Son günlerde memleket basınına ne zaman göz atsam “Falanca şehir Türkiye'nin Wuhan'ı oldu/olmak üzere” gibi benzetmelerle karşılaşıyorum. Sanırım bu benzetmeyle “Salgının çok yaygın olduğu, kontrolden çıktığı, vaka sayısının korkutucu ölçüde arttığı, toplum sağlığı için çok ciddi bir tehdit halini aldığı şehir” gibi bir şeyler anlatılmak isteniyor. Salgının ilk günlerindeki Wuhan için “kontrolden çıkma” hariç bunların hepsi söylenebilir(di). Fakat şu önemli farkı gözden kaçırmamalıyız: Covid-19 Wuhan'da görülmeye başladığında kimse neyle karşı karşıya olduğunu bilmiyordu (bu süreci önceki yazılarımda uzun uzun anlattım).

Sorunun ne olduğu anlaşıldığında, yerel hükümetin yetersiz kalması-beceriksizliği üzerine, merkezi hükümet devreye girdi ve önceki yazılarımda anlattığım Çin'in dünyaya en iyisinden bir “kriz/salgın yönetimi dersi” verdiği o mücadele süreci yaşandı. Wuhan artık virüs ve salgın açısından dünyanın en güvenli şehirlerinden biri, belki de en güvenlisi (Bu, önlemlerin sona erdiği anlamına gelmiyor. Önlemler biraz gevşetilmiş olarak devam ediyor). Oysa bugün virüs hakkında neredeyse her şey biliniyor. Buna rağmen salgın önlenemiyorsa, bu noktada doğru örnek Wuhan değil salgınla baş etmeyi beceremeyen, salgının ülke genelinde kontrolden çıktığı ABD, Hindistan, Brezilya'nın vs bazı eyalet/şehirleri olabilir.

Bu baş edememenin nedeni insana, insan-toplum sağlığına mı yoksa sermayenin çıkarlarına mı öncelik verildiğinde aranmalıdır. 5 nisan 2020 tarihli “Nekahat dönemindeki şehir Wuhan” başlıklı yazımda iktisatçı dostum Zhou'nun “Bilimle inatlaşan, gerçeği yadsıyan ülkelerin ağır bedel ödeyeceği” tespitinden söz etmiştim. Bu tespite bir de “insan canının sermayenin çıkarları veya ilkel ve kötücül bir rejimin bekası için feda edilebilen bir değersiz nesne/araç sayılıp sayılmadığı” eklenmelidir.

Benim açımdan Wuhan kenti gibi olmak;

-Her şeyden önce bebeleri, çocukları anne-babaların yüreğini ağzına getirmeden, güven içinde okula gönderebilen şehir olmak demektir. Geçen hafta burada anaokulu ve ilkokullar açıldı. Çocukların güvenliği için alınan önlemleri yazsam (ki Çinliler bir önlemi laf olsun veya mış gibi yapmak için almazlar; alınan önleme mutlaka uyulur ve uygulanır) iradesine el konmuş yeteneksiz Saray yanaşmaları biraz utanır ve suçluluk hisseder mi acaba?

-Doğrudan toplumun sağlığını, can güvenliğini, yaşamını ilgilendiren bir konuda halka yalan söylememek; halkın gözünde yalan söyleyecek kadar düşmemek demektir. Wuhan'da gerek karantina sürecinde gerekse sonrasında bütün veriler-durum günlük olarak hiçbir şey saklamadan, yalana boğmadan halkla paylaşıldı. “Salgını sakladılar, dünyaya yanlış bilgi verdiler” lafları Batı'nın dezenformasyonundan ibaret. Bilgi saklamadılar; neyle karşı karşıya olduklarını kendileri de bilmiyorlardı. Anlayabilmeleri zaman aldı.

-İnsan canına değer vermek; insanın sağlığını-canını sermayenin çıkarı için feda etmemek demektir.

-İşvereni çalışanların sağlığından sorumlu tutmak demektir. Açıklanan salgınla mücadele/önleme önlemlerini almak ve harfiyen uygulamak bütün işyerlerinde işverenin kesin sorumluluğudur. Bildiğim kadarıyla, bugüne kadar yüzlerce fabrikadan sadece birinde (dört ay kadar önce) bir Covid-19 vakası çıktı ve önlem olarak sağlık yetkilileri fabrikayı bir hafta kapattı.

-Halkın korkularını giderebilmek, yaşadığı kaygıyı hafifletebilmek için on iki milyonluk bir kente on gün içinde bir kişi bile dışarıda kalmamak üzere (ücretsiz) nükleik asit testi uygulamak ve sonuçları hızla açıklamak demektir.

-Bilimi rehber kabul etmek ve sorunla bilimin öncülüğü-yol göstericiliğinde mücadele etmektir, hurafe-safsatayla yoğrulmuş bir ilkel ve bağnaz aklın zırvalarıyla değil.

Kuşkusuz bu liste daha da uzatılabilir. Bu kadarının yeterli olduğunu sanıyorum. Wuhan örnek olarak kullanılacaksa, doğru olan bu haliyle kullanılmasıdır. Çin yönetimi açısından Wuhan olmak kısaca, “Büyük bir sağlık tehdidini görüldüğü yere hapsetmek, bütün ülkeye yayılmasını çok büyük ölçüde önlemek ve böylece ülke halkını bu sağlık tehdidinden korumaktır.”

Yazının başında andığım “kötü örnek” ülkelerden biri olan Hindistan konusuna burada tekrar dönmek istiyorum. Zira buralarda Türkiye'nin adı bu ülkeyle birlikte anılıyor. Nedeni şu: İkinci salgın dalgasını başlatabilecek potansiyel tehdit kaynağı olarak dünyanın bu tarafı için Hindistan'dan, Batı tarafı (Avrupa ve yakın çevresi) için ise Türkiye'den korkuluyor. Yani yönetim anlayışı olarak neredeyse birbirinin kopyası, insan malzemesi olarak ise çok benzer iki ülkeden...