26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Türkiye’nin tarihsel hakkı

Kuzey Irak’taki bağımsızlık referandumunun ardından Kürdistan ilan edilirse, Lozan ve Ankara antlaşmalarında yer alan “iki ülke toprak bütünlüğünün korunması” maddesinin ihlalinden dolayı Türkiye ile Irak’a ortak müdahale hakkı doğuyor. Bu durumda Ankara, tarihsel haklarını talep edebilecek.

SELİM EFE ERDEM24 Eylül 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Türkiye’nin tarihsel hakkı

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) tarafından Türkmen şehri Kerkük’ün de içinde yer aldığı bölgenin bağımsızlığına dair referandum sonrasında bağımsız bir Kürdistan ilan edilirse, Türkiye ile Irak arasındaki sınır çizgisini belirleyen Lozan ve Ankara antlaşmalarındaki ‘İki ülkenin toprak bütünlüğünün korunması’ maddesi bozulduğu için Türkiye ve Irak’a, ortak müdahale hakkı doğruyor. Bu durumda Türkiye, başta Musul ve Kerkük olmak üzere bu bölgede sahip olduğu ikili anlaşmalarla teyit edilmiş tarihsel haklarını talep edebilecek. Çünkü sınır çizgisini belirlediği ülke olan Irak, üçüncü bir ülkenin tek taraflı kararıyla ortadan kalkmış olacak ve sınır anlaşmasını yaptığı Irak ile birlikte bu konuda müdahale hakkını kullanabilecek. 

BAŞBAKAN YILDIRIM GÜNDEME GETİRDİ

TBMM’de bugün oylanan ‘ihtiyaç halinde Irak ve Suriye’ye asker gönderilmesine ilişkin teskerenin hukuki dayanağı, BM 51. maddesine göre Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan ‘sınırlarının ötesinden gelen terör tehdidine karşı kendi güvenliğini sağlamak için müdahale hakkını kullanmaya’ dayanıyor. Ancak Başbakan Binali Yıldırım’ın gündeme getirdiği ve Türkiye’nin Irak ve bağımsızlık referandumuna giden Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile olan sınırlarını belirleyen 1923’teki Lozan Antlaşması, Türkiye’ye tarihsel haklarını ve bölgedeki soydaşlarını korumak için sorumluluklar yüklüyor. Lozan’da başta Musul ve Kerkük olmak üzere bölgenin hangi ülkeye ait olacağının belirlenmesi ve Türkiye-Irak sınırının belirlenmesi için İngiltere ile daha sonra müzakere yapılmasına karar verilmişti. Türkiye ile Irak sınırı, BM’nin hazırladığı 29 Ekim 1924 tarihli Brüksel Çizgisi ile Türkiye-Irak-İngiltere arasında yapılan 1926 Ankara antlaşmaları ile çizildi. Bu antlaşma, 1946 tarihli Türkiye-Irak dostluk anlaşmasıyla da teyit edildi. 

1932’DEN BERİ ‘SAKLI TUTULAN’ HAK

Ankara antlaşmasının birinci maddesinde atıf yapılan ‘Brüksel Sınır Çizgisi’ne göre Irak, 25 yıl süreyle Milletler Cemiyeti’nin ve İngiltere’nin idaresinde olacaktı. Bu koşula uyulmazsa (25 yıl koşulu) ‘uyuşmazlık konusu arazinin iç koşulları ve dış siyasi durumu Irak’a göre çok daha istikrarlı olan Türkiye’ye bağlanmasının daha uygun olacağı’ belirtilmekteydi. Eğer Milletler Cemiyeti Konseyi, (Bugünkü adıyla BM Güvenlik Konseyi) uyuşmazlık konusu arazinin bölünmesini uygun görürse;  Brüksel komisyonuna göre bunun için en uygun sınır daha önce tanımlanan Küçük Zap (Kerkük’ün Kuzeyi’ne kadar, Musul ve Erbil dahil bölgenin Türkiye’ye bağlanması anlamında) bunun için en uygun sınırdı. Ancak, anlaşmada olduğu gibi 25 yıl kuralı uygulanmadı ve Irak’ın 1932’de İngiliz himayesinden ayrılıp tam bağımsızlığını ilan etmesiyle, Musul-Kerkük’ün Türkiye’ye bağlanması için uluslararası hukuka uygun olarak hak doğdu. Türkiye, bu hakkını her zaman saklı tuttu ancak müdahale etmedi. Türkiye’nin ‘Misak-ı Milli’ haritasına göre Türkmen nüfusunun yoğun olduğu Musul’da Türkiye sınırları içinde yer alıyordu. Türkiye, Musul ve Türkmenlerin haklarına yönelik ilgisini de değişik zamanlarda verdiği notalar ile Irak devletine bildirerek bu hakkını saklı tuttu. Irak hükümeti de bu notaları kabul ederek, bunu teyit etti. 

MUSUL VE KERKÜK’ÜN IRAK’A BIRAKILMA ŞARTI BOZULDU

Mondros Ateşkes Antlaşmasına göre, ‘Taraflar ateşkes öncesinde hangi bölgelerde askeri varlık gösteriyorsa kurulacak olan yeni ülkelerin sınırları da o bölgelerden geçecek’ denildiğine ve o sırada Musul ve Kerkük’ün Osmanlı sancağı altında olduğuna dikkat çeken Lozan uzmanı Prof. Dr. Mustafa Sıtkı Bilgin, şunları söyledi: “Musul, 1926 Ankara antlaşmasıyla Irak’a bırakıldı. Ancak bunu Musul ve Irak’ın sınırlarında değişiklik olmaması kaydıyla yaptı.  Türkiye ve Irak sınırının değişmemesi, burada ana şarttı. Türkiye, ‘Ankara anlaşmasındaki statüko değişti’ diyerek, bu bölgenin kaderini belirlemede hak talep edebilir. Türkiye, tarihsel gerçeklere ve uluslararası hukuka göre bunu talep edebilir.”

5’İNCİ MADDEDEN DOĞAN HAK DEVREYE GİRER

Uluslararası hukuk uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı, şu tespitte bulundu: “BM, bir maddesinde Self-Determinasyon hakkı ile ‘Halkların kendi kaderini tayin etmesi’ imkanını veriyor ancak diğer maddesinde devletlerin ülke bütünlüklerinin korunması şartını getiriyor. Adalet divanının iki kararı vardır. ‘Kimlerin, kaderini kendi başına tayin hakkı vardır’ diye sorulduğunda ‘sömürgeler’ denmektedir. Yani ‘Bir başka ülke tarafından yönetilen eski sömürgeler için vardır’ denmektir.  Sömürgeler dışında self determinasyon hakkı var mıdır? Federal yapı varsa ve anayasasında self determinasyon hakkı tanınmışsa o zaman federe taraflar bu hakkı kullanabilir. Sovyetler’un anayasasında, birlik ülkelerine bu hak tanındığı için ayrılmışlardı. Kürdistan Bölgesel yönetimi için bu hak tanınmamıştır. Sınır çizgisini belirleyen Ankara antlaşmasının 5.maddesi diyor ki: Hiçbir taraf, bunu değiştirmeye teşebbüste bulunamayacaktır... Irak değil ama Kürt özerk yönetiminin bunu değiştirmek istiyor. Türkiye’nin ‘buna izin vermeyeceğim’ deme hakkı var.”