Başlığın ne olduğunu bilmeyen yoktur, fakat bu tanıma girenler de bilenlerden çoktur, öyleyse bunlara bilir bilmez demek de uygundur. Her konuya maydanoz! Bence bu daha esaslı, kökten bir bakış! Malumatfuruş, her şeyi bilen adam...Yeni yitirdiğimiz, çizer Kaan Ertem’in, devri daim olsun, ‘Öğreten Adam’ı da bu çeşitlerden biriydi.

Ukala dümbeleği

Baştan söyleyim, yazarken daha iyi bir deyim bulursam, bu başlığı değiştireceğim. Ne olduğunu bilmeyen yoktur, fakat bu tanıma girenler de bilenlerden çoktur, öyleyse bunlara bilir bilmez demek de uygundur. Her konuya maydanoz! Bence bu daha esaslı, kökten bir bakış! Malumatfuruş, her şeyi bilen adam...Yeni yitirdiğimiz, çizer Kaan Ertem’in, devri daim olsun, ‘Öğreten Adam’ı da bu çeşitlerden biriydi.

Maydanoz filan tamam da, çok bilen, ukala, her neyse, acaba memlekette her yeniliğe, gelişmeye, farklılığa ‘istemezük’ diyenlerin, sayelerinde 100 yıl öncesine gittik ama sanırım onlar daha da ilerleme istidadındalar geriye gitme yolunda, karaçalmaları filan olmasın bu? Olur, olmaz konuda ‘iç ve dış mihraklar’ deyip her şeyi üstlerinden kolayca attıkları gibi, yeni, taze, duyulmamış, işitilmemiş, çıkarlarına dokunan fikirlere de ukala, dümbelek filan diye yaklaşabilirler, öyle de yapıyorlar.

Diyeceğim bazen de hemen atlamamak gerekiyor her sözün, terimin, deyimin üstüne, ‘hah çok iyi, tam bizim Ahmet’i temsil ediyor bu laf!’ diyerek. Belki daha başka, daha büyük ve daha farklı bir şeyi temsil ediyordur. Biz de batıcılığa karşı çıkacağız derken, ortadoğuculuğa batmayız böylece! Ne diyorsun kardeşim, siz demeden ben diyorum kendime bunu, boğazımıza kadar batmışız. Ne işe yarayacaksa kafamız dışarda kalsın bari! O durumda kafa kalır mı? Bu durumda var mı ki zaten!

Alafranga, monşer, batıcı, değerlerine yabancı, gâvur, Frenk, Ali Nizami Bey’in alafrangalığı, Felatun Bey, kökü dışarda...diye diye, ‘yerli ve milli’ dedikleri bir tip yarattılar! O tipin ne olduğunu yazarsam buraya tipimi dağıtırlar, hem yazmaya da gerek yok, nereye baksan halis muhlis...

En iyisi tipimiz filan kaymadan mevzuyu değiştirmek. “Utanmaz Adam” diye bir şey mi yazsam? Utanmaz Adam, halk romancılarımızdan, tatlı dili, gönülçelen üslubuyla, toplumu bir güzel elekten geçiren, sözünü ufak ufak taşlar niyetine fırlatan, bu kadar ipucu yeter, kimin olacak, tabii ki Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın canım, ne yazık ki modası geçmeyen romanlarından biri. Utanmazlığın da modası geçmiyor çünkü! Utanmazın adı: Avnussalah!

Utanmaz adamlar hep var, sonraki de Oğuz Aral’ın Gırgır’daki ünlü çizgi kahramanı “Utanmaz Adam”. Bunlar edebiyatın, mizahın utanmazları, ya bunların asılları? Ve bunlar ufak utanmaz adamlar, ufak tefek küçük utanmazlar, ihale üstlerine kalan. Zira utanmaz adamların büyüğü olmaz, olmaz olur mu hem de nasıl olur da, büyük olunca utanmaz adam olmaz, büyük adam olur! Böylece kavramları da karıştırmamayı, büyükle küçüğü de yarıştırmamayı öğrenmiş oluyoruz! Neye benziyor, namusun da yoksullar, orta yurttaşlar üzerinden konuşulması gibi hep. Utanmazlık, namussuzluk, şerefsizlik bahsinde bu kadarı elverir, bizimkiler laf-ı güzaf, kaynağa gitmek gerekir. Eh zaten açık kaynak Neyzen Tevfik. Bir dörtlükte, şu koca yazının yapamadığını alasıyla yapıyor, hatta bunlara fazla harf bile harcamak zinhar haramdır diye düşünüyor olmalı ki, bir dörtlükten iki, bazen üç kişilik şekil çıkarıyor! O da ne derseniz, okuyan, dingildeyen, üstüne alınan bi şekil oluyor, şekilden şekile giriyor da ondan!

Biraz önce bir şey okudum, ama nerde okudum, kim demiş unuttum, şuraya yazayım da unutmayım, hepimiz okurken birimiz unutmayız değil mi? “Ne çok gezen, ne çok okuyan bilir, yalnızca cahil bilir, o her şeyi bilir!” böyle diyordu, iyi tutmuşum aklımda, buraya kadar dökmeden getirdiğime bakılırsa! Ucubik de sözlükte yer alıyormuş meğer acayipten pop diline düşmüş gibi bir hali var, düşmüş mü, belki de yayılmış, bazen bir sözcüğün gündüz söylenişiyle, sözgelimi acayip, gece söylenişi, o da ucubik, şekilde görüldüğü gibi farklı olabilir. Öyle bir şey olduğu yok da, nedense düşündüm bunu. Olmaz olmaz demeyeceklerimizin ucu açık biçimi. Yok, yazdığım cümleyi geri alıyorum. Ucubik gece değil, hafta sonu söyleyişi, pop dedik ya! Acaba uyumsuzlara da varıyor mu anlamı, uygunsuzlara? Uyma sen bunlara, uçuk bunlar, uçubik! Beğenmediğine bas damgayı, hatta çak! Uçuk kaçık şahane ama laf söyletmem ona göre! Usturuplu bir tanım. Usturup hazretleri, önü ilikli, ellerini kavuşturmuş, ağır, oturaklı, efendi sözcükler mi bekliyor yani uyruğuna almak için? Yoksa her harfe bir umum müdür mü atanması icap ediyor? Böylece o harfle başlayan sözcükleri, o harfin vazife ve salahiyetler kanununa göre yasaklayabilsin, silebilsin, kullanımını engelleyebilsin... mi?

Usta Malı iyi. Halk müziğinde gençken eski âşıkların, ustaların deyişlerini, türkülerini çalıp söylemek demek. Oradan zamanla kendi yazdığın parçalara geçiyorsun. Çoğu örnekte ustayı çok iyi anladığın, yorumladığın söyleniyorsa, bil ki seninle birlikte usta da bir kat daha yükselmiştir! Müzikte iyi de, başka yerlerde bu ustalık işi pek o kadar iyi değil, hatta tatsız, ustalık dönemi dedikleri şey, çoğun çuvallama dönemi oluyor, ustayla birlikte olmayanlar da, acemiler de hep birlikte dibi görüyor! Sen de haklısın, ustalar da insan be üstadım!

Umut Taciri. Tanımı tatsız ama buluş iyi, umut ve tacirin buluşması. Kalıp hazır, ‘Ortadoğu ülkelerinden gelen göçmenleri yasadışı yollardan yurtdışına çıkarmak isteyen’ umut tacirlerinin bazısı yakayı ele veriyor elbette! Yalnızca onlar mı umut taciri, siz değil misiniz örneğin, ben değil miyim? Ben de umut taciriyim sonuçta, yazıyla umut satıyorum! O yüzden ona buna umut taciri filan demeden, elinizi vicdanınıza koyun, sahi o neresiydi, herhalde kalbimize koymalıyız elimizi, kendinize bir bakın: Ben?

Uuuuu, bu yazının bitmesine çok var daha! Hak’katen ve harbiden sıkıldım, sosyalist olmak iyi de, ‘görev ve sorumluluk aşkı’ bitmiyor, biraz anarşist olmak da gerekiyor! Sıkıldım ben bu yazıdan, sıkıldım ben bu toplumdan, sıkıldım ben bu devirden deyip vurup kapıyı, ülkenin kapısı mı olur, dünyanın kapısı mı, çekip gitmek gerekiyor! Kendim söyledim, kendim gaza geldim, öyle yapayım, yazacağım çok şey de vardı ama, sonu yok, şöyle bağlayalım derim bu yazıyı: Her söze, deyime, atasözüne doğru demeyelim, haklı bulmayalım, ne zaman, niye ve kim tarafından söylendiğine bakalım, tümüyle olmasa bile parçalı bulutlu kuşkudayız diyelim. Bize ukala gibi görünenler belki de bildiklerini paylaşan cömert kişilerdir, ya bi numarası olmadan suskunluğunu bilgelik diye yutturmaya çalışan şarlatanlardan olsaydı! Her yenilik, her farklılık ve değişik insanlar yadırganır, eleştirilir, ama asıl iyilik de bize ters gelen kişilerden gelir. Yoksa millet ne eylerse güzel eyler deyip birbirimize benzeriz, millet de bildiğini eyler, el elde çöl çölde kalırız bu Ortadoğu çölünde, yanlış oldu, kavimler beşiği Anadolu toprağında!

Daha ne söyleyim canım efendim!