        Ben zaten yıllardır bunu söylüyorum.

        Köşe yazdığım son çeyrek yüzyıl boyunca bunu söyledim.

        İstanbul’daki imar rezilliklerini, Haliç kıyısında yüksek katlı yapılaşmaya izin veren belediye meclis kararlarını, sürekli çıkarılan imar aflarını, imar barışı adı altındaki kent katliamlarını, İstanbul’un siluetinin yok edilmesini, Anadolu yakasının bitirilmesinin ardından sıranın Moda’ya, Kadıköy’e gelmesini, gözünü rant hırsı bürümüş müteahhitlere kentin peşkeş çekilmesini, İstanbul’un çarşı dokusunun yok edilip Mall dokusuna çevrilmesini hep eleştirdim.

        Evet, azgın bir müteahhit ve rantçı azınlık milyonlarca insanın paylaştığı bir şehrin karakterini hızla yok etti.

        Belediye meclisleri buna çanak tuttu, suç ortağı oldu.

        Buna izin vermemeliydik.

        En azından bundan sonra vermemeliyiz!

        REKLAM

        ***

        Nusret’ın payı ne?

        Başarısını çok değerli ve saygıdeğer bulduğum ama restoranlarına asla gitmediğim çünkü çok alt kültür ve zevk gruplarına hitap ettiğini düşündüğüm Nusret Gökçe’nin geçenlerde bir röportajda söylediği bir cümleden yola çıkan bazıları “Nusret’in 1.5 milyar dolar serveti var” diye eleştiri yazıları yazmışlar.

        Bana sorarsanız Nusret Gökçe bunu demiyor.

        Diyor ki, “Şirketimin değeri 1.5 milyar dolara ulaştı”.

        İyi de bu şirkette Nusret Gökçe’nin payı ne kadar?

        Yüzde 10, yüzde 20 yüzde 50?

        Ne kadar.

        Çünkü bildiğimiz kadarı ile Türkiye’deki payı farklı Gökçe’nin, yurt dışındaki yatırımlardaki payı farklı.

        Büyük ortak ise Ferit Şahenk ve onun sahip olduğu şirket ya da şirketler.

        O yüzden de Nusret’in 1.5 milyar doları yok.

        Şahenk’in doğru bir yatırımı var.

        REKLAM

        ***

        Futbol ve Pislikleri

        Yıllardır televizyondaki spor programlarında Platini’nin ahlaki sorunları olan bir Fransız magandası olduğunu söyledim durdum.

        Bazıları bana kızdılar.

        Yine haklı çıktım.

        Bu arada Katar’ın futbol dünyasına ne kadar büyük bir çürüme getirdiğini de birlikte izliyoruz.

        Rüşvetle Dünya Kupası almakla başlayan rezillik, Sarkozy ile garip ilişkiler, Bein Sports’un patronunun rüşvet skandalları ile gelişiyor.

        REKLAM

        ***

        İlahi Fadıl

        Yerli otomobilimizin bir türlü ortaya çıkamamasını eleştirdim geçenlerde bir kez daha.

        Bunun boyacı küpü olmadığını, vakit alacağını biliyorum elbet.

        Ama en azından heyecanı ayakta tutacak bir iletişim yapılmamasını, ufak tefek bilgiler verilmemesini, toplumun nabzının attırılmamasını büyük bir hata olarak görüyorum.

        Tam bir vizyonsuzluk, tam bir beceriksizlik örneği.

        Bu arada dün bir haber geldi.

        Vietnam, yerli otomobilini banttan indirip satışa sunmuş.

        21 ayda yapılan 6 fabrikada üretiliyormuş.

        6 fabrika 21 ay.

        Yanlış okumuyorsunuz.

        Marka da beni çok güldürdü.

        “Fadıl”.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Gülmeyi unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar