17 Ekim 2018 00:15

Yalancı tanık

Yalancı tanık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Rahip Brunson yalancı tanıkların ifadesine dayanılarak tutuklandı, yalancı tanıkların ifadelerine dayanılarak tahliye edildi. 

Herkes yalancı tanıklara hukuki bir yaptırım uygulanmayacak mı diye soruyor. Ceza Kanunu 272. Maddesi hükümlerine göre Brunson davasında yalancı tanıklık yapanların cezası en az üç seneden başlıyor.

Bizde yalancı tanıklık her zaman olmuştur. Vedat Türkali’nin bu isimle bir de romanı var: Yalancı Tanıklar Kahvesi. Bir kasabada adliye karşısındaki kahvenin adı bu. Avukatlar ya da bir davanın tanıkları tanık ihtiyacı duyduğunda kahveden para ile birkaç tanık tutup davaya giriyor. 

Yargımız yargılamalarda tanıklığa önem veriyor. Tanıkların çoğunun yalancı tanık olduğunu bildiği halde. Fakat, işin içine sermaye, para girdiğinde yargımız daha titiz. Örneğin isterseniz yüz tanık getirin mahkemede bir kişiden bin lira alacaklı olduğunuzu tanıkla kanıtlayamıyorsunuz. Hukukumuz söz konusu para olduğunda yazılı belge istiyor. Tanıklıkla birini ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edebiliyorsunuz ama tanık ifadesi ile bir kişinin bin lira borçlu olduğunu kanıtlayamıyorsunuz.

AKP döneminde yalancı tanıklık ceza yargılamasının önemli bir unsuru oldu. Ceza yargısına gizli tanık diye bir şey getirdiler. Kim olduğunu bilmediğiniz, kendini görmediğiniz, yüzleşemediğiniz birinin ifadesi ile insanlar tutuklandı, mahkum edildi. Bu gizli tanıklardan bazılarının foyası daha sonra ortaya çıktı. Başsavcı Cihaner Davası’ndaki gizli tanık FETÖ’cü başka bir savcı idi örneğin. Danıştay Cinayeti Davası’nda gizli tanığın suçun faillerinden biri ortaya çıktı. KCK Davalarında ise böyle yüzlerce sahte gizli tanık vardı.

AKP iktidarında ceza yargılamasında önce FETÖ’cülerin sonra da AKP-MHP yandaşı görevlilerin kumpas davalarına tanık olduk. FETÖ’cüleri tasfiye ettiler ama yöntemlerini aynen muhafaza ettiler. Örneğin bir gazetecinin haberlerinden rahatsız mı oluyorsunuz, bir siyasetçiyi tasfiye etmek mi istiyorsunuz ya da bir sivil aktivisti etkisiz mi kılmak istiyorsunuz; gizli tanıklar ve oluşturulmuş sahte delillerle bir senaryo hazırlayıp, bu senaryoyu yandaş basında günlerce işleyip istediğiniz kişiyi tutukluyor ve yargılıyorsunuz. Ahmet Şık, Nedim Şener, Hanefi Avcı vd. davaları böyle kumpas davaları idi. Nedim Şener’i Erdoğan’ın kızına suikast yapma, Hanefi Avcı’yı sol bir örgütün üyesi olmakla suçladılar. Şimdi de ABD’li papaz, Alman Gazeteci, Büyükada Davası, Osman Kavala Davası böyle davalardır.

AKP-MHP yandaşları bu kumpas davalarına inanmaya belki daha baştan teşnedir ama aklı başında birini, hele bir hukukçuyu bu davalardaki iddialara asla inandıramazsınız. İnanıyormuş gibi görünen hukukçular da zaten AKP-MHP yandaşıdır.

ABD ve Alman tutuklular herkes tarafından rehine olarak algılandı. Örneğin Brunson’un rehine durumunu Erdoğan “Ver papazı, al papazı” sözleri ile ifşa etti. Trump ise buna karşılık rehine pazarlığı yapmayacaklarını söyledi. 

AKP-MHP’li yetkililer rehine pazarlığını “ABD ve Avrupa’da FETÖ’cüler ve teröristler var, istediğimiz halde bunları bize vermiyorlar” diye savunuyor. Bu konuda da ya bilgisizliklerinden yanılıyorlar ya da gerçekleri gizliyorlar. Türkiye’nin de imzaladığı uluslararası anlaşmalara göre siyasi nedenlerden ötürü bir başka ülkeye iltica etmiş kişiler iade edilmez. Örneğin cinayet suçu ya da uyuşturucu kaçakçılığı suçu nedeniyle aradığınız bir kişiyi sözleşmeyi imzalamış devletler iade eder ama bir parti ya da örgütün militanını iade etmez. Kaldı ki, sizin terörist olarak tanımladığınız örgütleri diğer imzacı devletler terörist kabul etmiyor.

Sonuç olarak AKP-MHP iktidarının rehine politikası fiyasko ile sonuçlandı. Zor oyunu bozdu. Bizde her şey olabilirsin ama rezil olamazsın durumu olduğu için fiyaskonun aktörleri hiçbir şey olmamış gibi saha sola hakaretlerine devam ederek iktidarlarını sürdürmeye devam ediyorlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa