'Yanında başkaları bulunmayan(lar)a, yanında başkaları olmayarak yaşayanlara 'yalnız' diyoruz. 'Yalnız olma durumuna, kimsesizliğe' de yalnızlık…
Çok özel haller dışında yalnıza ve yalnızlığa tahammülümüz yok. Yok ama …
Sokakta caddede, yolda yolakta, dolmuşta otobüste, asansörde merdivende … günlük hayatımızda aklımıza gelen hemen her yerde yalnızız. Yanımızdakiler, yakınımızdakiler bizim umurumuzda değil sanki. Sanki dünyalarımız ayrı. İstesek de istemesek de bir arada yaşamak durumunda olduklarımız bizim ilgi alanımız dışında sanki. Bir tebessüm, bir merhaba, bir hal hatır sormak çok zor sanki…
Kişiler yalnız, aileler yalnız, hısım akraba yalnız, toplum yalnızlık hastalığında …
Herkes yalnızlıktan şikayetçi ama bir arada olmayı kabullenen de çok az.
İstesek de istemesek de ayrılamadığımız, sosyal medya bağımlılığımız da yalnızlığımızın göstergesi değil mi sizce de?
Aslında hepimizin baş başa kaldığı, kalmak istediği bir 'dünya' var. Kimimiz bunu belli ediyor, kimimiz belli etmiyor, edemiyor.
Aslında çoğumuzun hayatında bir yalnızlık romanı, hepimizin hayalinde bir 'Simeranya' (Peyami Safa (1899-1961) 1951 yılında yazdığı Yalnızız romanında insanlığı kaybettiği ruhunu bulmaya çağırırken problemlerin burada düğümlendiğini belirtir. Buhrandan buhrana yuvarlanmamanın, huzur ve sükûn bulmanın yollarını; Simeranya dediği mükemmellikler diyarı merkezli anlatır.) var.
Yalnız olmak, yalnızlığın tadını yalnız çıkarmak, elbette çok işe yarıyor.
Yalnızlık, olgunlaşamamışlarla sürekli bir arada bulunmaktan elbette daha iyi... Zaman zaman yalnız başımıza kalıp etrafımızı seyretmek daha iyi elbette…
İnsanların zorluğundan yalnızlığın zorluğu daha iyi bazen tabi... Yalnızlık, istenmeyen olmaktan daha iyi tabi…
Bu debdebenin içinde biraz yalnızlığa ihtiyacımız var. Var olmasına var da kantarın topunu ayarlayamıyoruz bir türlü. Ayar bozuldukça yalnızlaşıyoruz.
Görmek de istemiyoruz görünmek de… İnsanları daha da yakından tanıdıkça yalnızlaşıyoruz.
Yalnızlıktan korktukça yalnızlaşıyoruz.
Ne soluk alacak bir yerimiz ne dertleşecek kimsemiz oluyor bazen. Kendimizi yalnız hissettikçe daha da yalnızlaşıyoruz.
Kendimizi yanımızda olanlara beraber hissedemedikçe yalnızlaşıyoruz.
Ruhumuza çöken umutsuzluk bunalttıkça bunaltıyor bazen. Sevilmediğimizi hissettikçe yalnızlaşıyoruz.
Hiddetimizde de hazzımızda da ölçüyü tutturamıyoruz bir türlü. Paylaşmayı bilemediğimiz sürece yalnızlaşıyoruz.
Neresinden başlasak, sonunu nasıl getirsek pek bilemiyoruz halimizi anlatmada. Yalnızlığımızın sebebinin biraz da kendimizde arayamadığımız için yalnızlaşıyoruz.
Yalnızlığımızdan memnuniyetimizi kabul ettiğimiz sürece yalnızlaşıyoruz.
Önü karanlık arkası karanlık oluyor bazen. Yalnızlığımızı paylaşamadığımız sürece yalnızlaşıyoruz.
Gitgide yalnızlaşıyoruz. Bencilleştikçe yalnızlaşıyoruz.
İnsanlarla aramıza köprü kuracakken duvar ördüğümüzde yalnızlaşıyoruz.
Gücümüz arttıkça yalnızlaşıyoruz.
Çevremiz iyi tanıyamadıkça yalnızlaşıyoruz. Ömrümüzü sebepsizleştirenler, gayesizleştirenler artıyor da artıyor bazen. Yalnızlığı arkadaş seçtikçe yalnızlaşıyoruz.
Kıyafetleri gibi ruhları da hemencecik değişiyor çevremizdekilerin. Yalnız kalmaktan korktukça yalnızlaşıyoruz.
Hüznümüze hüzün katmaktan başka ne işe yaradığı belli olmayanlar sarıyor çevremizi. Derdimizi kimseye söyleyemeyip yalnızlığa tercih ediyor, yalnızlaşıyoruz.
Niyeyse, nasılsa, nasıl oluyor da oluyorsa kırılıp dökülen hep bizim kalbimiz oluyor. Başkasının yardımı olmadan, kimseden destek olmadan, yapayalnız da yaşayabileceğimize inanıp yalnızlaşıyoruz.
Yalnız başımıza, istediğimiz gibi davrana davrana giderek yalnızlaşıyoruz.
Anlaştıklarımızdan çok anlaşamadıklarımız üzerine yoğunlaşırsak yalnızlaşıyoruz.
Ve günün birinde hiç istemesek de yalnız, çaresiz, kimsiz kimsesiz sipsivri kalıveriyoruz.
..
Hal ve şart ne olursa olsun hiç unutmuyoruz: Yalnızlık Allaha mahsus; toplulukta rahmet var…
'Şu yalan dünyada yalnızım yalnız' türküsü çığırsak da yanımızda birileri var inanın.
Yok, yok yalnızlaşmıyoruz. Yalnızlaşmayacağız hayırlısıyla…
Ya Rabbim! Beni/bizi yalnız bırakma!