Lafa bak lafa…

“Müzikle ilgili sınırlamayı daha ileri bir saat olan 24’e çekiyoruz; kusura bakmasınlar, gece kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yok…”

Çok güzel gerçekten de ülkece tek rahatsız olduğumuz şey müzikti. Gece yarısından sonra müzikle savaşan tek ülke biziz herhalde. Kaldı ki bizim de yasalarımızda düzenlemelerimizde zaten açık havada gece yarısından sonra yayın yapmak yasak. Hayatında gece dışarı çıkmamış, canlı müzik çalan bir ortamda bir grup izlememiş, arkadaşlarıyla sahnede söylenen şarkıya coşkuyla eşlik etmemiş, sabaha karşı evine sokakta güle eğlene dönmemiş olanların tabii ki müziği “rahatsız edici” bir şey olarak görmesi gayet normal.

Tekrar konunun başına gelelim. Müzik yapılan ya da çalınan mekanlarda zaten dediğim gibi belirli kısıtlamalar, düzenlemeler var. Bunlar da ses seviyesiyle ilgili. Yani bir mekanda gece kaç desibel ses çıkacağı bellidir. Aksi takdirde zaten şikayet olur, ya da denetime gelirler, ses seviyesi aşağıya çekilir. Tabii burada ses ve müzik birbiriyle karıştırılıyor. Mesela evinizdesiniz, üst komşunuz maç izliyor. Ama nasıl izlemek? 6 kişi toplanmışlar, tezahüratlar, bağırış çağırış, küfür kıyamet ona buna… E şimdi burada müzik yok… Peki bizi idare eden ve bizim bu hayattaki en büyük sınavımız olan ekibin müziği yasaklamaya çalışması nedendir?

Bu noktada yine dönüyoruz dolaşıyoruz, kültür eksikliğine, ısrarlı cahilliğe geliyoruz. Cahillik bir şeyi bilmemek değildir. Cahillik ısrarla bir şeyi öğrenmek istememek, onu reddetmek ve yok saymaktır. Kendisinin dahil olmadığı her şeyden ateşten korkan atalarımız gibi ürken bir davranış modeliyle, ne günümüz dünyasında bir yere sahip olabilirsiniz ne de çağa ayak uydurabilirsiniz. Ha çağa ayak uydurmak müzikle mi olacak? Bilemem ama müziği yasaklamakla olmayacağı kesin. Az çok başka ülkeler gördüyseniz, bu iş böyledir. Ya başka ülke görmeye de gerek yok 1.5 yıl öncesine kadar zaten böyle yaşıyorduk. Zaten denetlenen, izinleri alınmış, vergileri verilmiş mekanlarda müziği kapatarak eline ne geçecek? Kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yok… Evet yok, e zaten kimse rahatsız olmuyordu ki? Eğlenmeye giden eğleniyor, mekanda müziğini dinliyor, dansını ediyor ya da hüzünlenip köşede sabaha kadar ağlıyordu. Müzik yapılan yere sanki zorla bu tayfayı götürmüşüz de sabaha kadar Ajdar dinletiyoruz…

Sanki zorla “Abi saat 2 gibi Ajdar’ın çok değişik bi keyfi oluyor” diye mekanda tutup “Vallahi bırakmam, sabah işin olsa da kalacaksın” diye zorla istemediği müzikleri, sesleri, istemediği ortamlarda birilerine birileri zorla dinletiyor… E bu da olmadığına göre durum ne? Kim bu rahatsız olanlar? Kimmiş bu rahatsız edenler? Gelme abicim, gelme ablacım. Rahatsız ola ola şu dünyada müzik dinleyen insan var mıdır? Ben mesela sesinden rahatsız olduğum insanlar tv’de filan konuşurken kapatıyorum televizyonumu. Rahatsız da olmuyor. Ben çıkıp “Kimsenin kimseyi rahatsız etme hakkı yoktur” diyor muyum? Demiyorum, rahatsızsam kapatıyorum. Ama sanki sen rahatsızsın ve izlemediğin dinlemediğin, görmediğin bir kanalda yayın yapan bir radyoyu ya da televizyon kanalını kapakmak istiyorsun gibi tuhaf tuhaf hareketler içine giriyorsun. Sizin adınıza üzülüyorum. Bu güzel ülkenin bu kadar değerli müzisyenini, müzikseverini, sanatçısını, gencini üzdüğünüz için üzülüyorum. Bu insanlar bizim değerlerimiz. Bir davulcu, bir gitarist, bir darbukacı, bir klarnetçi, biz neyzen, bir kanun üstadı, bir bağlama sanatçısı, bir bas gitarist kolay yetişmiyor. Bu insanlar hayatlarını müziğe veriyor. Siz oradan beş, buradan onbeş diye milyar dolar hesabı yaparken bu insanlar hayatlarını bir enstrümana, bir güzelliğe adıyor. Siz emlakçı gibi oradan buradan kendinize ve yedi sülalenize sakal yaparken bu insanlar günde 8 saat 9 saat bir tek sesi doğru çıkartmak için, bir notaya hakkını verebilmek için çalışıyor. Elleri nasır oluyor, entrümanlarını sırtlarında yıllarca hamal gibi taşıyor, üç kuruşa istemedikleri sahnelerde sırf müziği sevdikleri için çalışıyorlar. Siz ormanları, dereleri ona buna satarken bu insanlar sadece müziği sevdikleri için bir araya geliyor, hiç tanımadıkları güzellikleri hayatlarına ve hayatlarımıza katıyor.

O yüzden o karanlık düşüncelerinizi de alınız ve güneşimizden çekiliniz. Gölge etmeyin, başka bir şey istemiyoruz. Zaten yakında da o saçma heykelleriniz gibi unutulup gideceksiniz.

Sizden önce de gülüyorduk, sizden sonra da güleceğiz, eğleneceğiz, şarkımızı söyleyip, davulumuzu, kemanımızı çalacağız, insanları güzelliklerle, sevdikleriyle buluşturacağız. Bekleme yapma, devam et.