Türkiye AB üyeliğini artık zorlamamalı- 1
.
- GİRİŞ18.11.2017 09:04
- GÜNCELLEME19.11.2017 09:58
Avrupa kültürünün tarihsel arka planında her zaman İslam ve Osmanlı düşmanlığı vardır. Osmanlı’ya bizim tarihsel bakışımız da maalesef neredeyse Avrupa ile özdeştir. Avrupa genel hatlarıyla din ile siyaseti hiç ayırmadı. Avrupa medeniyetinin temeli Hristiyanlıktır. Hristiyanlığı yok saydığınız anda ortada AB diye bir şey kalmaz. Papalığın, Roma’nın olmadığı bir Avrupa ruhsuz ve kimliksizdir.
Avrupa 100 yıl sonra tekrar Faşizme ve Nazizm’e doğru güçlü bir evrilme içerisinde fikir girdabında boğulmaktadır. Düşman üretme gayretinde olan bir medeniyetin uzun vadede yaşaması mümkün değildir. Adaleti tesis edemeyen toplum; sosyal, ekonomik ve siyasal bütünlüğü sağlayamaz. AB Berxit’den sonra ABD- İngiltere işbirliği AB’nin dağılma sürecine girmesinin işareti kabul edilebilir. Avrupa gayri ahlaki mekanizmaları şiddetle, savaşla, sömürüyle devreye sokmaktadır. Avrupa bu salgın hastalıktan kurtulamayacaktır. Doğrusu kurtulmak da istemeyecektir. Zira bu hastalıklı yapı, AB’nin devamlılığının olmazsa olmazıdır. Beslendiği kaynak budur. Başta Ortadoğu olmak üzere İslam coğrafyasında yaşatılan bu zorbalığın ve felaketin sebebi küresel kapitalizm ve Avrupa aydınlanmacılığının tıkanmasıdır. Krizidir. Krizi çözemeyen Avrupa çözülmeye başladı. Anti semitizme sarılmak krizi iyice derinleştirecektir. İslam’a ve Osmanlı’ya saldırmak, İslam’ı dünyaya “Varoluşsal bir tehdit” olarak gösteren yazarlardan Bannon, Avrupa İslam tehlikesini 1683’teki Viyana Kuşatması ile karşılaştırarak; Viyana Kuşatması, “Kutsal Haçlı İttifakı kurulmak suretiyle püskürtülmüştür”, diyerek İslam’a olan düşmanlığı öne çıkarmıştır. “Bizim Viyana’da, Yemen’de, Kudüs’te, Mekke’de, Medine’de, Suriye’de, Irak’ta ne işimiz var”? Diyen müstemlekeci zihniyet, İngiltere, ABD ve onların portatif güçlerinin Türkiye’de, Hindistan’da, Ortadoğu’da, Suriye’de, Irak ve Afganistan’da, Cezayir’de, Afrika’da, Çanakkale’de ne işi var?” demediler. “İşgal 1453’de başladı” diyen mandacı zihniyetin Bannon ve işgalcilerden ne farkı var?
Batı tarihi, sömürge ve zulüm doludur. Mahmut Toptaş, 2009’da Hindistan Yeni Delhi’yi ziyaretinde şehri gezdiren değerli dostuna, “Babür Şah neslinden hiç kalan yok mu?” diye sorduğunda, “1857 yılından itibaren İngilizler merkezi yönetimde bulunan on binlerce Müslüman Türk-Moğol yöneticilerin beşikteki çocukları dâhil hiçbir kişiyi bırakmamışlar…” cevabını almıştır. Aynı barbar Batı İspanya Endülüs’te 700 yıla yakın yaşamış Endülüs Emevi Devleti’nden bir Allah’ın kulunu sağ bırakmamıştır. Binlerce cami yok edilmiştir. Osmanlı nereye ayağı değmişse oraya adaleti, dostluğu, gelişmeyi, kalkınmayı ve bir arada yaşama kültürünü getirmiş ve geliştirmiştir. Hristiyan ve Yahudilerin dinlerine, ibadetlerine ve ibadethanelerine karışmamıştır. İşte iki medeniyetin farkı budur. Modernizm ve medeniyet kavramı çoğu kere birbirinin yerine kullanılan farklı iki kavramdır. Batı modern olabilir ancak medeni olamaz. Medeniyet kavramı Farabi’nin ifadesiyle Medine-tül Fazıla “Erdemli Şehir” bizim tarihimizin dünyaya sunduğu modeldir.
Cumhuriyetle birlikte yani Türkiye “Batılılaşma” hareketiyle sanayileşme ve ekonomik kalkınma hamlesi başlatamamıştır. İdris Küçükömer Batılılaşma/Düzenin Yabancılaşması adlı eserinde bu konuyu çok güzel irdelemiştir. Batı; gelişmiş güçlü bir Türkiye yerine bağımlı ve tüketim toplumu bir Türkiye düşlemiştir. Türkiye’nin merhum Menderes ile birlikte demokratik çok partili siyasal hayata geçmesiyle sanayileşme hamlesini başlatmış, milli ve manevi değerleri öncelemiş, ezanın aslına uygun olarak yeniden Arapça okunmasını sağlamış, devletin milletinden milletin devletine geçiş yapmıştır. Bunun içindir ki; Menderes 1960 Darbesi ile dış ve iç güçlerin işbirliğinde arkadaşlarıyla beraber idam edilerek milletin iktidarı devrilmiştir. Serbest piyasa ekonomisi ile millete nefes aldıran Turgut Özal, bunun bedelini hayatıyla ödemiştir.
Rahmetli Erbakan’ın sanayileşme hareketine, D-8 ülkeleri ekonomik ve siyasi işbirliğine önce Batı ve ABD sonra da içerideki zinde müstemlekeci işbirlikçiler karşı çıktılar. “Tank mı üreteceksin, silah sanayi-i mi kuracaksın? Bunun ne gereği var, biz de var ya” dediler. Düşünmeyen, üretmeyen bir toplum inşası için bütün çarpanlarıyla mücadele ettiler ve hâlâ ediyorlar. Erbakan bu sömürü düzenine, haksız kazanca, tekelleşmeye, adaletsiz paylaşıma, kısaca Batı ve ABD dışı tüm dünyayı tüketim kölesi haline getiren kapitalizme karşı adımlar atmaya başladı. Kıbrıs çıkarmasını yaptı. Vay sen misin bunları yapan? Kıbrıs Barış Hareketi ve Petrol Krizini bahane ederek 10 yıl süreyle Türkiye’ye ambargo uyguladılar. Saf dışı edilen Erbakan, aynı siyasi anlayışla 1996 yılında yeniden hükümet ortağı oldu. Bu sefer mezkûr güçler 28 Şubat Postmodern Darbeyi gerçekleştirdi.
Roma Anlaşmasının 60’ıncı yıldönümünde AB’ye üye ülke liderlerinin Papa’nın etrafında vermiş oldukları fotoğraf, Rahmetli Erbakan Hocanın tabiriyle “Hristiyan Kulübü” yahut Hristiyan merkezli bir “Haçlı İttifakı” olduğunun ifadesidir. Başta Türkiye olmak üzere İslam Ülkelerinde AB’ye “Hristiyan Birliği” denmesine tepki gösteren “Batıcı” ve “Seküler” ciddi ve etkili siyasi, ekonomik ve kültürel bir damarın bulunduğunu hepimiz bilmekteyiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan konu ile ilgili olarak; “Avrupa Birliği ülkeleri, Vatikan’da bir araya geldiler. Bu gelişmeler bir şeyi çağrıştırıyor; hayırdır, Vatikan’da niye bir araya geldiniz, Papa’nın huzurunda niye bir araya toplandınız. Papa/Roma ne zamandan beri Avrupa Birliği üyesi oldu? Haçlı İttifakı kendini eninde sonunda gösterdi. Bize bugüne kadar ne dediler? ‘ikide bir, bize böyle diyorsunuz ama böyle bir şey yok’. Evet, siz Türkiye’yi Müslüman olduğu için içeri almıyorsunuz,” ifadesinin ardından, Batı işbirlikçisi Kadife Devrimci bu damar; ne “Öldürün Erdoğan’ı” pankartını ne de Papa’nın etrafında toplanan fotoğrafın ne anlama geldiğini görecek, demokratikleşmeden insan hak ve hürriyetlerinden bahsederek Erdoğan’ı eleştiriyi sürdüreceklerdir.
Rusya Bilimler Akademisi araştırma görevlisi, Boris Dolgov, AB “Türkiye’nin Brüksel’den bağımsız politika izlemesinden rahatsız olduklarından Erdoğan’ın hedef alındığını,” dile getirdi.
Ezcümle dün olduğu gibi bu günde ABD ve Batı kendi dümen suyundan çıkmayan bir Türkiye özlemi içerisindedir. Türkiye özelinde İslam coğrafyası Batı’nın bu yaklaşımını göz önünde bulundurarak İslam medeniyetinin yıkılmaya çalışılan duvarına omuz vermeli pasif savunmacı yaklaşımından kurtulup aktif rol üstlenmelidir. İkinci yazımıza aynı konu başlığı altında yarın devam edeceğiz.
Vesselam.
Yorumlar10