19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Very strong Dollar' ?!

Hüseyin Vodinalı

Hüseyin Vodinalı

Eski Yazar

A+ A-

Haber, artık TL'nin ne kadar zayıf, Türk ekonomisinin ne kadar kırılgan olduğunu tekrarlamak değil.

Asıl haber, doların devrinin bitmekte olduğudur.

Ben şahsen bunu 10 yıldır yazan ve farklı boyutlarıyla gündeme getiren bir gazeteciyim.

2008 ABD kaynaklı küresel krizinden, hatta ondan önce de Kemal Derviş sömürge sisteminden beri söylüyorum bunu.

AKP, 1993-94 Tansu Çiller hükümeti döneminde başlayan gizli Türkiye - İsrail istihbarat ve askeri ittifakıyla (Security and Secrecy Agreement - SSA), yavru Bush Neocon ekibinin Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir ürünüdür.

Bunu bizzat, AKP'nin asıl kurucusu Abdullah Gül ve gazeteci Fehmi Koru'yu, tam da 28 Şubat'ın en sıcak günlerinde Ankara'daki İsrail Büyükelçiliği'nin resepsiyonunda mutluluklar saçarken gördüğümde anlamıştım.

Çiller döneminde imzalanan ve Erbakan döneminde geliştirilen SSA anlaşması, özü itibariyle "Suriye, İran ve Irak'a karşı istihbarat toplanmasında işbirliğini ve askeri kapasitelerin yükseltilmesini" içeriyordu.

28 Şubat aslında sadece laiklik kaygısı değil, bu ihanet anlaşmasına karşı da unsurlar içeriyordu.

Çünkü, her ne kadar teröre karşı işbirliği filan gibi maddeler içerse de, İsrail ile olan anlaşma PKK'yı değil ona karşı bölgede işbirliği yapılması gereken komşu ülkeleri hedef alıyordu.

SSA ile IDF yani İsrail ordusu ve Mossad görevlilerinin Türkiye'den Suriye ve İran'a karşı elektronik istihbarat toplaması da öngörülüyordu.

Tabii bu ittifakın üçüncü ve kurucu ortağı ABD idi. Ki bu ittifak o dönemden itibaren üçlü ittifak olarak adlandırıldı.

Suriye ile 1998 Adana mutabakatı İsrail'e de bir darbe olmuştu.

Devamında Suriye, İran ve Irak ile düzelen ilişkiler, PKK terörünün neredeyse sıfırlanmasına kadar devam etti.

2002 sonrası yani AKP döneminin başlamasıyla bu anlaşma yeniden gündeme geldi.

Erdoğan ve dönemin Başbakanı Ariel Şaron'un 2004 İsrail'deki el sıkışması sonrası, 2005'te NATO-İsrail İşbirliği anlaşması imzalandı.

2006'da İsrail'in Lübnan'a açtığı savaşın hemen öncesi de Türkiye İsrail ile "Ortak Vizyon" anlaşması imzaladı.

Buna göre Türkiye ve İsrail, "güçlü dostluk, müttefiklik ve ortak güven bağlarıyla ortak bir bakış açısında birleşecekti. Bölgede ve küresel düzeyde barış, demokrasi, özgürlük ve refah geliştirmekte ortak değer ve ideallerde buluşacaktı."

O dönem AKP ve Türkiye için dolar bolluğu ve refah yıllarıydı.

Brookings Enstitüsü bu ortaklığa ABD-Türkiye-İsrail Üçgeni adını veriyordu.

FETÖ'nün her yere sızması ve devleti neredeyse ele geçirmesi ile 2009'da başlayan Kürt Açılımı ve devamındaki Suriye macerası işte bu talihsiz üçgenin acı meyvaları oldu.

ABD'nin 2008'de başlattığı küresel ekonomik yapısal finans krizi, dünyanın yeni bir şekil almasında ve dolar denen asıl canavarın sonunun gözükmesinde etkili oldu.

1973'ten beri karşılıksız olarak basılan (altın yerine tahvil konarak) Amerikan doları, 2008'den itibaren çok daha fazla piyasaları kapladı ve bir sanal para bolluğuna ve yeni devasa borçlanmalara zemin hazırladı.

Türkiye ise Kemal Derviş ile başlatılan sıcak paraya dayalı rant ekonomisini AKP döneminde de aynıyla sürdürdü.

Sıcak ve bol dolarlar lükse ve özel çıkarlara harcandı.

Türkiye üretmekten tamamen vazgeçti ve bir ithalat cennetine dönüştü.

Son dönemde saman ve et ithal eder noktaya kadar geldi.

Aynı dönemde ekonomi dışındaki alanlarda ise büyük bir değişim yaşandı.

Türkiye ve AKP iktidarı Arap Baharı fiyaskosu ve Suriye hezimeti sonrası çok önemli bir rota değişikliği yaptı.

Bu, Astana fotoğrafıyla somutlaşan Türkiye-Rusya-İran ittifakı oldu.

Bu fotoğrafa 2017 Mayıs'ında Pekin'de verilen o büyük Kuşak ve Yol fotoğrafı da eklendi.

Erdoğan, 50'den fazla ülke liderinin katıldığı o dev aile fotoğrafında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in hemen sağında yer alıyor, Şi'nin solunda ise Rus lider Putin duruyordu.

Bunlara tüm Avrasya hava sahasının Batılı tehditlere karşı korunmasında bütüncül bir hava savunma sistemi olan Rus S-400'lerinin alım kararı da eklenince Türkiye ABD'nin düşmanı olarak yeniden konumlandırıldı.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a yönelik FETÖ komplosu, 17-25 Aralık İran eksenli yolsuzluk olayı, Erdoğan'a karşı 15 Temmuz FETÖ-NATO darbe girişimi ve Suriye'de PKK'nın açıktan desteklenmesi ipleri kopardı.

'VERY STRONG DOLLAR' İFADESİ DİLİN ÇÜRÜK DİŞE GİTMESİ

ABD'nin bugün itibariyle toplam iç ve dış borcu tam 22 trilyon dolardır.

ABD'nin 2018 bütçe açığı 1 trilyon dolar olarak ifade ediliyor.

Bu durumun fazlasıyla farkında olan Çin ve Rusya, Avrupa, Orta ve Batı Asya ülkelerini de içeren yeni küresel formülasyonlar peşinde.

BRICS, ŞİÖ, Asya Yatırım ve Kalkınma Bankası, Kuşak ve Yol İnisyatifi, Avrasya Ekonomik Topluluğu ve ASEAN'daki gelişmeler bunlara örnektir.

En önemlisi de Çin'in petro Yuan girişimidir.

Çünkü karşılıksız doların tek ve asıl gücü, tüm dünyada petrol ve doğalgaz başta olmak üzere kıymetli madenlerin sadece dolar üzerinden fiyatlandırılıp alım satımıdır.

ABD sermayesi uzun yıllar içinde bu lüksü dev bir küresel askeri saldırma kompleksi ile finanse edip sürdürmüştür.

ABD'nin savunma (saldırı) harcamalarının açık ara önde olmasının sebebi budur.

Karşılıksız dolarla herşeyi satın alıp, rakiplerin bastırılması veya yok edilmesine dayalı bir korsanlık sistemidir bu.

1990'larda SSCB'nin çökmesiyle şahlanan bu sistemi Çin akıllıca bir stratejiyle sermaye için en ve tek önemli amacın kar olmasını fırsat bilerek tersine çevirmeyi bildi.

Atatürk'ün karma planlı devletçi ekonomik sistemini kullandı.

Doların tahtını devirmekte acele etmedi.

Trump'ın bu yıl başlattığı FED faizleri yükseltiminde plan da aslında buna dayalıydı.

Çin ve Rusya'nın aceleye getirmeden başlattığı karşı saldırıya yıldırım baskınıyla cevap verip, "topal ördek" doların henüz güçlüyken rakiplerini yok etmesine dayalı bir plandı bu.

Trump, Rusya, Venezuela ve İran'a ekonomik ambargo, AB ve Çin'e ise ticaret savaşı başlattı.

6 Ağustos'ta İran'a ilk ambargo dalgasının başlamasıyla Türkiye de potaya girdi.

Doların zaten beklenen şahlanması TL'deki devalüasyona yol açtı.

TL sadece dolar değil tüm dünya para birimleri karşısında değer kaybetti.

ABD finans savaşında Türkiye'yi ağır bombardımana tuttu.

10 Ağustos 2018 "Kara Cuma"sında tam doların roketlendiği saatlerde, Trump twitlerine bir yenisini ekledi ve Türkiye'ye alüminyum ve çelik ürünlerinde gümrek vergisini ikiye katladığını açıkladı.

Adeta yaraya tuz basmıştı.

Ancak o mesajında bir önemli hata yaptı.

Bilinçaltını açığa vurdu.

Sübliminal bir mesaj verdi farkında olmadan.

Dedi ki "I have just authorized a doubling of Tariffs on steele and aluminum with respect to Turkey as their currency, the Turkish Lira, slides rapidly downward against our very strong Dollar!"

Yani, "Türk lirasının bizim "ÇOK GÜÇLÜ DOLARIMIZ" karşısında hızla değer kaybetmesi karşısında çelik ve alüminyum ürünleri ithalatına gümrük vergilerinin ikiye katlanması talimatı verdiğini" söyledi.

Ancak dili çürük dişe gitti ve tartışılan karşılıksız dolarının aslında ne kadar çok kuvvetli olduğunu vurgulamak ihtiyacını hissetti o pek de çok yüksek olmayan IQ'suyla.

O vurguda tüm dünyaya karşı başlattığı dolar savaşındaki tedirginliğini dışa vurdu aslında.

Jim Rickards, Paul Craig Roberts ve William Engdahl gibi Amerikalı muhalif yorumcular, Trump'ın başlattığı bu ekonomik savaşta yenileceğini söylüyor.

Ayrıca son finans operasyonlarında Trump'a yakın çevrelerin ve elbette Wall Street mafyasının büyük borsa ve piyasa vurgunları yaptığı iddiaları da ayyuka çıkmış durumda.

Ünlü New York Times yazarı ve ekonomist Paul Krugman TL'deki devalüasyonun 1998 Asya krizine benzediğini belirtip "iyi ki bizim borcumuz dolar cinsinden" diye yazısını bitiriyor.

Dolar imparatorluğunun yıkılmazlığına inanç tazeliyor.

Aslında dolar denen para birimi Amerika'nın değil 13 aileden oluşan ve sayıları bini geçmeyen bankerlerin karşılıksız bastığı, adına küresel kapitalizm denen Wall Street'in para birimidir.

Ve bu karşılıksız finans soygunu aleti Dolar İmparatorluğu da ömrünün son dönemine girdi.

TL'nin ne durumda olduğu herkesin malumu ama TÜSİAD gibi Wall Street işbirlikçileri ve medyanın göstermek istemediği gerçek doların da aslında bir kağıt parçasından başka bir şey olmadığı.

Türkiye bu tezgahta çok değerini ve insanını kaybetti.

1993 İsrail Türkiye anlaşmasının olduğu yıl Uğur Mumcu'nun katledildiği, PKK'nın coştuğu bir kara yıldır.

Bence Cumhurbaşkanı Erdoğan, Krugman'ın NY Times'ına yazdığı yazıda "Bu tek taraflı saygısızlık trendini tersine çeviremezlerse yeni dost ve müttefikler aramaya başlayacağız" ifadesi yerine, "o müttefikleri bulduk" dese çok daha yerinde olurdu.

Ha bir de tüm bu olanların arefesinde Washington'a heyet filan gönderilmese de yerinde bir davranış olurdu.

Çünkü ABD'ye en ufak yumuşak tavır artık hep acizlik olarak algılanıyor.

Liberal Batıcı kafalarla artık bu krizden çıkış yok.

Artık Kamucu Avrasyacı bir döneme girdik, bu ne kadar erken kabullenilir ve üretim ekonomisine ne kadar çabuk geçilirse hasar o kadar azalacaktır.

ABD ve İsrail'in kollarına geri dönmek demek ülkenin batması ve bölünmesi demektir.

Geriye dönüş yok!