Üniversiteli neden iş bulamıyor?

Eğitim ile ekonomi arasında doğrusal bir ilişki vardır. Ekonominin var olması ve gelişmesi için eğitime, eğitimin de varlığını sürdürebilmesi için ekonomiye ihtiyacı vardır. Kısacası her ikisini birbirine bağlayan hayati konular vardır.

Üniversitelilerin yahut okumuş yazmış diplomalı işsizliğin nedeni de çözümü de işte bu ilişkide yatar.

Bir zamanlar eğitim fakültelerinde eğitim ekonomisi bölümü vardı.

Şimdi yok.

Eğitim planlaması vardı.

O da yok.

Eskiden var olanlar, şimdi olmayınca sorunların bilimsel olarak ele alınıp işlenmesi ve bilimsel toplantılarda tartışılması da ortadan kalkıyor.

Aynı şekilde eskiden ta 1961''de kurulan Devlet Planlama Teşkilatı vardı. Adı üstünde devletin planlı çalışması için görev yapmaktaydı.

Kaldırıldı.

AKP hükümetleri (yanılış hatırlamıyorsam) 2014''te bunun yerine Kalkınma Bankası''nı kurdu. Lakin o da Devlet Planlama Teşkilatı''nın yaptığı işi olması gerektiği gibi beceremedi.

Kısacası Türkiye; kalkınmaya, gelişmeye ve ilerlemeye yönelik eskiden beri sürmekte olan her ne varsa kökünü kazıdı.

Sonuç?

İçinde bulunduğumuz yoksulluk, yokluk, işsizlik ve çaresizliğin ta kendisi olarak karşımızda duruyor.

Şimdi gelelim asıl soruya, üniversite mezunları neden iş bulamıyor?

Aslında buraya kadar izah ettiklerimiz dikkate alındığında aşağı yukarı sorunun cevabı da belli oluyor ama gene de şunları hatırlatmamız gerekiyor. Her şeyden önce bu ekonomik tablodan beklendiği düzeyde istihdam çıkmaz. Yani bu ekonomi düzeni Türkiye''nin işsizlik sorununu çözmez.

İkincisi, ekonominin hangi alanda, ne kadar eğitilmiş kalifiye elemana ihtiyacı olduğunu bilmiyoruz. Bu arz talep ilişkisine yönelik bir düzenleme de yok.

Modern çağda eğitim herkesin ihtiyacı haline geldi. Halbuki tarım toplumunda herkes değil, sadece isteyenler, gerekli görenler, heves edenler eğitime ve dolayısı ile okula ihtiyaç duymaktaydı. Bu durum, Batı''da da İslam dünyasında da Budist, Şintoist toplumlarda da böyle idi. Çünkü eğitim, bir iş bulma aracı olarak görülmüyordu. Herkes geçimini ve zenginliğini topraktan sağlıyordu. Geniş arazileri, büyük toprak sahaları olan herkes zengindi.

Böyle toplumların okulla ilişkisi daha çok dini bilgileri öğrenmek amaçlıydı. Savaşlar da devlet yönetimi de illa kutsala bağlanarak yapılıyordu.

Sanayi toplumu her şeyi alt üst etti.

Dünya tersine döndü.

Sanayinin ihtiyaç duyduğu ara iş gücü ve kalifiye iş gücüne eleman yetiştirmek zorunlu hale geldi. İşte eğitim bu dönemden sonra herkesin ilgi alanına girdi. Çünkü iş bulmak, şehirlerde yaşamak ve nitelikli bir yaşam sürmek istiyorsanız, bir işiniz olmalıydı. Eğer bir işiniz olacaksa, bunun ön koşulu da size bir meslek kazandıracak eğitim almanız yani okula gitmeniz gerektiğiydi.

Batı, eğitim, ekonomi ve istihdam ilişkisi sebebiyle, eğitim sistemini bizdeki gibi kurmadı. Avrupa''da halen daha eğitim nüfusunun genel çoğunluğu meslek kazandıran orta öğretimde. Eğitim nüfusunun yüzde 25-30 kadarı yüksek öğretimde.

Türkiye''de ise tam tersi.

Türkiye''deki eğitim sisteminin biricik amacı, bütün öğrenci nüfusunu üniversiteye taşımak üzerine kurulu. İşte bu sebepledir ki bizdeki üniversite sayısı, Batı''daki ülkelerde yok. Nüfusu Türkiye''ye eş değer olan -mesela Almanya''da- bu kadar üniversite bulamazsınız.

Neden?

Almanların kafası çalışmadığından mı?

Hayır!

Sanayi ülkeleri, kalkınma amaçlı bir eğitim düzeni kurmuşlardır. Herkesi üniversiteye gönderip kalifiye eleman olarak yetişmesine gerek görmemiştir. Ya neye gerek duymuştur? Ara iş gücü ihtiyacını karşılayacak insan sermayesine ihtiyaç vardır ve Batı bu eğitim düzenini kurmuştur.

Sonuç?

Kalkınmıştır.

Sanayileşmiştir.

İlerlemiştir.

Ve refah düzenini artırmıştır.

Peki Türkiye?

Bu ilişki düzenine uygun eğitim düzeni kuramadığı için, eğitimi üniversite odaklı hale getirdiğinden, ekonomiyi de dibe vurdurduğu için, üniversiteliler iş bulamamaktır. Bundan sonra da ekonomi düzelirse belirli bir istihdam yaratabilir ama 20 yıl önceki gibi bütün üniversitelileri bu eğitim düzeni ile işe alamaz.

Eğitim düzeni değişmelidir?

Yazarın Diğer Yazıları