TARIK TAVADOĞLU

Artık bir tek isteği vardı: 29 Ekim'de Ankara'da olmak...Geçen yıl nasıl da coşkuyla kutlanmıştı. Gerçi o zaman da hüzünlü yüzü, yorgun bedeni dikkati çekmişti, ama alandaki coşku ona taze kan vermişti. Şimdi, kurduğu Cumhuriyet'in 15. yılı yaklaşıyordu. Bütün arzusu bu törenlerde Ankara'da olmak, Başkentiyle son bir kez kucaklaşmaktı. Ankara da o günlerde onun için hazırlanıyordu. Stadyum merdivenlerini çıkamayacağı düşünülerek alelacele bir merdiven yaptırılmıştı. Hatta bir de özel kürsü hazırlanmış, bir yere yaslanırken, ayakta gibi görünebileceği şekilde hazırlık yapılmıştı.

Kılıç Ali (silah arkadaşı) :  "Bir sabah erkenden Salih'le beni çağırdı. Yanındaki komodinin üzerine uzun yünlü çorap ve baldır sargısı koydurmuştu. Bunları göstererek: 'Ankara'ya giderken hangisini giyeyim' diye fikrimizi soruyordu. Salih, 'Paşam' dedi, 'bende varis çorapları var. Onları getireyim. Onlar bacaklarınızı daha sıkı tutar. 'Atatürk derhal Salih'in söylediği çorapları getirtip bir kenara koymuştu. O ağır günlerinde her nedense bir an evvel Ankara'ya gitmeyi çok arzu ediyordu.

Salih'le bana: 'Bunları ayağıma çekerim, yakama da bir eşarp sararım...' O sıralar Romanya kraliçesi trende siroz hastalığından vefat etmişti. Gazetelerde bu havadisin görülmesi doktorları da tesir altında bırakmıştı. Bu sebeple doktorlar, Atatürk'ün Ankara'ya nakline taraftar olmuyorlar ve bu mesuliyeti üzerlerine alamıyorlardı. Atatürk ise isyan edercesine: 'Ankara'ya gidelim. Ne olacaksam orada olayım' diyordu. Doktorlar karşıçıkınca  da: 'Budalalar' diye söyleniyordu. Mütemadiyen 'Ankara'da yapılacak mühim işler var' diyordu. Ne yazık ki, yapmayı düşündüğü ne idiyse bunları yapamamış ve kendisinde bir hicran olarak kalmış, kendisiyle beraber gitmiştir."

Doktorlarına göre Ankara'ya sağ gitmesi şüpheliydi. Tren sarsıntısı çok tehlikeli olabilirdi. Sonunda değil Ankara'ya gitmek, yerinden bile kalkamayacağını anlayınca teslim oldu: "... Bu zayıf halimle Ankara'ya gitmekte bir fayda görmüyorum. Gidersem hiç olmazsa kimsenin yardımı olmadan otomobile kadar yürüyebilmeli', arkadaşlarımla selamlaşabilmeliyim. Bunu yapamayacağımı anlıyorum" dedi. Ve Bayar'ı, Meclis'in açılış konuşmasını hazırlamakla görevlendirdi. Bu yıl Atatürk'ün nutkunu Bayar okuyacaktı.
 
Öldürücü darbe 

21 Eylül günü Dr. Mim Öke Atatürk'ün karnından ikinci kez su aldı. Bu kez de 12 litre su çıktı. Bu operasyon onun için asıl öldürücü darbeydi. Doktorları yeniden 4 gün kesin istirahat verdiler. Bu süre içinde yanına kimse alınmayacaktı. O günleri yaveri Salih Bozok'un tuttuğu günlükten okuyalım: 24 Eylül 1938: Muhafız Alayı Kumandanı İsmail Hakkı Tekçe'den nöbeti teslim aldım. Saat gecenin dört buçuğu. Atatürk, yan odada sükûnetle uyuyor. Geceyarısı alınmış hararetini önümdeki cetvelden okuyorum. Harareti: 36,8. Nabız: 84. Doktorların verdiği 4 günlük mutlak istirahat yarın bitiyor. Dört gündür arkadaşlarla münavebe suretiyle beklediğimiz nöbet de yarın nihayete erecek.
 
Yarın: Değiştim Salih... Artık o eski adam değilim 

 

Editör: Haber Merkezi