19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Toplumun öncüleri

Koray Gürbüz

Koray Gürbüz

Eski Yazar

A+ A-

Hemen herkesin dilinde olan bir söz var: “Medya sadece AKP’ye yer veriyor.” Tek başına bu cümle doğru mu? Evet! Yaklaşık 15 yıldır hangi televizyon kanalını açarsanız açın sürekli AKP’li yandaşların ve onlara çok sorun çıkarmayacağı düşünülen birkaç başka konuğun görüşlerine yer verildiğini fark ederseniz. Ancak medya ve AKP vurgusuyla asıl ortaya konmak istenen görüş: AKP’nin başarısının ardında medya gücünün olduğu düşüncesi. Bu fikri dile getirenler bu sayede şunu da söylemek istiyorlar: “Yapacak bir şey yok! Çünkü medya onların elinde!”

Oysa ben tam tersine inananlardanım. Zira bireyler ya da gruplar tüm görüşlerini “televizyonlardan” edinmezler. Elbette halkın büyük çoğunluğunun tek bilgi kaynağı televizyonlar ya da gazetelerdir ama sosyal bir varlık olarak insanlar aslında en çok diğer insanlardan etkilenirler.

Bu noktada da karşımıza rol modeller ya da kanaat önderleri çıkar. Örneğin bir fabrikadaki ustabaşı ya da işçi temsilcisi aynı zamanda o işçi grubunun
kanaat önderidir. Hem grubun asli üyelerinden biridir hem de fikirleriyle diğerlerini etkileme şansı en yüksek olandır. Aynı durum mahalle kahvelerinde “Abi ya da Amca” olarak tanınan ve toplumun her kesiminin saygı duyduğu kişiler için de geçerlidir. “Bir de X Amca’ya danışalım!” cümlesindeki amca işte o kanaat önderidir. Çoğu zaman köklü bir aileden gelir ya da zamanında önemli kamu görevlerinde bulunmuştur ve karizmasıyla da mahallelinin takdirini kazanmıştır.

Bu ve benzeri insanlar çoğu zaman televizyonlarda konuşan “uzman” isimli yandaşlardan çok daha etkilidir toplum üzerinde. Örneğin akşam bir tartışma programında “anneannelere ve babaannelere torun bakım parası” vaadini duyan vatandaş ertesi gün kahvede bu konu konuşulurken o saygı duyulan “X Amcanın” sözünü bekler. Eğer o da onaylıyorsa artık bilgi kökleşir, doğru kabul edilir.

Aynı durum köylerdeki öğretmenler ya da imamlar için de geçerlidir. Onlar küçücük yerleşim birimlerinin büyükleri olarak topluma doğrudan etki ederler ve fikirler onların etrafında şekillenir.

Bu bağlamda “medya tekelinden ya da AKP’nin medyadaki gücünden” bahsedenler aslında “imkânsızı gösteren” insanlar olarak değerlendirilmelidir. Doğru olan yaklaşımsa medyaya karşı “toplumun öncülerini” örgütlemekten ve yurdun dört bir yanını itibarlı, ahlaklı, saygı duyulan insanlarla birbirine bağlamaktan geçer.

Aslında bu örgütlenme modeli Türk tarihinin de kalbinde yer alır. Amasya Genelgesi’nde yapılan çağrı nettir: “Anadolu’nun her bakımdan en emin yeri olan Sivas’ta milli bir kongrenin süratle toplanması kararlaştırılmıştır. Bunun için bütün vilayetlerin her sancağında milletin güvenini kazanmış 3 delegenin acele yola çıkarılması gerekmektedir.”

İşte Mustafa Kemal Atatürk’ün örgütlenme mantığı budur! Emperyalizmin gücüne ve İstanbul hükümetinin kara propagandasına “milletinin güvenini kazanmış” delegelerle karşı koyacaktır. Milletin güvenini kazanmış olanlar aslında toplumun öncüleridir. Onlar mahallede “Bir de X Amcaya soralım!” denen kişilerdir. İtibarlıdırlar, samimidirler, içinde yaşadıkları toplumun asli birer unsurudurlar. Ve onlar bir şey diyorsa mutlaka doğru kabul edilir.

Bu anlamda Türkiye’nin varlık-yokluk noktasını temsil eden “Başkanlık dayatmasına” karşı mücadele kararlılığında olanlar çok dikkatli olmalı. “Ama AKP’nin medya gücü var!” diyenler bilin ki “mücadeleden kaçmak için” bahane arayanlardır. Fakat Anadolu’ya çıkmaktan, örgütlenmekten, toplumun öncüleriyle buluşmaktan bahsedenler varsa işte onlar gerçek mücadeleden yana olanlardır.

Umudum şu ki Türk milleti, toplumun öncüleriyle beraber yeniden ayağa kalkacak ve Başkanlık dayatmasına hayır diyecektir. Ben Türk milletinin sağduyusuna da toplumumuzun kanaat önderlerine de güveniyorum. Bu yüzden AKP, tüm televizyonları ve gazeteleri ele geçirse de mücadelenin asla bitmeyeceğine inanıyorum. Çünkü toplumun öncülerinin yurdun dört bir yanında hala vicdanlarıyla ve akıllarıyla düşündüklerini biliyorum.