Vakıflı köyünün tarihinde yolcuydum

Bu pazar günü Ermenilerin en önemli ve renkli yortularından biri olan Vartavar’ı kutladık.. Bu bayramın ne anlama geldiğini Episkopos Sahak Maşalyan şu sözlerle anlatmıştı Agos’a: “Vartavar, Ermenilerin beş önemli yortusundan biri. İsa Mesih’in hayatında çok önemli bir olayı anlatıyor. Mesih çarmıha gerilmeden birkaç hafta önce üç öğrencisini yanına alır ve Galile yakınlarındaki Tabor Dağı’na dua etmeye çıkar. İsa Mesih onların gözünün önünde biçim değiştirir, ışık saçmaya başlar ve birden bire öğrencileri görür ki, bir yanında Musa, diğer yanında İlya var. Petrus bunun üzerine ‘Buraya üç tane çardak yapalım. Biri sana, biri Musa’ya, biri İlya’ya’ der. Tam o sırada, vaftizindeki gibi, gökyüzünü ışıktan bir bulut kaplar ve bir ses ‘Benim sevgili oğlum budur, ondan razıyım’ der.

İsa Mesih’in insanlığının içinde gizlenmiş tanrısallığın ortaya çıkmasını temsil eden bu yortunun resmi adı ‘Aylagerbutyun’ (biçim değiştirme) ya da ‘Baydzaragerbutyun’dur (tecelli). İkincisini yalnızca Ermeni Apostolik Kilisesi kullanır. Aslında bu bayramın iki anlamı var; biri İsa’da tanrılığın açılması, diğeri İsa’da insanlığın açılması (...) Bu bayramda bütün mabetler güllerle donatılır; Vartavar’ın adı oradan gelir (‘Vart’, Ermenicede ‘gül’ demektir). Bu bayram Hıristiyanlık öncesinde de vardı. Aziz Krikor Lusavoriç, Kayseri’den episkopos olarak Muş’a giderken yanına Surp Garabet’in (Hovannes Mıgırdiç) kemiklerini alır, oradaki manastıra bırakarak Vartavar Yortusu’nu tesis eder. Eskiden Vartavar günü binlerce insan Surp Garabet Manastırı’na hacca giderdi.”

Bu önemli bayram yaklaşırken Lusyen Kopar bir zamanlar Anadolu’da Ermenilerin Vartavar’ı nasıl kutladığı sorusunun peşine düştü. Bu soru onu Maryam Mardiryan’a götürdü. 1928 doğumlu Mardiryan hem hala Türkiye’nin tek Ermeni köyü olma özelliğini koruyan Vakıflı’nın tarihini anlattı hem de Ermeni bayramlarının nasıl kutlandığını. 1938’e kadar Türkiye sınırları içinde olmayan (Antakya’ya bağlı) Vakıflı köyüne Ermeni siyasetinin nasıl yansıdığına dair tanıklıklar da ayrıca dikkate değer.  

Dün, bugün ve geçmiş. Her gün elimizde küçük bir dantel misali, kendi tarihimizi işliyoruz. İp biz, tığ ise acılarımız. Biz bir uzar, bir kısalırız, koptuğumuz yere kadar. İpimiz, tığdan her geçtiğinde, buruk bir acıyla pekişiyor hayatımız. İpimiz tığdan her ayrıldığında, seviniyor,  “güzel günler var” diyoruz. Her yıl bir ilmik çoğalıp, bir ilmik daha serpiliyoruz hayatta. Büyüyoruz gün geçtikçe. Koca bir dantel, ince bir oya misali.

Vakıflı köyünün kadınlarının iğne oyaları, fiskosları, dantel işleri dillere destandır. Köyün genç kızları ailelerinden el alıp tüm çeyizlerini kendi dizer halen. Artık İstanbul’da yaşayan Maryam yayanın yanına gittiğimde saat hayli geçti. Neredeyse uyku vaktiydi. Elindeki işi gösterip,  “Oyalanmak için işliyorum” dedi. O işlerken elindeki güzel dantelini, ben gönlünün ipine tutunup, Vakıflı köyünün tarihinde savruldum. Pamuk yayam iyi ki varsın… Söz artık onun..        

Ben Maryam Mardiryan Silahlı Keskin, 1928’de Vakıflı köyünün Yezur mahallesinde doğdum. Bu Haziran’da 90 yaşımı doldurdum. Köyümüzde Ermeni İlkokulu vardı. Dün gibi hatırlıyorum. Kilisemizin yanında taştan okulumuz, tek katlıydı ve iki derslikten oluşuyordu. Kızlar sınıfının öğretmeni Oriort (genç hanım) Maritsa idi. Oriort Maritsa bizim köyden değildi. Eşi öldükten sonra iki çocuğunu alıp, bizim köye yerleşmişti. Çok güzel bir kadındı. Erkekler sınıfının öğretmeni ise Baron Haçik Maduryan’dı. Her yaştan kız ve erkek bu sınıflarda eğitim alırdık. Ağabeylerim Haçik ve Hagop, Maduryan’nın öğrencileriydi. Her sınıfta 20-25 kişiydik.  ”Pariluys ” diye bir kitabımız vardı. Okumayı yazmayı ondan öğrenirdik. Okulumuzda sadece Ermenice konuşurduk. Biz kızlar kırmızı önlük giyer, kırmızı kurdele takardık. Benim ailem Hınçak’tı. Hınçaklar kırmızı, Taşnaklar mavi giyerdi. Ne de olsa onların bayrakları da maviydi. Okullarımız, köylerimiz ayrıydı ama kiliselerimiz birdi. Başka köylerde farklı Ermeni okulları vardı. Hiçbirinin adını hatırlamıyorum. Hıdırbey, Batıayaz, Yoğunoluk Ermeni köyleriydi. Bu köylerde o zamanlar Ermeni okulları vardı. Sadece Hıdırbey’deki Ermeni okulunun kırmızı kiremitleri olduğunu hatırlıyorum. Bizim köyün tepesinden bu okul görünüyordu. Batıayaz ve Yoğunoluk’a gittiğimde kiliseleri gördüm ama okulların bulunduğu yeri bilmiyorum. Daha çok ufaktım, okul yolunda çocuklarla koşup, oynadığımızı, şakalaştığımızı ve hep Ermence konuştuğumuzu hatırlıyorum. Çocuk olmak var…

“YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN”

Etiketler

Vartavar Vakıflı


Yazar Hakkında