Emin Yalçınkaya’nın hatırası

Cumartesi günü tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden tiyatro sanatçısı Mehmet Emin Yalçınkaya’yı Pazar günü yüzlerce kişi son yolculuğuna uğurladı. DBŞT’nin ilk oyuncularından, AŞT’nin kurucularından olan Yalçınkaya, Kürt tiyatrosuna oyuncu, yönetmen ve yazar olarak emek veren sanatçılardan biriydi.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Hastalandığını, tedavi için İzmir’de bir hastanede yattığını duyunca mesaj yazmıştım: “Daha yapacak çok işin var. Çabuk iyileş, yeni sezona hazırlan.” O da bir an önce iyileşip Diyarbakır’a gelebileceğine, Amed Şehir Tiyatrosu’nda (AŞT) yeni işler yapacağına inanıyordu. Bana bunu hissettirmişti, “Haklısın” diye başlayan mesajı yazdığında.

Telefon kullanmadığı için sosyal medyadan haberleşmiştik. Bir süre sonra en eski arkadaşlarından, meslektaşlarından, yoldaşlarından biri olan Şivan Vural Tantekin, “Durumu ağırlaştı, artık sadece ailesiyle görüşmek mümkün” demişti. Ailesini tanımıyordum, sağlık durumuyla ilgili gelişmeleri Tantekin’den takip etmeye çalışıyordum. En son konuşmamızda, “Hastanede enfeksiyon kapmış ve durumu ağırlaşmıştı. Ama şimdi sağlık durumunda düzelme belirtileri var” demişti.

“Biraz gayret, iyileşeceksin.” Bu cümleyi kendi kendimize kurduk ve umudu diri tutmaya çalıştık. Ama olmadı, cumartesi günü tiyatronun emektarı Mehmet Emin Yalçınkaya’nın hayatını kaybettiği haberi ulaştı. Pazar günü AŞT’de gerçekleşecek tören için beklerken kendisiyle son haberleşmemiz düşmüştü aklıma. Ama en çok onunla yine bir hastane bahçesinde yaptığımız uzun sohbeti hatırlamıştım.

İKİ YIL ÖNCENİN NOTLARI

İki yıl kadar önceydi. Emin’in babası ağır hastaydı ve her an kötü haber bekleniyordu. Geçmiş olsun demek için Emin’i hastanede ziyaret etmiş, hastanenin yan tarafındaki parkta çay içip uzun uzun sohbet etmiştik. Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanınca Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’ndan (DBŞT) 30 arkadaşıyla birlikte işten çıkarılmıştı. Arkadaşlarıyla AŞT’yi kurmuş, yeni tiyatro için yer bulma çabası içindeydiler.

Sahneden tanıdığım, oyunculuğunu beğendiğim, kimi kalabalık ortamlarda muhabbet etme imkanı bulduğum Emin’le yaptığım en uzun sohbet buydu. Sohbet ederken not almıştım ve bu sohbetin notları daha sonra, kısmen de olsa, Ot dergisinde yayımlanmıştı.

Vecdi Erbay Emin Yalçınkaya ile birlikte...

BABASINI DİNLESE AVUKAT OLACAKTI

Emin, öğretmeninin bir oyunda rol vermesiyle tiyatroyla tanışmıştı. Aslında onun aklından geçen şarkıcı olmaktı. Çünkü o tarihlerde Küçük Emrah, Küçük Ceylan, Küçük İbo ve diğerleri çok meşhurdu. Her yerde onlar dinleniyor, onların filmleri izleniyordu en çok. Emin, “Ama sesimin hiç güzel olmadığını biliyordum. Şarkıcı olarak meşhur olmam çok zordu yani” demişti gülerek.

Öğretmenin sahneye koyduğu oyunun adını da hatırlıyordu: “Söğütlü Köyünün Öğretmeni”. Oyunda başrollerden birini oynamış. Bittiğinde seyirciden aldığı alkışlar, tebrikler bir ünlü gibi hissetmesine neden olmuş. Bu alkışların coşkusuyla oyuncu olmaya karar vermiş, amatör tiyatroların kapısını çalmıştı.

Sonra Halk Eğitim Gençlik Merkezi... Dediğine göre burada iyi hocalar vardı. Burada bir tiyatro grubu kurmuşlar, bir iki oyun bile çıkarmışlar. Emin, hastanede yatan babasının kulaklarını çınlatarak, “Babam hâlâ söylenir, ‘İyi bir avukat olabilirdin, ama tiyatrocu oldun’ diye” demişti ve “Ama ben tiyatroda huzur hissediyordum” diye devam etmişti.

TİYATROCUDAN ZABITA

Yeni kurulacak Şehir Tiyatrosu için sınavla oyuncu alınacağını duyunca başvuruda bulunuyor Emin. Sınavda ikinci seçiliyor. Ancak burada Veysel Öngören’in olması en büyük şansı oluyor. “Tiyatronun ne olduğundan disiplinli çalışmaya kadar, Veysel Öngören’den çok şey öğrendim” demişti Emin.

Şehir Tiyatrosu’nun kadrolu oyuncusudur artık. Ama 1996 yılında Refah Partisi’nden Ahmet Bilgin belediye başkanı olarak seçilince işler değişir. Bilgin tiyatroyu kapatır ve tiyatro çalışanlarını değişik birimlerde çalışmaya mecbur bırakır. Emin, birkaç arkadaşıyla birlikte Sur Belediyesi’nde zabıta olarak görevlendirilir. “Zabıta kadrosundaydık, ama biz tiyatrocu olduğumuzu ısrarla dile getiriyorduk, zabıta elbisesini giymediğim için beni temizlik işlerine verdiler” demişti Emin.

Belediyede böyle didişmeler devam ederken, Emin ve arkadaşları Tiyatro Anadolu’yu kurarlar. Bir kez sahne tozu yutmuş, gündüz belediyede akşamları ise oyun provasındadır artık. Bir yandan da 'Kürtçe tiyatro yapmak mümkün mü' diye kafa yorarlar.

Emin, “HADEP’li Feridun Çelik belediye başkanı seçilinceye kadar böyle geçti zaman. Feridun Çelik başkan seçilince DBŞT yeniden açıldı ve biz de zamanımızın tamamını tiyatroya ayırmaya başladık” demişti.

Bu süre zarfında yaptıklarını ise şöyle özetlemişti: “Kadromuz Sur Belediyesi’nde zabıta olarak görünüyordu ama DBŞT’de geçici görevle çalıştık. İlk Kürtçe oyunu 2010’da sahneledik ve bir süre sonra sadece Kürtçe oyunları çalışmaya başladık. Mem û Zîn’i mekan tiyatrosu konseptiyle sahneledik. Dünyaca ünlü Hamlet ve Antigone oyunlarını yorumlayarak seyircinin karşısına Kürtçe çıkardık. Yanı sıra her hafta sonu çocuk oyunları sahneledik. DBŞT’nin yaptığı en önemli işlerden biri de Tiyatro Festivali ve tiyatro oyun metni yazarlığı yarışmaları oldu. Hem bizim için hem de bütün Türkiye için 2013-2015 yılları çok verimli geçti. Çatışma ve gerginlik yoktu, Kürt sorunu her alanda konuşuluyordu ve bir iyimserlik hali vardı. Sonraki süreç bizi bu günlere kadar getirdi.”

ZABITA ÜNİFORMASININ AĞIRLIĞI

Sur Belediyesi’ne 2016’da atanan kayyım için, “Keşfettiği ilk şey bizim zabıta olduğumuz oldu” demişti Emin. Kayyım, DBŞT için yapılan görevlendirmeyi bitirip zabıta olarak çalışmalarını istedi. Emin, “10 gün rapor aldıktan sonra sadece 5 gün çalıştım kayyımla” demişti. Suriçi’ndeki Nebi Cami’nin orada ayakkabı boyacılarından biri, Emin’in üstündeki zabıta elbisesini oyun kostümü sanıyor. Emin’in rol aldığı televizyon dizisinden övgüyle söz ediyor. Adamın yanından ayrılınca istifa etmeye karar veriyor Emin. “Zabıta üniformasıyla bu insanların karşısına çıkamazdım, ekmekleriyle oynayamazdım.” Arkadaşları duygusal davrandığımı söylemişler ama başka zabıtaların, seyyar satıcı bir çocuğun tezgahını dağıtırken görünce kesin kararını vermiş ve istifa etmişti. Zabıta elbisesinin ağırlığından kurtulmuştu.

Öte yandan şöyle bir durum vardı: Emin emekli olabiliyordu ve bunu talep de etmişti. İçeride birikmiş ikramiyeleri de vardı. Ancak kayyım atanmış belediyenin yeni ekibi, bu taleplerin hiçbirini karşılamaya yanaşmamıştı. Haklı talepleri vardı Emin’in, mahkemeye gitse kazanacaktı. Ama mahkemenin OHAL koşullarında ne kadar süreceğini kestirmek zordu elbette.

Bu süreci Emin, şöyle anlatmıştı: “Bana mahkemenin yolunu gösterdiler ve aslında demek istediler ki ‘Senin hakların var ancak seni mahkemelerde süründürmek istiyoruz.’ Tiyatrodan uzaklaştırdılar, bir de ekonomik olarak zor durumda kalmamı istediler.”

OHAL yeni ilan edilmişti ve deyim yerindeyse ortalık toz dumandı. Emin ve DBŞT’deki işlerinden çıkarılan arkadaşları AŞT’yi kısa sayılabilecek zamanda kurdular. Biz bu sohbeti yaparken oyunlarını sahneleyecek bir mekan arıyorlardı. Zamanla mekanı da buldular ve yeni oyunlarıyla seyircinin karşısına çıktılar.

EMİN’İN SON YOLCULUĞU

Emin, oyunculuğun yanı sıra yönetmenlik ve yazarlık da yapıyordu. “Av û Agir” (Su ve Ateş) üstünde son çalıştığı oyunlardan biriydi. Oyundaki olaylar gerçekti ve bu oyunun sahnelendiğini görmeyi çok istiyordu. Oyun AŞT’nin düzenlediği festivalde ve Güney Kürdistan’da sahnelendi.

Yeni projeleri vardı ki sanatçının, ömrünü tiyatroya vakfetmiş kişinin projeleri hiç bitmez zaten. Cenaze töreni için beklerken, “Elli yaş ölmek için çok genç” demişti bir arkadaşım. Cemal Süreya’nın dizesini yineleyecek olursam, “Her ölüm erken ölümdür”. Emin Yalçınkaya’nın ölümü de erken oldu. En verimli zamanında gitti. Kürt tiyatrosuna oyuncu, yönetmen ve yazar olarak daha çok katkı sunacaktı. Yeri kolay doldurulmayacak bir sanatçı ve güzel yürekli bir insan olarak hafızalardaki yerini koruyacak. Bu bilgiye, sanatçısından siyasetçisine yüzlerce Diyarbakırlının, onu son yolculuğuna uğurlamak için gösterdiği gayrete bakarak ulaşmak mümkün.

.