Son bir haftanın belki de en çok kullanılan kavramı “terör”. Gerici ceberut iktidarından muhalefetteki her renkten ve ideolojiden siyasi partiye varana değin tüm düzen borazanlarının ağzından düşmüyor bu kavram. Hepsi elbirliğiyle “teröre karşı cihad” açmış durumda. Kürt demokratik siyasal hareketi, onların gözünde ve dilinde “ayrılıkçı terör hareketi”. Devrimcilerin, sosyalistlerin her sokak eylemi onlara göre "terör eylemi".Terör “toplumun başbelası... Demokrasinin düşmanı... Bütün kötülüklerin nedeni..." O halde “Kahrolsun Terör!”.Yapılan propaganda ve estirilen hava bu. 

      Peki ama nedir "terör"! Bir "terör edebiyatı"dır gidiyor; bu arada teröre karşı mücadele” adı altında Kürt illeri başta olmak üzere ve ülkemizin tüm metropollerinde şiddet ve zorbalığın en hayâsız biçimleri gün be gün uygulanıyor. Ağrı Diyadin den başlayan yeni terör ve şiddet dalgası sarmalanarak Suruç katliamına Suruç sonrasında ise savaş boyutlarına sıçrayarak devasa bir boyuta ulaşan “terör”ü kavramsal olarak irdeleyelim.

     Terör sözcüğünün kaynağı, Latince TERROR (korku) kelimesi. Sözlükler onu kısaca, "siyasal düşmanlarını fiziksel olarak yok etmeye kadar varan korkutma politi­kası” olarak tanımlıyor. 

     Bu tanım bize, “terör” ün en temel unsurlarını verir. O en başta bir siyasal mücadele yöntemidir. Bu anlamda, siyasal bir nitelik ve amaç taşımayan, örneğin feodal kan davasından kaynaklanan çatışmalar ya da bir kabadayının semtinde zorbalık estirmesi gibi eylem ve tutumlar “terör” olarak nitelenemez. İkinci olarak, terör, bir şiddet politikası ve eylemidir. Şiddete dayalı olması, onu, siyasal mücadelenin diğer –özellikle “barışçıl”– biçim ve yöntemlerinden ayıran temel özelliğidir. Ancak, tam bu noktada çok sık düşülen bir hatadan sakınmak gerekir: Her siyasal şiddet eylemi ya da şid­deti içeren her politika “terör” olarak nitelenemez.

      Terör, siyasal şiddetin özel ve yoğunlaşmış bir biçimidir. Açıkça ya da üstü örtük olarak “zor”a dayalı her siyasal baskı, örneğin bir grevin yasaklanması, bir mitingin copla dağıtılması hatta kan dökülmesi gibi baskı ve şiddet uygulamaları “terör” değildir. Terör'ün içerdiği şiddet aşırı ve ölçüsüzdür. Bu nedenle “terör” sözcüğü çoğu kez “vahşet” anlamında kullanılır, kan ve katliamı çağrıştırır, kestirmeden gidildiğinde “siyasal kıyıcılık” şeklinde tanımlanır. Şiddette sınır tanımazlık, “terör”ün amacı ile de bağlantılıdır. Terörün amacı, si­yasal hasımlarını fiziksel olarak ortadan kaldırmak ya da korkuyla sindirmektir. Böyle bir amaç, şiddetin “herhangi bir biçimi” ile yetinemez, daha doğrusu kendini baştan belli bir sınırla sınırlamaz. Bu “sınırı” sadece çatışan taraflar arasındaki güç dengesi, aradaki çelişkilerin şiddeti ve keskinliği belirler. 

      Öte yandan, terörün içerdiği şiddet öğesini sadece şiddetin somut uygulanışından ibaret görmemek gerekir. Terör politikalarında şiddet, şiddet tehdidi biçimin­de de kendini gösterir. “Koyduğum sınırı aşan, sınırsız şiddetimin de hedefi olur” şeklinde özetleyebiliriz bu tehdidi. Zaten terör politikalarının yıldırıcı etkisi de, bu tehditte ve böyle bir tehlikenin gerçekten var olmasında yatar.

     “Terör” kavramının tanımından ve temel öğelerinden hareketle üç çıkarsama yapabiliriz; birincisi, terörün kaynağı, bazı kişi ya da grupların “sapkınlıkları” vb. değil, toplumun yöneten-yönetilenler şeklinde düşman sınıflara bölünmüş olmasıdır. İkincisi, terör, farklı tarih­sel misyonlara sahip olan sınıfların her birinin elinde farklı anlamlar kazanır. Bir avuç sömürücünün toplumun ezici bir çoğunluğu üzerindeki egemenliğini koruma ve sürdürme çabası içinde olan zengin efendilerin elinde terör, aynı zamanda insanlığın tarihsel gelişmesini geciktirmeye çalışmanın bir aracıdır.

     Üçüncüsü, bir sınıfın diğeri üzerindeki baskı ve egemenlik aracı olan devlet, aynı zamanda en organize terör aracıdır da. Bu gerçeklik burjuva ideologlarca özellikle gözden kaçırılarak emekçi yığınlardan gizlenmek istenir. Hattı zatında terör kavramını siyasal literatüre kazandıran burjuvazidir. Terör, bir burjuva devrimi olan Fransız Devrimi'nin 1793-94 yıllarını kapsayan kesitine adını verdi; Fransız Devrimi'nin tarihinde bu dönem “Terör Dönemi” olarak adlandırılıp literatüre geçmiştir.

     Bugün ülkemizde uygulanan devlet terörünü görmemek için, faşist “terör demagoji”si ile gözlerin kararması, beyinlerin ve yüreklerin zenginlerin hizmetine sunulmuş olması gerekir. Bu ülkede gerçekten de bir terörist vardır: O da, biz ezilenleri, devrimcileri, yurtseverleri her sokağa çıktığımızda “terörist” diye sahtekârca suçlayıp duran egemenler ve emirlerindeki siyasal iktidarın ta kendisidir. Dahası Erdoğan devri saltanatı, –ayakta kalabilmek açısından– buna mahkûmdur da. 

      Sözün özü özeti, terör lafzını kullanırken kavramın ne anlama geldiğini bilerek kullanalım. Sokağa çıkan hemen herkesi terörist diye yaftalayıp gözaltına alarak kendi terörist faaliyetlerini saklamak isteyenleri gören yerden “terör, terörist” kavramını yerli yerinde kullanalım.