09 Eylül 2021

Türk çocuğu Kürt çocuğundan daha değerli görülüyor bu topraklarda; itirazı olan aksini ispat etmek zorundadır!

Eşit falan değiliz arkadaşlar; politikacıları bırakalım bir kenara da bari birbirimize karşı dürüst olalım

Bir çocuk…

Her kimin çocuğu olursa olsun…

Dünyanın neresinde olursa olsun…

Bir panzer tarafından ezildiği için ölüyorsa, dünyanın orasında kıyamet kopar.

Hele bu ‘panzerle ezilme’ sistematik hale gelmişse…

Hele de özellikle gidip sadece ‘bir coğrafyadaki bir halka’ çarpıyorsa…

İşte orada, dünyanın neresi olursa olsun kıyamet kopar.

Kopmalıdır da zaten.

Çocuklar kutsalımızdır, değil mi?

Öyle tabii de çocuk Kürt çocuğu değilse!

Tıpkı yanan ormanın Kürtlerin yaşadığı bölgelerdeki orman olmaması gerektiği gibi Türkiye’de toplumsal bir reaksiyon, toplu bir itiraz hali, hak arama durumu oluşabilmesi için konunun içinde Kürt unsur olmaması gerekmektedir.

Bakınız beklentimin ‘toplumsal reaksiyon’ olduğunun altını çizmek isterim.

Çünkü hukuk, yani yaptırım/cezalandırma sistemi karşısında sadece ‘Türk olmak’ da yeterli değil.

Haksızlığınızın bedelini suçlu olanın ödemesi için, ‘reis yakını’ olmak gerekiyor.

Yoksa unutun.

Rabia Naz olayı hâlâ gündemde.

Toplum büyük ölçüde birleşti, reaksiyon verdi.

Çünkü olay ‘Kürt bölgesinde’ geçmiyordu, çünkü mağdurlar ‘Kürt veya gayrimüslim’ değildi, o yüzden de toplum ‘devlet karşısında dahi olsa’ bir araya gelmeyi  makul buldu.

Sonuç alınamadı tabii, alınabilinmesi için ‘reis yakını olma şartı gerekiyordu’ demiştim.

Kimse kusura bakmasın.

Rabia Naz’ın ailesi ve yakınları da yanlış anlamasın lütfen.

Onlarınki mağduriyet değil, demiyorum elbette.

Maksadım ona da yapılmasın, kampanyalar düzenlenmesin, toplumsal bir sahip çıkma olmasın falan demek değil asla tabii ki, aksine Miraç Miroğlu’na ve onlarca Kürt çocuğun ailelerine de tıpkı bu olayda olduğu gibi sahip çıkılsın demek istiyorum sadece.

Çocukları öldürenler cezalarını çeksin, diye tüm ülke el ele mücadele etsin diyorum!

Olaylar benzer olduğu için karşılaştırma yapıyorum.

Maksadım acı yarıştırmak değil.

Maksadım kalp kırmak da değil şüphesiz.

Tek maksadım bir çocuk için çarpan yüreklerin diğer bir çocuk için pek çarpmadığını göstermek ve o yürek sahiplerini sarsarak kendine getirmek istemekten başka şey değil!

Üstelik ortada ‘Türk çocuklara yönelik’ adeta sistematik bir araçla ezme eylemi de yok ama Kürt çocuklara var.

O sebeple de münferit olayları baz alarak bir eşitleme yaparsam yine Kürtlere haksızlık edilmiş olunacağını düşünürüm. 

Eşit falan değiliz arkadaşlar.

Politikacıları bırakalım bir kenara da bari birbirimize karşı dürüst olalım.

Türk çocuğu Kürt çocuğundan daha değerli görülüyor bu topraklarda.

İtirazı olan aksini ispat etmek zorundadır!

Bakınız bölgede bulunanlar, yaşayanlar, deneyimi olanlar beni doğrulayacaktır, barış sürecinin son bulmasıyla beraber Kürt illerinde panzerler, akrepler dapdar ara sokaklarda dahi büyük bir sürat sergilemekteler.

O an yol üzerindeyseniz, refleksleriniz bir yetişkin refleksiyse ezilmekten şans eseri kurtulabilirsiniz.

Ama çocuksanız ve oynamaktaysanız, dikkatiniz başka bir yerdeyse kurtulma şansınız yoktur.

Çünkü o an devlet görevlisi olarak o sokakta bulunan araç adeta ‘karşısına çıkanı ezme’ görevine konumlandırılmıştır.

Kaza’ veya ‘münferit olay’ olarak adlandırılması imkânsız ve benzer olan olayların görüntülerine ulaşmak için resmi mercilere kadar gitmenize bile gerek yoktur, internette aratmanız yeterli olacaktır.

 İnsan Hakları Derneği’nin raporuna göre 2009-2019 yılları arasında 63 benzer olay yaşandı.

Diyarbakır, Şırnak, Dersim, Yüksekova, Mardin, Van, Cizre…

63 olaydan 36’sı ölümle sonuçlandı. 

Görünen nettir; son derece politik o gaz pedalları, devlet adına son derece politik cinayetlere sebep olmaktadır.

Bakınız Şırnak’ta yaşanan son olayda 7 yaşında evinin olduğu mahallede bisikletine binmekte olan Miraç Miroğlu zırhlı bir araç tarafından ezilerek öldü.

Ama aile neredeyse, çocuğunuz yapmış kazayı devletinizden özür dileyin, noktasına sürüklenecek.

Baba Salih Miroğlu isyan ediyor haklı olarak...

"Görgü tanıklarının ifadesine göre araç çok hızlıymış.

Zaten biz biliyoruz benzer olayları.

Ama vali açıklama yaptı, ‘Görüntüler var, araç yavaşmış’ dedi.

Miraç’ın bisiklet sürerken ayağında olan terlik evin damında bulundu.

Nasıl bir yavaşlık bu?

Miraç’ın cansız bedeni 11 metre ileride bulundu.

Nasıl bir yavaşlık bu?

Bisikleti 4 parçaya ayrılmıştı.

Nasıl bir yavaşlık bu?

Ayrıca avukat kazayı yapan kişinin ifadesinde “Ben çok yavaştım, bir anda araç sarsıldı bir baktım çocuk bana vurmuş” dediğini iletti bize. 7 yaşında bisikletli bir çocuk 10-15 ton zırhlı aracı nasıl sarsar sormak isterim.

Tek isteğim bu kazayı yapan şahsın tutuklanması, cezasını çekmesi. Çünkü bu olaylar cezasız kalırsa yarın da olmaya devam eder, hep öyle olmadı mı!" diyor Salih Miroğlu.

Buraya şu notu da düşmek gerekir.

Kazayı gerçekleştiren kişi olaydan 3 gün sonra ifadeye getirildi ve serbest bırakıldı. Olay kayıtlara ‘Ölümlü trafik kazası’ olarak geçti.

Ölüme sebebiyet veren kişi ifadesinde, “Bilerek yapmadım” dedi.

Lafı çok uzatmak istemiyorum…

Sadece bir soru sormak istiyorum.

‘Kürt-Türk’ meselesinde yaşadığınız, en iyi haliyle ‘bilinçaltı ayrımı’ olarak adlandırılabilecek bu durumu çocuklar üzerinden de sürdürmeye hiç utanmıyor musunuz?

Hadi dürüst olun…

Bu adeta sistematik şekilde zırhlı araçlarla ezilmek suretiyle öldürülen çocuklar ‘sizin mahallenin Türk çocukları’ olsaydı ne yapardınız? Nasıl tepki verirdiniz?

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!