Suriye-Türkiye-ABD hattında yaşanan gelişmeleri bir süredir Washington’dan izliyorum.

Son derece ilginç gelişmeler yaşanıyor.

Başkan Yardımcısı Mike Pence’in Ankara ziyaretinde varılan “Pause (ara verme) mutabakatı”na kadar, Amerikan medyasında neredeyse her bültenin birinci ya da ikinci konusu Türkiye’nin operasyonuydu.

Ancak mutabakat sonrası konu gündemden hayli düşmüş, azil sürecinin gölgesinde kalmış görünüyor.

Amerikan basını, Trump hakkındaki azil tartışmalarıyla yatıp, azil tartışmalarıyla kalkıyor. Trump ise Demokrat ve Cumhuriyetçi partiden bazı senatörlerin birlikte hareket ettiği, her gün yabancı devlet başkanlarıyla yaptığı görüşmeler konusunda yeni bir bilginin ortaya saçıldığı azil sürecinde çok fena sıkışıyor. Kongreyi ve medyayı kendisine darbe yapmakla suçluyor, bunu yaparken sıkça öfkeleniyor, öfkelendiğinde gözlerini kısıp küfre varan cümleler kuruyor.

Diğer taraftan (Pek başarılı olamasa da) zaman zaman Suriye’yle ilgili destekçilerinin hoşuna gidecek twitler atarak gündemi yönlendirmeye çalışıyor. Yine de azil sürecini geri plana atamıyor.

Suriye meselesi gündeme gelse dahi ancak Trump’a yönelik eleştiriler arasında yer bulabiliyor. Hem kendi partisinden hem Demokratlardan önemli Kongre üyeleri kendisine, “asker çekme işinin aceleyle yapılmış olması, ani ve plansız hareket edilmesi, Kürt müttefiklere ihanet edilmesi, IŞİD’in kontrolsüz bırakılması” gibi suçlamalar yöneltiyor.

Kongrede bir grup ile bazı televizyon kanalları da azil sürecine gerekçe yapılan Ukrayna vakası gibi bir Türkiye vakası yaratmaya çalışıyor. Bunu yapanlar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından manipüle edilen Trump’ın Erdoğan’ın her istediğini yaptığını iddia edip, bunun nedenini soruyorlar. CNN Televizyonu son olarak Trump’ın avukatı Rudy Gulliani’nin Türkiye ile ilişkilerinin bu konuda bir etkisi olup olmadığını sorguladı.

TÜRKİYE’DEKİ “SİYASİ BİRLİK” BEKLENMİYORDU

Bu arada Barış Pınarı Harekatı konusunda da Trump’ı sıkıştırmaya çalışan Amerikan muhalefeti, Türkiye’den aykırı sesler duymaya ve Trump’a karşı kullanmaya çalışıyor ama TBMM’de ortaya çıkan “siyasi birlik” görüntüsü nedeniyle fazla malzeme bulamıyor.

Gerek “establishment-Kurulu Düzen” dedikleri kurumlar (Pentagon, CIA, Dışişleri Bakanlığı) gerek Kongre (Hem Cumhuriyetçiler hem Demokratlar), -belli ki- Türkiye’de HDP dışındaki bütün partilerin operasyon konusunda benzer bir çizgide durmasını, sınır güvenliği konusunda aynı görüşü savunmasını beklemiyordu.

Bu durum, genellikle YPG/PYD’nin ortaya attığı görüşleri dillendirmelerine neden oluyor.

Ayrıca, Amerikan muhalefeti ve medyası, Ankara’da varılan mutabakattan duyduğu rahatsızlığı da saklamıyor. Son iki haftada Amerikan medyasında konunun ele alınış biçimini düşünürsek, operasyonla ilgili Amerikan kamuoyunda oluşan algının çok fazla Türkiye lehine olduğunu söyleyemem.

TÜRKİYE’NİN “İLETİŞİM” SORUNU

YPG/PYD lobisi, Washington’da hem yönetimde, hem muhalefette ve medyada etkili oluyor. Bir taraftan Trump’ı örgüt lideri Mazlum Kobani’yle telefonla görüştürecek, diğer taraftan Kongrede “müttefikimiz” diye anılacak kadar güçlü görünüyorlar. Trump’ın YPG lideri ile görüşmesi Amerikalı diplomatlarca da şaşkınlıkla karşılanmış. Bir diplomat bunun tarihte ilk defa yaşandığını söyledi.

Türkiye’nin ise (tersine) derdini anlatmakta bile zorlandığı anlaşılıyor.

Daha önce de yazdığım gibi, Türkiye (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı Prof. Gülnur Aybet’in çabalarını saymazsak) Amerikan medyası aracılığı ile Amerikan kamuoyunu doğrudan bilgilendirme işinde de pek başarı gösteremiyor. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın ve İletişim Başkanı Prof. Fahrettin Altun’un resmi açıklamaları beklenen etkiyi gösteremiyor.

“Resmi açıklama” değil “bilgi” istediklerini söyleyen Amerikalı gazeteciler, genellikle Türk Dışişleri Bakanlığı’nın ve Washington Büyükelçiliği’nin yabancıları bilgilendirme konusunda istekli olmamasından yakınıyor.

Böyle bir atmosferde, büyükelçilikte bir basın müşavirinin dahi olmaması, Büyükelçi ve diplomatların Amerikalı gazetecileri bilgilendirme konusunda isteksiz davranması, sadece bana mı tuhaf geliyor?

Türkiye, askeri ve diplomatik sahada başarı elde ettiğini söylese de ABD’de muhalefet dahi mutabakattan Türkiye’nin kârlı çıktığını düşünse de bu görüşler (“kamu diplomasisi” alanındaki yetersizlikten olsa gerek) Amerikan kamuoyunda pek karşılık bulmuyor.