Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Türkiye kazandı

        MUHARREM SARIKAYA

        Sahada ve masada kazandı

        ABD ile yaşanan gerilim sonrası gelinen noktada, sahada ve masada kazanan tek kişi var, Recep Tayyip Erdoğan…

        O kadar yaptırım tehdidine, Başkanlık ve Temsilciler Meclisi kararlarına karşın geri adım atmadı.

        “Bu operasyon hiçbir şekilde durmayacak” kararlılığını devam ettirdi, getirilen tehditlere de aldırmadı.

        Düzeysiz mektupları da kale almadı.

        Ankara’ya gelen ABD Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı ile beraberindeki heyetle yapılan görüşme de durumu değiştirmedi.

        Dolayısıyla sahada kazanılan, masada da teyit edildi.

        Sonuç olarak biraz uzun sürmüş olsa da Erdoğan, Trump’ın ilk günlerde dile getirdiği gibi 32 km (20 mil) konusundaki sözünü tutmasını sağladı.

        CENTCOM dahil ABD’deki birçok Türkiye karşıtının tutumuna rağmen, geri adım atmayıp, kararlılığını kalıcı sonuçla taçlandırdı.

        Kazanımı bununla sınırlı görmemek lazım.

        Çünkü Batı ile olan ilişkisini de düzeltmenin yolunu buldu.

        Bunlar ABD ile varılan müzakere sonucunda 13 maddede sıralanan uzlaşının olumlu tarafları...

        MÜZAKEREDEKİ RİSKLER

        Bundan sonrasında dikkat edilmesi gereken hususları da tamamen ortadan kaldırdığı anlamına gelmez.

        Öncelikle kabul edelim ki…

        Bir sınır ülkesi kendisine yönelik terörü durdurmak için, 10 bin kilometre öteden gelen bir başka ülke ile toprağına hakim olamayan bir ülkedeki durum üzerinde mutabakata varıyor.

        Bir diğer konu, 11. maddede dile getirildiği gibi 5 günlük bekleme sürecinden sonra YPG/SDG/PKK’nın geri çekilmesi sağlanacak ve eşzamanlı olarak Barış Pınarı Operasyonu sonlandırılacak.

        Bu durumda M4 otobanına kadar uzanan 32 kilometre (20 mil) sonrasındaki YPG/SDG/PKK’nın faaliyetleri veya devlet oluşturma çabaları konusundaki ABD tutumu ne olacak?

        DAEŞ KAMPLARI

        Mutabakatın 5. maddesi DAEŞ kamplarıyla ilgili olarak, “alıkoyma merkezleri hususlarında uygun şekilde gerçekleştirilecek eşgüdümü de içerir” hükmünü taşıyor.

        Bu kamplarda bulunan yabancı terörist savaşçılarınülkelerine gönderilmesi konusunda Ankara gibi Washington da kararlıydı. Ancak kamplar da bugüne kadar ABD sorumluluğundaydı…

        Bunlar ABD ile ileride karşılaşılabilecek konular, ancak bütününe bakıldığında olumlu sonuç getirdiği kesin…

        ABD ile varılan mutabakat, Almanya ve Fransa başta olmak üzere diğer AB ülkelerini de yumuşatacaktır.

        Her ne kadar silah satışını durduracağını söylemiş olsa da Almanya uzun süredir bırakın silahı, herhangi bir askeri kuruma sivil malzeme satımını engelliyordu.

        Yarattıkları efekt diğer ülkeleri ürkütüyor, en azından onlara bakarak pozisyon almalarına neden oluyordu.

        En azından bu efekt ortadan kalkar.

        İKİNCİ AŞAMA

        Sürecin ikinci ayağı ise Rusya ve İran…

        Rusya lideri Putin ile Erdoğan, Soçi’de salı günü buluşacaklar.

        Bugüne kadarki tüm buluşmalarından bazen sorunla karşılaşmış olsalar da sonunda bir noktada uzlaşıp eyleme geçmeyi başardılar.

        Al Bab, Afrin, İdlib sahalarında bunu görme olanağına kavuştuk.

        Ancak Suriye’nin kuzeyinde farklı bir durum var, Şam güçleri Ankara’nın öteden beri hakim olmak istediği Menbiç ve Kobani’ye yerleşti.

        Bu da dün ifade edilen 444 kilometrelik alanın tamamında güvenlikli bölgenin oluşmasını engelliyor, Tal Abyad ile Resulayn arasında kalan 140 km ile sınırlıyor.

        Ancak dün Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu bazı yabancı medya kuruluşlarına yaptığı açıklamada Şam güçlerinin buralardan YPG/SDG/PKK hakimiyetini sonlandırırsa kendileri açısından sorun olmayacağını belirtti.

        İLİŞKİDE 2.0’A GEÇİŞ

        Anlaşılan o ki Ankara bu bölgelerde eğer PYD’ye bağlı güçler etkinlik göstermeyecekse kendisi açısından sorun yapmayacak.

        Sonuç olarak şu söylenebilir ki dün Ankara’da önemli bir gelişmeye tanıklık edildi.

        Gerilimli başlayan ilişki sürecinden yeni bir zemine çıkıldı.

        Ankara bu eski dost zeminde ilerlemesini de devam ettireceğe benziyor.

        Buna, Türk-ABD ilişkileri için 2.0 başlangıcı da denilebilir...

        NİHAL BENGİSU KARACA

        Türkiye’nin NATO üyeliği ile ilgili tartışmalar sona erdi

        Türkiye ve ABD, Türkiye’nin güvenlik endişelerinin giderilmesi için 7 Ağustos’ta bir ‘güvenli bölge’ uzlaşması yaptı. Ancak hattın boyu ve derinliği bir türlü netleşmiyordu. Türkiye Suriye’nin kuzeydoğusunun terörden temizlenmesini istiyor, buradaki bölgenin Suriyeli sığınmacıların da yerleştirileceği bir alan olmasını talep ediyor, ancak ABD’den gelen mesajlar ‘ipe un serme’ eğilimi ihtiva ediyordu. Barış Pınarı Harekatı tam olarak “Hey, ciddi olduğumuzu anlaman için daha ne yapmamız gerekiyor?” sesini yükseltmenin bir yoluydu.

        Türkiye harekat yoluyla, ABD’yi güvenli bölge konusundaki sözünü, Türkiye’nin taleplerini es geçmeden yerine getirmeye zorlamış oldu.

        Harekatın sekizinci gününde ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Türk heyeti ile ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence'in başkanlığındaki ABD heyeti, Suriye'nin kuzeydoğusuna yönelik operasyonun durumuna ilişkin bir mutabakata vardı.

        Buna göre Türkiye 120 saatlik bir süre için operasyona ara verecek ve bu zaman diliminde YPG yaklaşık 32 kilometre derinliğinde oluşturulacak olan güvenli bölgenin gerisine çekilecek. Çekilme tamamlandıktan sonra da Türkiye tamamen operasyonu durduracak, ABD de, Başkan Donald Trump'ın imzasıyla yürürlüğe giren yaptırımları geri çekecek.

        TÜRKİYE TALEPLERİNİN ÇOĞUNU ALDI

        Bazı okumalar Türkiye'nin uluslararası kamuoyunun tepkisi sonucu geri adım attığı yönünde. Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik operasyon Menbiç kontrol altına alınmadan durmuş olduğu için böyle yorumlara da rastlanıyor. Ancak anlaşmada operasyonun durdurulmasının ardından Türk askerinin bölgeden çekilmesini dayatan bir ifade yok. Dahası Ankara’daki eğilim ateşkesi ‘beklemeye alma’ olarak tarif etme yönünde.

        Mutabakattan Türkiye’nin kazançlı çıktığını söylemek için çok sebep var.

        Mutabakat metninde yer alan ifadelerle ABD, Türkiye’nin güney sınırına dair güvenlik endişelerini meşru gördüğünü kayda geçirmiş oldu.

        Güvenli bölgenin sadece Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kontrol edilecek olması pozitif bir gelişme.

        YPG ağır silahlarının toplanması ve YPG tahkimatları ile tüm muharip mevzilerinin kullanılmaz hale getirilmesi karara bağlandı. Bunlar Türkiye’nin bugüne kadar neticeye bağlayamadığı taleplerdi. Nihayet bir mutabakatın konusu oldular. Bu işlemlerin gerçekleştiğini kimin nasıl denetleyeceği henüz bilinmiyor olsa da anlamlı bir kazanım sözkonusu.

        ‘KOLLEKTİF SAVUNMA’ ANLAYIŞINA GÜNCELLEME

        Ayrıca “Türkiye ve ABD, iki yakın NATO üyesi olarak bu ilişkilerini teyid eder” ifadesi önemli. Bununla yetinilmiyor, “Türkiye ve ABD “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” anlayışıyla, NATO topraklarını ve halklarını tüm tehditlere karşı koruma taahhütlerini muhafaza eder” maddesi ile NATO anlaşmasının 5'inci maddesini oluşturan "kolektif savunma" anlayışına atıfta bulunuluyor. Böylece son dönemde Türkiye-NATO ilişkileriyle ilgili olarak ortaya atılan sorular cevaplanıyor, NATO ve AB ile kötüleşen ilişkilerimizin savunma kalkanlarımızı zayıflattığına yönelik haklı endişeler izale edilmiş oluyor. Spesifik bir mutabakat daha büyük bir akdin tazelenmesini sağladı.

        En önemlisi demokratikleşme adı altında ABD desteğiyle ortaya çıkarılan stratejik yapılanmaların ömrünün yatsıya kadar olduğu yine bizzat ABD eliyle teyit edilmiş oldu. ABD Kürtleri satmadı ama stratejik destek verdiği örgütün hayallerinin kendisinin olmazsa olmazı olmadığını göstermiş oldu.

        Vekalet savaşıyla hakimiyet iddiasında bulunan PYD-PKK’nın akıbeti hayal ettiklerinin oldukça gerisinde şu an. Türkiye ile beraber hareket edip barış için taviz vermek yerine ABD’ye maşa olmayı seçmenin hazin sonu.

        Harekat ve akabindeki mutabakat sahadaki güç dengelerini ciddi şekilde değiştirdi ve bu değişim fırsat içerdiği gibi risk de barındırıyor. Yarın bunlara değineceğim.

        ORAY EĞİN

        Erdoğan’ın zaferi

        En azından New York Times’ın bugünkü başyazısı böyle diyor, Donald Trump’ı kıyasıya eleştirirken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye operasyonundan sonra istediğini aldığını yazıyor. Adına ister “ateşkes” ister “ara” deyin dün Başkan Yardımcısı Mike Pence’in açıklamalarından sonra ABD’deki hava Türkiye’nin masadan galip ayrıldığı yönünde.

        Türkiye bu operasyonu güvenli bölge kurmak için başlatmıştı, bu sağlanacak. Amerikan askeri çekilirken aynen Türkiye’nin istediği gibi YPG’ye de bölgeyi boşalttıracak. Zaten Amerikan birlikleri ayrılırken orada bıraktıkları tesis ve mühimmatı başkaları kullanmasın diye yok etti bile. Amerika’nın Türkiye’ye uygulayacağını söylediği yaptırımlar da rafa kalktı.

        NE OLACAĞI TWEET’TEN BELLİYDİ

        Krizin kısa sürede biteceğini tahmin ediyordum, beklediğimden de çabuk oldu. Belli ki Trump alelacele hareket etmek zorunda kaldı. Tansiyonun daha da tırmanmayacağının garantisi zaten attığı tweet’lerin birinde sunduğu üç seçenekti. İçlerinden biri Türkler ve Kürtler arasında barışı sağlama ihtimaliydi.

        Nitekim dünden beri imkansızı başardığını, inanılmaz bir iş bitirdiğini, hiç kimsenin yapamadığını yaptığını anlatıp kendisini övüp duruyor Trump. Yakında Türk-Kürt barışını sağladığını iddia edip Nobel’e de aday gösterebilir kendisini.

        Erdoğan istediğini alsa da, Amerikan basını Trump’ın bu zaferi armağan etmesini kabullenemiyor. O yüzden tarihi bir başarı diye pazarladığı dünkü “iş bitiriciliğini” de sorguluyor. Masada Kürtlerin, Suriye’nin olmadığı bu anlaşmanın nasıl yürüyeceği, Rusya’nın Trump sayesinde ilk kez Ortadoğu’da varlık göstereceği, bu işin İran’a da yaradığı yorumları yapılıyor. Her halükarda maçın sonucunun Rusya’da belli olacağı konusunda herkes hemfikir, ancak Erdoğan’la Putin’in görüşmesine kadar sürecek 120 saatlik arada Trump’a baskı yapılması da muhtemel.

        Türkiye açısındansa bütün bu tartışmaların hiç önemi yok. Sonuçta NYT “Erdoğan’ın zaferi” diye başlık attı, Amerikan Başkanı da PKK’yı İŞİD’den daha tehlikeli ilan etti. Algıda Erdoğan kazandı ve Türkiye de istediğini aldı diye bakılıyor. İç politikamızda da bu operasyonun yansımalarını göreceğimiz ortada. Operasyon başladığında kimsenin erken seçimden söz etmediğine değinmiştim, bir süre daha kimse erken seçim ya da alternatif partileri falan konuşmaz gibi gözüküyor.

        Türkiye’deki seçmenin gözünde de Erdoğan öyle ya da böyle Trump’a istediğini yaptıran bir lider oldu. “One minute”la başlayan “Dünya liderlerine söz geçiren lider” algısını epeydir besleyemiyordu, Trump sayesinde mektubu çöpe atması gibi epey malzeme çıktı. Operasyona baştan körü körüne destek olan muhalefete de herhangi bir manevra alanı kalmadı artık.

        BÖLGEDE RUSYA-ABD ÇEKİŞMESİNE DİKKAT

        Yine her şey Trump’ın yanardöner karakterine bağlı. Birkaç gün içinde bu “zaferi” Amerikan kamuoyuna satamazsa ne yapar? Zira şimdiden muhaliflerin köpürttüğü mesele ABD’nin boşalttığı bölgeye Rusya’nın yerleştiği, zaten Putin’in desteğiyle seçilen Trump’ın bir kez daha Rusya’nın çıkarlarına hizmet ettiği.

        Rusya’yla işbirliği meselesi aslında ABD’de çok çiğnenmiş bir sakız gibi uzadıkça uzadı ve kamuoyu bıktı, istenildiği gibi Trump’a zarar veremedi bu konu. Suriye operasyonu meselesiyle bir kez daha gündeme gelir mi? Gelmemesi için hiçbir neden yok. Dış ülkeleri Amerikan iç siyasetine soktuğu ayyuka çıkan Trump’ın tam da azil süreci başlamışken bir kez daha Rusya’ya Ortadoğu’yu emanet etmesi elbette tartışılacak.

        Önümüzdeki birkaç günde Trump’ın kendi partisinin içindeki tavırlara da bakmak gerek. İşin ilginci şu: Cumhuriyetçilerin kritik noktada olanları öyle çamura bulaşmış ki hepsi kendisini kurtarmak için Trump’a iş bitirmeye hazır. Azil süreci yürürse Senato’da mahkeme kurulacak, Senato’daki çoğunluk liderinin eşi Trump kabinesinde bakan ve başta Çin olmak üzere türlü ülkeleri kayırdığı haberleri çıkıyor.

        Operasyon sürecinde Trump’a çok sert muhalefet eder gibi görünen ve Türkiye’ye tehditler yağdıran Senato’daki abla figürü Lindsey Graham’a yeni görev verildi bile. Trump açıkça bu işleri bırakıp yargıyla ilgilenmesini söyledi. Neredeyse bir mafya talimatı değil mi? Harvey Keitel gibi “temizlik” yapacak bu ucuz romanda.

        Trump’ın da ne yapacağı belli. Ortadoğu’dan Amerika’yı çıkardığını ve manasız savaşlara son verdiğini anlatacak seçmenine. Trump’tan nefret edenler ise Rusya falan diye çok daha karmaşık (ve daha doğru) bir portre çizecek, ama zaten dış politikaya kafası basmayan seçmene anlatamayacaklar. Kavga ve kutuplaşma aynen sürer Amerika’da, ama sonunda kazanan Trump olur. Savaş başladığında bu savaşın iki kazananı var demiştim, aynen öyle oldu.

        NAGEHAN ALÇI

        Türkiye’nin kararlılığı kazandı

        Barış Pınarı Harekatı’nı neredeyse bütün dünyanın karşı durmasına rağmen hayata geçiren Türkiye bir hafta gibi kısa bir sürede askeri alanda elde ettiği gücü diplomatik ve politik avantaja döndürmeyi başardı.

        ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile yapılan kritik toplantının ardından varılan mutabakat YPG-PKK açısından büyük bir geri adıma işaret ediyor.

        Türkiye, bu mutabakat hayata geçince istediğini elde etmiş olacak. YPG Fırat’ın doğusundan çekilerek alanını çok daraltacak ve güvenli bölgenin inşasına başlanacak. Bu sonuç, kararlılık ve ısrarın neticesidir.

        SEVİLAY YILMAN

        Devlet perspektifi galip geldi!

        Kabul edilsin ya da edilmesin... Gerçek şu ki; bugün elde edilen diplomatik başarı, Türkiye’nin sahadaki gücünün masadaki yansımasıdır. Harekâtın başlatılmasıyla risk alındı; ama neticede büyük bir kazanç elde edildi.

        Türkiye gerek bekası gerekse uluslararası pozisyonunun itibarı açısından dün çok başarılı bir anlaşmaya imza attı...

        Neydi Barış Pınarı Harekâtı’nın hedefi?

        Türkiye ve ABD tarafından kurulan güvenlik mekanizmasının güvenlik endişelerimizi gidermemesi nedeniyle başlatılmıştı bu harekât...

        Suriye’nin kuzeydoğusunun terörden temizlenmesi, burada bir güvenli bölge kurulması ve Suriyeli sığınmacıların dönüşünün sağlanmasıydı amaç.

        Ulaşıldı mı peki?

        Elbette!

        Türkiye’ye gelen ABD heyeti, gün boyunca yapılan toplantılarda Türkiye’nin meşru güvenlik kaygılarını anladığını ve gidermeye istekli olduğunu ortaya koydu.

        Biz de bu iyi niyete karşılık 9 Ekim’de başlayan sınır ötesi operasyonu beklemeye aldık.

        Tabii mutabakatın uygulanıp uygulanmadığını denetleyeceğiz bunun altını kalın kalın çizelim...

        Bilindiği üzere PKK terör örgütüne verilen ağır silahların toplanması, örgütün sözde tahkimatlarının yok edilmesi, Türkiye’nin uzun zamandır talepleri arasında bulunuyordu.

        Bu anlaşma ile bu sağlandı.

        Bu arada tabii Obama yönetiminin terör örgütüyle kurduğu gayrı meşru ilişki nedeniyle ortaya çıkan güvenlik tehdidi kontrol altına alındı.

        Yapılan anlaşma gereği güvenli bölge tek başına Türkiye tarafından kontrol edilecek hatırlatayım...

        Bir başka deyişle sahayı tek kurşun atmadan biz kontrol edeceğiz.

        (Bu da harekâtın hedefleri arasında bulunuyordu.)

        Ayrıca dünkü diplomasi zaferi Türkiye’nin NATO üyeliği tartışmasını da sona erdirdi.

        Güvenlik tehditlerine karşı ortak savunma vurgusu yapıldı ve terör örgütlerine mesaj verildi.

        Ve nihayetinde sınırlarımızda terör koridoru oluşturma projesi sekteye uğratıldı...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ