Uluslararası Hrant Dink Ödülü sahibi Çelikkan: Ödülü umut adına alıyorum

Uluslararası Hrant Dink Ödülleri'nin 10'uncusu Hrant Dink'in doğum günü olan 15 Eylül'de düzenlenen törenle sahiplerine verildi. Ödülleri Türkiye'den Murat Çelikkan, uluslararası düzeyde ise Yemen'den Mwatana İnsan Hakları Örgütü adına Radya el-Mutavakel aldı

Tören Lütfü Kırdar Kongre Merkezi'nde düzenlendi. Uluslararası Hrant Dink ödülünün onuncu yılı olması vesilesiyle, 1970’li yıllardan beri insan hakları savunuculuğu yapan, Uluslararası Nestlé Boykot Komitesi kurucusu, işkence mağdurlarının rehabilitasyonu için çalışmalar yürüten ve New Tactics [Yeni Taktikler] adlı sivil toplum örgütü aracılığıyla insan hakları savunucularına destek olan, Harvard Üniversitesi öğretim üyesi Douglas Johnson insan haklarının geleceği ve insan haklarına yeni yaklaşımlar üzerine bir konuşma yaptı.

Gecede, Medz Bazar Topluluğu, Vomank ve Sahakyan Çocuk Korosu da sahne aldı.

Uzun yıllardır insan hakları alanında yaptığı çalışmalarla bilinen 2018 Uluslararası Hrant Dink Ödülü sahibi  Murat Çelikkan ödülünü aldıktan sonra yaptığı konuşmada şunları söyledi: 

"Çok çok teşekkür ederim… Bu, bu sene aldığım 2. ödül. 
İnsan 60 yaşında olduğuna bakılmaksızın ehlileştirilmek için hapse atılınca çok ödül alıyor galiba. 
20’li yaşlarımdaki mahpusluk serüvenlerim için kimse bana ödül vermedi. Kimseye de verilmiyor. Tabii 60 yaşında hala hapse girmeye devam ediyorsanız bu artık uslanmamışlığınızın da ehlileşmeyeceğinizin de  göstergesi oluyor.

Şaka bir yana gerçekten çok teşekkür ediyorum. Bu hayatta almaktan en çok onur duyduğum, almayı en çok isteyeceğim ödül. Bunun tek nedeni var:  Hrant Dink Ödülü olması.
Bu onur sadece Hrant’ı tanımış olmaktan, birlikte çalışmış olmaktan kaynaklanmıyor.  Bu isim, aynen insan hakları mücadelesi gibi size sonu gelmez bir misyon yüklüyor. Öyle ya, Hrant’ın 2007 yılında öldürülmesinden bu yana 11 yıl geçti, failleri hala yargılanıyor. Avukatlarının tüm çabalarına karşın gerçek faillerin tümünün ortaya çıkmasından daha hala uzak bir noktadayız. Diyelim ki bu oldu. Tüm hakikat ortaya çıkmış oluyor mu? Ardından Türkiye’nin katliamlar, komplolar, suikastler, toplu kıyımlar, bombalar, bombalar, bombalarla tanımlanacak aslında sıfatsızca devletin ta kendisi olan, derin devlet yapısını ortaya çıkartmak, bunu mahkum etmek gibi bir devam misyonu var. Bitmedi! Türkiye’de azınlık olarak yaşamanın ve katledilmenin hesabı var. Ermeni soykırımı var, artık neredeyse Türk olarak gündelik hayatımızın bir parçası haline getirilen gündelik ırkçılık ve ayrımcılık var. Türkiye’de ilkokullarda okutulan alfabelere ‘Ayşe topu Agop’a at,’ yazdırmak var.
Tabii ki Hrant Dink isminin Türkiye’deki hak mücadelesi ile özleşmesi tesadüf değil.

'Bugün aldığım ödül iyi bir insanın adını taşıyor. Bugün aldığım ödül öldürülmüş bir insanın adını taşıyor.’'

Yürekten katıldığım bu niteleme Ahmet Altan’a ait. 2011 Uluslararası Hrant Dink Ödül ‘ünü kabul konuşmasından.
Ahmet Altan, 10 eylül 2016 yılından bu yana hapiste! 
2012’de ödülü alan İsmail Beşikçi zaten hapis kontenjanını bir insan ve bir ömrü çok aşacak şekilde doldurmuştu. 
2013 ödülü sahibi Cumartesi Anneleri, İçişleri Bakanı’nın hedef göstermesinden sonra 700 haftadır sürdürdükleri hakikat ve adalet arayışlarını gözaltına alınarak, tartaklanarak, yasaklanarak ve kriminalize edilerek sürdürmeye çalışıyor. 
Diğer ödül sahiplerine gelince…
Şebnem Korur Fincancı, ödülü aldıktan sonra, benim gibi Özgür Gündem ile dayanıştığı için cezaevine girdi, neyse ki çıktı. 
KAOS GL..  Ankara’da LGBTI+’ın her türlü eylem ve etkinliği yasak… Yıllardır geniş katılımla yapılan ve emniyet güçlerinin varlığına ragmen hiç bir olay çıkmadan tamamlanan onur yürüyüşleri artık yapılamıyor. KAOS GL kurucularından Ali Erol’un 1 hafta gözaltında tutulduğunu ve hala adli kontrolle dışarda olduğunu da eklemeliyim.
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi 2015’te katledildi.  Baro, Başkanları Tahir Elçi için adalet mücadelesini sürdürüyor, bu ve benzeri cinayetlerde Türkiye’nin geçerli kuralı olan cezasızlık zırhını delmeye çalışıyor, hala abluka altında olan Sur için çabaları hakeza…. 
Hepimizin gözünün sürmesi olan Eren Keskin, yüzbinlerce liralık cezanın yanısıra yüzlerce yıl hapis cezası ile karşı karşıya.
Yani hapse girip ödül alanlar ve ödül alıp hapse girenler topluluğu olduğumuz söylenebilir. Ve ödüller ne kadar isabetliymiş denebilir.
Ama bu durum dünyada ve Türkiye’de, bir hastalık olan milliyetçiliğin, faşizm ve ırkçılık uygulamalarının giderek artmasıyla bağlantılı.

2o. yüzyılda, soykırımlar, dünya savaşlarının pişmanlığı ile itibar kazanan insan hakları ve demokrasi 21. yüzyılla birlikte bu itibarını kaybetmiş görünüyor.
Savaşlar, savaşların ve yoksulluğun yolaçtığı göçler, batı dünyasında artan zenofobi, yabancı düşmanlığı ile birlikte geleneksel olarak dünyanın doğusuna atfedilen halbuki kaynağı Avrupa olan otoriter, milliyetçi ve ırkçı, farklılıklara tahammülsüz rejimler dünyanın doğusunda olduğu kadar batısında da sıklıkla görülüyor. Yönettikleri toplumları tek tipleştirmeye çalışan faşizan otokratik yönetimler demokratik siyasetin ve insan haklarının yeşerip büyüdüğü sivil alanı da giderek daraltıyor, boğuyor. Bu ortamda siyaset de imkansızlaşıyor.
Aynen Türkiye’de de olduğu gibi… Bu uygulamalar karşısında güvencemiz olması gereken adalet kurumları da şirazesinden çıkmış vaziyette. Devlet karşısında bireyin korunmasını sağlayacak mekanizmalar birer birer yıkılıyor. 

Her insani, demokratik, barışçıl talebin kriminalize edilmeye çalışıldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Adalet gibi hakikat de tahakküm altına alınıyor. Hakikatin gücünden bahsetmek zorlaşıyor. Hakikatin değil inançların gücünden bahsetmekse kolaylaşıyor. Gücü elinde tutanların inanılmasını istediklerinin egemen olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. Hakikati artık toplumun inanmasını istediklerini kabul ettirme gücüne sahip olanlar belirliyor. Adalet de aynen bu güce tabii olarak işliyor, yani işlemiyor.

Ancak bu olumsuzluğa ragmen hakikatin peşinde koşanlar yok değil. Tükenmiyorlar. Ne toplumsal hafızanın egemenlerin belirlediği şekilde oluşmasına ne adaletin yönetenlerin kırbacı gibi işlemesine ne de hakikatin engellenmesine izin veriyorlar. 
Onlar işleri ve meslekleri ne olursa olsun insan hakları savunucuları.

Bugün buradayım çünkü birileri her gün bir başvuru olabilir diye bir İnsan Hakları Derneği şubesinde nöbet tutuyor. Bugün buradayım çünkü birileri gözaltına alındığında karakol veya emniyet kapısına giden avukatlar var. İnsanlar ölmesin diye imza veren akademisyenler, tüm baskı ve engellemelere, yasaklamaya karşın onur yürüyüşü için toplananlar, cumartesi insanlarına İstanbul’da, Diyarbakır’da, Cizre’de, Batman’da destek vermeye gidenler… Onların haberlerini yazanlar, ihlalerin çetelesini tutan, adalet arayan, hesap sormaya çalışanlar. Milliyetçilik adı verilen kitle bencilliğini reddedenler. Zamanın ruhuna direnenler… Kötülüğün yaygınlaşan sıradanlığına teslim olmayıp, vicdanının sesini dinleyenler var. 
Buradayım çünkü bu kan ve ölüm politikasına karşı sivil ölüme mahkum edilseler de barış için sesini yükselten insanlar var.

Bugün burada olmayı ve bu ödülü almayı onlara borçluyum. Leman Yurtseverlere, Gülseren Yolerilere, Raci Bilicilere, Filiz Karakuşlara, Sevim Salihoğlularına, Ümit Biçerlere, onlara ve onlar gibi yüzlerce, binlerce insana…
İnsan hakları mücadelesini yaşamları yapanlara…

Bu kollektif mücadelenin bir sonucu olan bu ödülü, Hafıza Merkezi’ndeki tüm çalışma arkadaşlarımla, birlikte en uzun süre yol katettiğim Emel Ataktürk Sevimli’yle, işte eş direktörüm evde de direktörüm olan Meltem Aslan’la, mahkemesiz ve iddianamesiz cezaevinde tutulan arkadaşım Osman Kavala ile ve hak mücadelesi nedeniyle cezaevinde olan herkesle paylaşıyorum.

Bu ödülün bana iyi bir insan olduğum için verildiğine inanmak istiyorum.

Bugün sadece Türkiye’de değil dünyada da umutsuzluğa umut olacak meşaleyi yakacak olan insan hakları hareketidir. ‘’Her şeyin bir çatlağı vardır ve ışık oradan sızar’’.

Bu ödülü bu umut adına alıyorum."

Radya el-Mutavakel ise  Mwatana İnsan Hakları Örgütü adına yaptığı konuşmasında, adalet ve barışa giden yolda kendilerine rehberlik etmesi için insan haklarını seçtiklerini ve barışın bir gün geleceğine duydukları inançla, adalet ve haklara tam olarak erişim hakkının herkes için garanti altında olduğu bir toplum için çalışacaklarını vurguladı.

2018 jürisinde, Eren Keskin, Ai Weiwei, Albie Sachs, Ayşe Kadıoğlu, Ercan Kesal, Özlem Dalkıran, Ronald Grigor Suny, Sarkis, Serj Tankian, Zainab Salbi ve Rakel Dink yer aldı.

 

Kategoriler

Genel Güncel