Türk Müziğinin gerçek sahibi kimdir ? Uzun yıllardır süren bu tartışma daha kim bilir ne kadar sürecektir ? Bu konuda uzun araştırmalar yapılmış ve kesin bir neticeye henüz varılamamıştır. Üniversitelerin müzikoloji bölümlerinde yıllardır devam eden araştırmalar bile bu konuya son noktayı henüz koyamamıştır. Musıkinin tarihi süreçleri ayrıntılı olarak izlendiğinde görülmektedir ki ; batı müziği ve Türk müziği arasında bir sistem farklılığı vardır. Basit bir anlatımla ; Batı müziği sisteminde , bir tam sekizli içinde ( GAM ) on iki perde bulunur bu sisteme TAMPERE SİSTEMİ denir . Türk Müziği sistemi içinde ise, bir tam sekizli içinde ( GAM ) birbirine eşit olmayan 24 perde bulunur. Bu sebeple Türk Müziği ve Batı Müziği birbiri ile ayrı geleneklerden gelmektedir. Bizim bağlı olduğumuz musıki geleneği , Şark Müziği sistemi ile yoldaştır. Bu konu müzikoloğlarımız arasında netameli bir konu olduğundan adeta ’’ bir dokun bin ah işit ‘’ tabiri ile özdeşleşmektedir.

Konunun teknik detaylarına mümkün olduğu sürece girmemeye çalışacağım. Musıki ile direk ilgili olmayan okurların sıkılmaması için konuyu sade ve öz olarak anlatmaya çalışacağım. Daha önceki yazı dizilerinde Musıkinin Tarihi süreçlerini anlatan 6 adet makale yazdım ve insanlık tarihinde musıkinin temel süreçlerini kısa kısa yazmıştım. Sırada, Anadolu’da yaşamış toplumların Antik Yunan Medeniyetinden günümüze kadar uzanan musıki kültürünü kısaca tanımlayabilmek ve daha sonra Yalova’da musıkinin tarihini ele almak var. Bu yazıların nihai amacı ‘’ Yalova Musıki Tarihi ‘’ adını vereceğim kitabımın fasiküllerini oluşturmaktır. Yalova Musıki Tarihini de evrensel sürecin kısa özetinin ardından sıralayacağım.

Anadolu toprakları binlerce yıldır pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Yunan , İran, Arap, Bizans ve Türk yönetimlerinin bu topraklarda hakimiyet kurması sonucu, farklı ırkların oluşturduğu kültürel gelenek toplumlar arası kültürel geçişlere uğramıştır. Eski devirlerde batının yazı dili Latince , Şarkın yazı dili Arapça olarak yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Osmanlı öncesi ve Osmanlı döneminden Cumhuriyetin dönemine kadar resmi yazı dilimizde, Arapça ve Fars’ça kelimelerin çokça kullanılmış olması ,musıki metinlerimizde ve makam isimlerinde Farsça ve Arapça makam isimlerinin bolca kullanılması musıkimizin kökünü Fars veya Arap alemine mâletmez. Yunan ve Bizans musıki yapısının Türk Müziği ile benzerlikler taşıması da Musıkimizi Yunan’laştırmaz veya Bizans’laştırmaz. Yönetimler dönem dönem el değiştirmiştir fakat yerleşik halk çok fazla yer değiştirmemiştir. Musıkiyi oluşturan ve geliştiren temel dinamik yerleşik halktır. Birbirine yakın köyler , kasabalar ve şehirler farklı toplumsal kültürleri birbirlerine komşu kılmıştır ve bu komşuluklar sebebiyle toplumlar arası kültür alış verişleri olmuştur. Bu sebeple bu toplumların musiki gelenekleri mutlaka birbirlerinden etkilenmiştir bu etkilenişlerin izlerini görüp te musikimize üvey evlat muamelesi yapmamalıyız. Türk Musıkisi Türk’ün öz malıdır ve bu toplumun en önemli kültür hazinesidir. Bu kültürümüze iyi sahip çıkmalıyız ve gelecek nesillere bozulmadan aktarılması için elimizden gelen bütün gayreti göstermeliyiz. Musıki kültürümüze çok değerli eserler kazandıran, Ermeni, Rum, Musevi yurttaşlarımızın ,sanatkarlarımızın katkıları yadsınamaz. ‘’ Türk Müziği kime aittir ‘’ konusu üzerinde yakın tarihimizde müzikolog Hüseyin Sadettin Arel en ayrıntılı araştırmaları yapmıştır ve Türk Müziğinin Türk’ e ait olduğu konusunda hiçbir şüphesi yoktur.

Türk Müziğinin gelişim sürecini inceleyeceğimiz yazı serimizde bu musikiye hizmet etmiş çok kıymetli Türk ve Gayri Müslim sanatçılarımızı rahmetle yad edeceğim. Onların isimlerini andıkça ve repertuarımıza kazandırdıkları eserleri sıraladıkça muhteşem hazinemizin boyutları daha iyi anlaşılacaktır. Türk Müziğini anlayabilmek, Türkü anlamakla eşdeğerdir .

Büyük Edebiyatçımız Yahya Kemal Beyatlı ; ‘’ Çok insan anlayamaz eski musikimizden, ondan anlamayan da bizden anlamaz bir şey ‘’ diyerek musıkimizin önemini çarpıcı bir cümle ile vurgulamıştır.