Dün Korkusuz Gazetesi’nde yayınlanan küçük bir fotoğraf, büyük anlamlar taşıyordu.

Şanlıurfa Cezaevi’nin çatısına ay-yıldızlı bir tabela konulmuştu. Bu tabelanın üzerinde “Biz Türkiye’yiz” diye yazılıydı.

Eleştiri mi, övgü mü, nedir belli değil!

O tabelayı çatıya yerleştiren sivri akıllılar herhalde övgü niyetine bunu yaptılar ama cezaevinin üzerinde “Biz Türkiye’yiz” sözünü okuyanlar farklı düşündüler:

“Bu tabela ile Türkiye’nin bir hapishane olduğu anlatılmak isteniyor. Türkiye’de 449 cezaevi var. Hükümlü ve tutuklu sayısı 246 bin... 114 yeni hapishanenin inşaatı devam ediyor. Cezaevlerinin hali içler acısı. Birçok yerde aynı yatakta ikişer mahkûm yatıyor!”

★★★

Ülkemizin hazin haline bakın!

AKP döneminde 14 yılda 78 yeni cezaevi yapıldı.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 50 bin dolayında olan hükümlü ve tutuklu sayısı 2019 yılına kadar yaklaşık 5 misli artarak 246 bine yükseldi.

Halen 137 yeni cezaevi yolda...

Tüm Avrupa ülkeleri arasında tutuklu ve hükümlü sayısı bakımından 1’inci sıradayız!

Şanlıurfa Cezaevi’nin çatısına konulan “Biz Türkiye’yiz” tabelasını görenler “Türkiye’nin cezaevi olduğu mu anlatılmak isteniyor?” diye soruyor.

★★★

Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi olan CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal “Ülkemizde fabrika yerine cezaevi yapımıyla iftihar edenler için bu alkışlanacak bir slogan olabilir ama gerçekte çok yanlış algıya sebep oluyor” diyor.

Ne İsa’ya, ne Musa’ya...


“Basın özgürlüğü ile demokrasi, birbirinin ayrılmaz bir parçasıdır.”

Günümüzün en deneyimci gazetecilerinden Altan Öymen söylüyor bunu...

Öymen, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, ile Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği “Medya Söyleşileri”nin konuğu oldu.

Eski yıllarda CHP Genel Başkanı olarak da görev yapan ve çok sevdiği bir iş olan gazetecilik mesleğinde mutlu olduğunu söyleyen Altan Öymen’e göre:

“Bu ülkenin insanları demokrasiyi sevdiler. Halkın bir tahammül sınırı vardır. O sınır aşılırsa iktidarlar başarısız oluyor. İstanbul seçimleri bunun bir örneğidir.

Yaşadığımız süreç normal bir süreç değil.

Geçmişte gazetecinin mahkeme süreci tamamlanır, hapis cezası kesinleşirse gazeteci aranır söylenirdi. Sabah saat 05.00’de kimse evinden alınmazdı. Günümüzde soruşturma sürecinde cezaevine atılan, altı yıl yatan gazeteciler oldu. Sonra suçsuz oldukları anlaşıldı. Yine bu dönemde birçok gazetecinin davasıyla ilgili sahte deliller yerleştirildiğini sonradan mahkemeler açıkladı.

Demokraside iniş çıkışlar olsa da, normalleşeceğimizi, gazetecilerin görevlerini daha rahat yapacağın günlerin geleceğine inanıyorum.”

Altan Öymen’in “Gazetecilik dünyanın en iyi mesleğidir” sözlerine aynen katılıyorum ama şunu da ekliyorum.

“Evet, gazetecilik çok güzel bir meslektir ama ‘Ne İsa’ya yaranırsın, ne Musa’ya...’ Dostu da, düşmanı da çok olan riskli bir meslektir. Yalakalar hariç tabii ki!”

TEBESSÜM

Ortadoğu’nun kaderi!


Bir Rus, Tanrı’nın huzuruna çıkmış:

“Tanrım, biz ne zaman özgür olacağız?” diye sormuş. Tanrı “Sen öldükten 20 yıl sonra” demiş... Adam “Demek ki ben göremeyeceğim” diye hüngür hüngür ağlamış.

Bir Afrikalı, Tanrı’nın huzuruna çıkmış:

“Tanrım, insanlarımız ne zaman açlıktan kurtulacak?” diye sormuş. Tanrı “Sen öldükten 50 yıl sonra” diye cevap verince adam “Demek ki ben göremeyeceğim” diye hüngür hüngür ağlamış.

Bir Ortadoğulu, Tanrı’nın huzuruna çıkmış:

“Tanrım, bu kanlı savaşlardan ne zaman kurtulacağız?” diye sormuş.

Bu defa Tanrı hüngür hüngür ağlamış!

GÜNÜN SÖZÜ


Hekimi ve hâkimi olmayan bir memlekete gidilmez! (Türk Atasözü)