21 Kasım 2020 23:40

‘Vadi’de büyüyen erkek çocuklar’ (*)

Kurtlar Vadisi Pusu film afişi

Kurtlar Vadisi Pusu film afişi

Paylaş

Yıllar önce aynı işyerinde çalışırken bir babanın anlattığı çok güldüğüm bir hikâye var: Çocuk babasından bir şey istiyor (hatırlamıyorum, o günün şartlarında sanırım bir oyuncaktı). Babası da karşılığında ne yapacağını soruyor. Bize anlatırken beklediği cevabın ‘ödevlerimi yapacağım’, ‘uslu duracağım’…vs. olduğunu düşündüğünü söylemişti; ancak aldığı karşılık “adını dağlara yazarım” olmuş.  Dönem “Kurtlar Vadisi” dönemiydi, kahramanımız ise bugün ya üniversite öğrencisi ya da iş arayan genç bir mezundur.

Osman Sınav tarafından yaratılan Kurtlar Vadisi dizisi 2003-2005 yılları arasında siyaset, mafya ve medya ilişkilerini konu alan çok popüler bir diziydi. İnternet henüz hayatımızda bu kadar büyük yer tutmuyordu, diziler sohbet konularımızın baş tacıydı. Şu sıralar gündemde olan “Bir Başkadır” analizleri ne ki, Kurtlar Vadisi ve ardından devamı niteliğindeki filmler üzerine çok sayıda akademik makale yazıldı. Prof. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver ve araştırma ekibi, o dönem 15-18 yaş grubunda, çeşitli ekonomik düzeye sahip yaklaşık 1000 gencin katıldığı bir araştırma yapmıştı. Araştırma sonucunda gençlerin diğer dizilere oranla karakterlerle kendilerini daha kolay özdeşleştirdiğini, ergenliğin getirdiği sorunlar, sınav stresi, aile ilişkileri gibi alanlarda yaşadıkları sorunlarla baş ederken dizinin önemli bir yer tuttuğu tespit önemliydi.

Dizinin popüler olmasının bir nedeni de karakterlerin gerçek hayattaki bazı isimlere benzerliğiydi. Böylece gerçeklik algısı perçinlenmişti. Örneğin ana karakterlerden biri olan Süleyman Çakır karakterinin Alaattin Çakıcı’dan esinlendiği söyleniyordu. Hatta Çakıcı bu benzetmeden rahatsız olmuş, dizide Çakır’ın, sonradan öldürdüğü Tombalacı adlı karakterin elini öpmesini örnek göstererek “Kimsenin elini öpmem” demişti, bir de uyarısı vardı: "Beni bu açıklamaya mecbur bırakan şey, yaratılan hayali bir kahramanla ülkemin gencecik insanlarının kanunsuzluğa ve eğitimsizliğe özendirilmesinden duyduğum rahatsızlıktır".

Yapımcılar ve Çakıcı gerçek hayatla bağı konusunda ne kadar itiraz etse de Çakır çok popüler bir karakterdi. Hatta rol icabı öldüğünde gerçek dünyada gazeteye ölüm ilanı verildi, cenaze namazı kılındı, mevlit okutuldu ve helva dağıtıldı.

Kurtlar Vadisi yayınlandığında çocuk ya da ergen olanlar bugün iş yaşamında, siyasette ve medyadaki yetişkinler. Zamanın ‘kahramanlarının’ dili bugün başat dile dönüşmüş durumda. Futbol programlarında cezayı “etek giyerek/giydirerek” veriyorken, İçişleri Bakanı "teröristlerin leşlerini getirip milletin önüne serecekleri" sözünü veriyor, hatta icabında “Bizim aslanlar yine yakaladı” diyor. Geçen hafta yazar Mustafa Albayrak (bana eski filmlerde Kadir İnanır öfkesini hatırlatan bir ses tonuyla) "Erdoğan'a itaat edeceksiniz, ram olacaksınız, onun idaresi altında yaşayacaksınız, Herkes Erdoğan'a ram olacak..." diye bağırıyor. Medyası durur mu, o daha yüksekten bağırıyor “Bu ülkeye inanın, en ön safa geçin”. Berat Albayrak bile Instagram’dan paylaştığı istifa mektubunda Kurtlar Vadisi’yle popülerleşen bir aforizmaya başvuruyor “At izi it izine karıştı.”

Devlet Bahçeli daha çok bağırıyor, zaman zaman dili dönmüyor ama olsun, bağırıyor. Ve tabii ülke Kurtlar Vadisi’ne dönmüşken “alemin kralı” geliyor. Alaattin Çakıcı el yazması bir mektupla Kılıçdaroğlu’nu “kazığa oturtmakla” tehdit ediyor, devam ediyor “Adamsan beni orada yüreğin yetiyorsa öldürttürürsün.”

Böyle bir siyaset ortamında izleyiciyi “Uyanış Selçuklu” tatmin eder mi? Sanmam, mafya dili gündelik siyaseti bu derece esir almışken ataların attığı bir tokat, sapladığı bir hançer izleyicinin dişinin kavuğunu doldurmaz.

Daha vahimi şu, bu dil ‘sahnedeki siyaset’le sınırlı değil. Hülya Uğur Tanrıöver, Kurtlar Vadisi dizisi ile ilgili yaptığı araştırmada çok önemli bir başka tespitte daha bulunmuştu: Dizinin birincil kahramanı Polat Alemdar cinsiyetsizdi. “Kadın-erkek ilişkilerinde meşruluk ve geleneksel modellere uygunluk egemendir... Kadınlarla erkekler arkadaş ya da meslektaş değildirler. Aralarında ya bir aşk ya da evlilik ilişkisi vardır (veya baba-kız durumunda aile bağı). Kaldı ki aşk ilişkisi de tamamen 'romantik', cinsellikten arınmış bir aşktır.” Bir başka ifadeyle Polat Alemdar’ın aşk=vatan denklemi, ihanette de benzer şekilde işliyor, aşka da vatana da ihanet cezalandırılmalı, ihanetin ne olduğu konusu ise her zaman muğlak. Toplumsal bir soruna muhalefet hatta barış talebi de olabilir, ilişkiden ayrılma isteği de…

Bugünün popüler kültürüne dönelim. Bir Başkadır dizisinde en çok kadın karakterler konuşuldu (ve onları canlandıranların başarısı). Baskın erkek karakterler arasında yine popüler bir tabirle “olmamış” Sinan karakterini orta sınıflar olarak tartışmaya çok hevesli olsak da yönetmen bize kadınlar tarafından karakterinin iğdiş edildiğini göstererek (anne sorunu) bir nevi merhamet talep ediyor. Ama asıl tartışmamız gereken karakter maalesef hâlâ Yasin. Vadi’de büyüyen bir çocuğu temsil ediyor. Ancak kendisinin konuşmaya ihtiyacı olduğunda karşısındakine söz veriyor, dinliyormuş gibi yapıp asla dinlemiyor. Hep bağırıyor. Kendisine tahammülün tükendiği son noktada ağlamaya başlıyor. “Kusurları” affedebiliyor, kendisinden güçsüzlerin cehennemi olup, daha güçlü “erk”lere ram olabiliyor, ezkaza şaşıp düşüp güçsüzden darbe alırsa ustalıkla üstünü örtüyor. Yasin patriarkal düzenin alt sınıflarındaki bir karakter değil. Yasin Kurtlar Vadisi ile büyümüş, bugün iktidar olan bir “geç ergen”. Karısına fiziksel şiddet uygulamıyor ama psikolojik şiddet lügatinde yok. Yasin “huzur” istiyor. O huzur İstanbul Sözleşmesi ve devamında 6284 sayılı kanunla kadınların kazandığı tüm hakların feda edilmesiyle mümkün. Kendisini yazım yanlışıyla “karı mı sattım?” diye savunan Alaattin Çakıcı, karısı Uğur Kılıç’ın öldürülmesini azmettirdiği gerekçesiyle 19 yıl 2 ay ceza almıştı.

25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele günü, bu hafta kadınlar, kadına yönelik şiddet karşısında seslerini daha fazla yükseltecekler. Ve medyaya sorumluluklarını hatırlatacaklar. Haber yaparken bu siyaset dilini şiddetin bir sebebi olduğunu ve erkek şiddetinin siyasi bir sorun olduğunu her fırsatta hatırlatmamız gerekiyor.

* Başlığı araştırmanın başlığından ödünç aldım, Hülya Hocam umarım anlayışla karşılar. Hülya Uğur Tanrıöver, "‘Vadi’de Büyüyen Erkek Çocuklar", Yasemin Giritli İnceoğlu ve Nurdan Akıner (ed.) Medya ve Çocuk Rehberi içinde, Eğitim Kitabevi, Konya, 2008, s. 59-88

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...