29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ulusal Yarışma’ya tekrar dönülebilir

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

Eylül sonu-Ekim başındaki dört film festivaliyle bu yılın “festival mevsimini” kapatmış olduk. Yedinci sanatın rüzgârının Adana, Antalya, İstanbul (Filmekimi) ve Ayvalık’ta bazen ters yönden ve zayıf, bazen de oldukça güçlü ve yelkenleri şişirerek estiği söylenebilir.
ULUSAL YARIŞMAYA DÖNÜŞ MÜ?
53 yıl önce başlamakla birlikte aradan geçen sürede 25 kez düzenlenebilen Adana Film Festivali, organizatör ekibin her türlü işbilmezliğine rağmen bir önceki yıla kıyasla daha “skandalsız” biçimde geçerken, Antalya’nın yarattığı boşluğu doldurmak işlevinin ötesinde pek yankı yaratamadı açıkçası. Neyse ki bu yıl korsan film sitesinden gösterim yapmak ya da kimi filmleri jüriden saklamak gibi aymazlıklara tanık olunmadı.
İki yıldır Ulusal Yarışma’yı devre dışı bıraktığı için sektörün tamamına yakınının boykotuyla karşılaşan, olmayacak duaya amin diyerek kendinden menkul bir “uluslararasılaşma” sevdasına kapılan Antalya Film Festivali’nin nasıl başlayıp nasıl bittiğinden ise inanın haberim bile olmadı.
Tören konuşmalarında hükümet karşıtı birkaç söz söylenebilir korkusuyla yerli sinema temsilcilerini ve eleştirmenleri kendinden uzak tutmaya karar veren Antalya FF, ne içeride ne dışarıda en ufak yankı uyandırmadan “sönümlenmeyi” bu yıl da sürdürdü. Ama şimdiden bir kenara not edin; özellikle Kültür Bakanlığı’nın bu yok oluş tablosundan hiç memnun olmadığı, Ulusal Yarışma’ya gelecek yıldan itibaren tekrar dönüleceği de konuşulmaya başlandı. Böyle bir şey olursa, ihtimal ki bazı “kelleler” de gidecektir!
İKSV’nin İstanbul Film Festivali’yle birlikte her yıl dünya sinemasının en taze örneklerini ayağımıza getiren etkinliği Filmekimi’ni aynı tarihlerde Ayvalık’ta olduğum için takip edemedim ama programda çok merak ettiğim bazı filmleri 5-10 Ekim arasında düzenlenen “Başka Sinema Ayvalık Film Festivali”nde görebildiğim için kendimi şanslı hissettiğimi söyleyebilirim.
‘BAŞKA SİNEMA’ AYVALIK’TA
Ülkemizdeki sinema atmosferinin, özellikle bağımsız filmlerin gösterim şansı bulmakta hayli zorlanması nedeniyle giderek çölleştiği koşullarda bir vaha işlevi gören “Başka Sinema” kurumu, Ayvalık’ta kalıcılaşmasını arzu ettiğimiz önemli bir festival yaratarak devam ediyor yoluna. Ayvalık’ın kültürel derinlik ve sinemasever nüfus açısından Ege’nin en elverişli ilçesi olduğu söylenebilir. Ayvalıklıların festivale ilgisi sevindirici düzeyde yüksekti ve bu da programda yer alan 40 filmin kalitesinin yanı sıra Ayvalık FF’nin kök salması açısından ciddi biçimde umut verdi. Festival direktörü Azize Tan’ın deneyimi ve pırıl pırıl genç ekibin çalışkanlığıyla ciddi başarı sergileyen, “yarışmasız” olmasıyla da özgünlük taşıyan bu festival, belediye olanaklarının daha geniş biçimde harekete geçirilmesiyle birkaç yıl içinde benzerlerine iyiden iyiye “alternatif” oluşturacak hale gelecek gibi görünüyor. Şu çok belli: Ayvalık’ta “butik” değil, önü çok açık bir film festivali var.
Lars von Trier’ın bir seri katilin zihninde çok sert bir yolculuğa çıktığı filmi “Jack’in Yaptığı Ev”den Hirokazu Kore-eda’nın bu yıl Cannes’da Altın Palmiye kazanan, Japon toplumuna çok can acıtıcı eleştiriler getiren “Arakçılar”ına, Çin sinemasının en sıkı temsilcilerinden Jia Zhang-Ke’nın sarsıcı gerçekçilik örneği “Kül En Saf Beyazdır”dan Cafer Panahi’nin İran’da kadın ve sanatçı olmaya şiirsel dille baktığı “Üç Hayat”ına, Lübnanlı Nadine Labaki’nin ülkesindeki yoksulluk ve kaçak göçmenlik olgusuna baktığı “Kefernahum”a kadar çok iyi filmler izledim Ayvalık’ta. Festival dönemine kendi adıma oldukça verimli biçimde nokta koyduğumu söyleyebilirim.