Gelişmelerden anladığıma göre, AKP ilan etmemekle birlikte, altına dayalı bir para sistemine geçmeyi tasarlıyor. Bu gelişmeler şöylece sıralanabilir:

1. Merkez Bankası, rezervlerinin gitgide daha büyük bölümünü, dövizden, özellikle ABD Doları’ndan altına döndürüyor. Merkez Bankası eski yöneticilerinden Hürriyet yazarı Uğur Gürses’in, Merkez Bankası kaynaklarına dayanarak yayımladığı tablolar var. Bunlara göre Merkez Bankası’nın altın rezervlerinin toplamı 2016 yılında 377 ton iken 2017’de 564 tona çıkmış. Bu miktarın MB’nin mülkiyetinde olan kısmı da 2016’da 116 ton iken 2017’de 199 tona yükselmiş. (Altın’ın tonu kabaca 40 milyon dolardır. Hesabı ona göre yapın)

2. Türkiye, uzun süredir külçe altın ithal edip, külçe altın ihraç ediyor. Kuşku yok ki; bu altın ithalat ve ihracatı “mal ticareti” değil. Bunlar düpedüz finansal işlemler. Yani para hareketleridir. Türkiye, bu yola tevessül etmeye ABD’nin İran’a uyguladığı ambargo yüzünden mecbur kaldı. Rıza Sarraf ve Halk Bankası olayını hatırlayın. Sadece 2017 yılında Türkiye’nin net altın ithalatı (ihracat düşüldükten sonra) 10 milyar dolar. Bu altın stoku artışı dolarla finanse edildiğine göre, yapılan işin amacı parayı dolarda değil altında tutmaktır herhalde.

3. Ülkemiz, AKP iktidarı döneminde, her yıl milli gelirinin ortalama yüzde 5’i kadar “cari açık” verdi. Cari açığı finanse etmek için dövizle dış borç almak yetmezmiş gibi üstüne daha da borçlanıp altın satın almanın maksadı ne olabilir? Türkiye hiç parasal altın ithal etmese, o altınlara ödediği dolar kadar daha az cari açık verir; yani daha az dış borç alırdı. Buradan anlıyoruz ki Türkiye, altın spekülasyonu (istifçiliği) yapıyor. Üstelik AKP, bu istifçilikten kâr etmeyi bekliyor. Demek ki, altının dolar cinsinden fiyatının, borç alınan dövizin faizli bakiyesinden daha çok artacağına inanıyor. Üstelik ‘altın rezervlerim yükseldi’ diye kendi seçmenine “işler yolunda” sinyali vermiş oluyor. Ancak bu sinyali dış çevreler “işler kötüleşti” diye anlıyor. Ne gam!

4. AKP “yastık altındaki altını ekonomiye kazandırmak” diye kampanya başlattı. Son iki yıl içinde halkımız, özellikle kadınlarımız 4,4 ton altını devlete teslim etmiş. Karşılığında yılda yüzde 2.4 altın cinsinden “faiz/kira(yersen)” getiren tahvil almış. Sayın Şimşek “atıl duran altına faiz vermeyi” altını ekonomiye kazandırmak diye anlatıyor. Bu altın, Merkez Bankası rezervlerini şişirmek dışında hiçbir işe yaramamıştır. Bunun ekonomiye katkısı nerede anlamadım gitti. Bu yüzden olacak, şimdi de iş adamlarına faizi altınla ödenmek üzere “altınla borçlanın” tavsiyesinde bulunuyorlar. Haydi hayırlısı.

Son söz: Katma değer yaratmayan işin, ekonomiye hayrı yoktur.

sozcu-banner-1