İktidar ‘tek adam’ yönetimini Batıya karşı millilik üzerinden savunuyor. Oysa tek adamlık, emperyalizm için bulunmaz fırsat. Irak işgali sırasında Meclis’te 1 Mart Tezkeresi’nin tanıklarından CHP’li Engin Altay: Tek adam olsaydı o tezkere geçerdi

AKP'liler yeni sistemin milliğinden bahsediyor ama: Tek adam, emperyalizm için bulunmaz bir nimet

CAN UĞUR - @canugur1987
canugur@birgun.net

Referanduma kısa bir süre kala taraflar argümanlarını dile getirmeye devam ediyor. Tek adam rejimine “Hayır” diyenler çekincelerini dile getirirken “Evet” cephesi ise istikrar ve güvenlikçi söylemleri öne çıkartıyor. Bu iki söylem dışında iktidar kanadının ve “Evet” söyleminde ısrar eden yandaşların ısrarla kullandığı bir diğer argüman da ‘Millilik, antiemperyalizm vb söylemler. Özellikle son dönemde dış politikada yaşanan tıkanmanın ardından ‘Evet’çi kesim bir anda ‘antiemperyalist’ kesilirken, yeni anayasa ile de bu durumun kurumsallaşacağını iddia ediyor. Ancak hem yeni anayasada ‘tek adama’ verilecek yetkiler hem de tarihsel olarak AKP’nin attığı adımlar tablonun öyle olmadığını gösteriyor. Bu durum sadece Türkiye için de geçerli değil. Orta Asya ve Afrika’da emperyalizmin çıkarları doğrultusunda hareket eden birçok devlet ‘Tek adam’ yönetimi altında ‘istikrarla’ yönetiliyor. Tek adam yönetimleri istedikleri biçimde karar alabiliyorlar.

Veriler ortada
Muhalefetin de sıklıkla hatırlattığı kamuoyunda 1 Mart Tezkeresi olarak bilinen süreç önemli bir veri olarak karşımızda duruyor. 1 Mart 2002’de tam adı "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye'de bulunması için Hükümet'e Yetki Verilmesine İlişkin Başbakanlık Tezkeresi" olan ve adından da anlaşılacağı üzere Türkiye’nin ABD’ye ve müttefiki emperyalist güçlere yardım etmesini esas alan tezkereye TBMM’den onay çıkmadı. Ancak dönemin Başbakanı Abdullah Gül ve AKP’nin önderi konumunda bulunan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, AKP parti olarak tezkereye onay verilmesini savunuyordu. Meclis’in kararı neticesinde emperyalistlerin yanında Irak’ın işgaline ortak olmaktan son anda vazgeçildi. Bugün AKP’lilerin savunduğu anayasa değişiklikleri o dönem gerçekleşmiş olsaydı Türkiye, ABD’nin savaşına ortak olacaktı. Olası bir referandum değişikliğinde bu tarz ülkenin bütününü ilgilendiren durumlarda başkanın kararı yeterli olacak ve Meclis’in iradesine sunulmadan onay çıkarılabilecek. Başkanın ikna olması emperyalist savaşa ‘ortak’ olmak için yeterli olacak.

Tek kişinin inisiyatifi
Bugün Türkiye’nin arasının açık olduğu Avrupa ülkeleri çok kısa süre öncesine kadar Türkiye ile iyi ilişkilere sahipti. Emperyalist kimliği ile bilinen ABD birçok konuda görüş ayrılığı olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadeleriyle hâlâ ‘müttefikimiz’ konumunda. 16 Nisan’da ‘Evet’ çıkması durumunda bu ülkelerin olası bir işgal planı vb adımlar sadece Erdoğan’ın inisiyatifine bırakılacak. Erdoğan bir kararname ile ülkenin savaşa girip girmeyeceğine izin verebilecek. Defalarca ‘kandırıldığını’ belirten Erdoğan’ın bu ülkeler tarafından tekrar kandırılması ise savaşa girilmesi için yeterli sebep olabilecek. Erdoğan sonrasında gelecek birisinin ise ne yapacağı zaten kestirilemiyor. Bu yetkilere sahip herhangi birisi keyfi olarak bu yukarıda sıralanan adımların hepsini kolaylıkla atabilecek, bugün ‘Evet’ adına savunulan ‘Milli’ söylem ise sadece laftan ibaret kalacak.

Meclis direndi


1 Mart Tezkeresi’nin Meclis’te oylamaya sunulduğu dönemde CHP Samsun Milletvekili olan CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’a o dönem tezkerenin geçmemesinde Meclis’in rolünü ve ‘Tek adam’ yönetimleri ile emperyalistlerin çıkarlarının bağdaşıp bağdaşmadığını sorduk. Altay şunları söyledi: "1 Mart tezkeresinin geçmesini o dönem herkesten çok Erdoğan istemişti. Ancak gerek CHP grubu gerekse de AKP içindeki 96 vekil ‘Tek adam’ın söylemleri yerine ülkenin çıkarlarını düşünmüştü. Bugün de gelinen noktada, AKP’li yurttaşlar da dahil olmak üzere, ben toplumun önemli bir kesiminin ülkenin çıkarlarını düşüneceğine inanıyorum. Tek adam yönetimi emperyalistler açısından bulunmaz bir nimet. Toplumun büyük bir kısmının temsil edildiği Meclis’in, yürütmenin, yüksek yargının karar alma sürecine dahil olmadığı, sadece bir kişinin iki dudağından çıkan sözün geçerli olduğu bir süreçten bahsediyoruz. Bunu bu topraklarla ilgili planı olan tüm güçler çok net biçimde ister. Bir kişiyi ikna etmek her şey için yeterli olabilecek. Akdeniz havzasında, Ortadoğu’da, Orta Asya’da planları olanlar için Türkiye olmazsa olmaz ülke konumundadır. Bunun için de bir kişinin ikna edilmesi ‘bulunmaz hint kumaşı’ mahiyetinde bir fırsattır. Bunu sadece Erdoğan için söylemiyorum Erdoğan dışında birisi için de tek adam yönetimi ülkeye katkı sunmaz, sunmayacaktır."

***

CIA’in 2006 raporundaki başkanlık tavsiyesi

Başkanlıkla ilgili en çarpıcı ifadeler ise eski CIA Türkiye şefi Paul Bernard Henze'nin 2006'da Beyaz Saray'a sunduğu Türkiye raporunda yer almıştı. Henze’nin başkanlığı açıkça savunduğu ifadeleri şöyleydi: "Türkiye'nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız. Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis; Meclis'i ikna ettiğimizde, ordu; orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor. Eğer Amerika'nın çıkarı Türkiye'de bir federal devlet kurulması ise mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir. Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır. Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarını yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz.”