19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Teğet geçmek bir tarafa Türkiye ağır yara alabilir!

Evren Devrim Zelyut

Evren Devrim Zelyut

Eski Yazar

A+ A-

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomi ile konuşmalarında 2008 yılına atıfta bulunarak “Teğet geçti mi? Geçti…” diyor. Lakin o zamanki ekonomi yönetiminin kamu harcamaları ve borçlanmayı azaltma konularındaki emeklerini saklı tutmak kaydıyla, başarının büyük bir kısmı da Amerikan Merkez Bankası’nın 2008 krizinden çıkmak için yaptığı bilanço genişletme (parasal büyüme, piyasaya para verme) operasyonlarına bağlıydı.

Amerikan Merkez Bankası bilançosu kriz başında 900 milyar dolardan, 2014 yılına gelindiğinde 4,5 trilyon dolara çıkmıştı. 2013 yılından sonra Türkiye’de ekonomiyi yönetenlerin Amerika’dan dünyaya yayılan ucuz krediye sırtlarını dayayarak üretimden kopuk ekonomik yaklaşımları bugünkü sıkıntıları başlatmıştır.

Amerika piyasaya enjekte ettiği 4,5 trilyon doları 2022 yılında 2,5 trilyon dolara indirme planı yaptı. Bu doğrultuda her faiz artırımı yapıp bilançoyu küçülttüğünde dolar Amerika’ya dönüyor, bizde de kurlar yukarı gidiyor.

SORUNLARA DOĞRU TESPİT GEREK

Amerika ile Türk çıkarları çatışmaya başlayınca bunun yansımasını kurlarda yaşanılan sıkıntı olarak gördük ancak bunda da en büyük pay bizim ithalata dayanan ekonomik düzenimiz değil midir?

Üretmek için ithalata dayalı olmasaydık kur hareketlerine bu kadar duyarlı olur muyduk?

Hangi ekonomi yönetimi özel sektörün dövizle yüklü miktarda borçlanmasını oturduğu yerden izler? Bir zamanlar özel sektör borcunu hatırlatanlara “O devletin borcu değil bizi bağlamaz” diye açıklama yapanları unutmuş değiliz. Şimdi bu borcun ödenmesi esnasında kurda oluşan etkileri tüm ülke hissetmiyor mu?

RİSKLER NELER?

Önümüzdeki dış ekonomik riskleri sıralarsak iki büyük merkez bankasının para politikası bizi yakından etkileyecek:

1-Amerikan Merkez Bankası güçlenen ABD ekonomisini gördükçe kademeli faiz artırımlarına devam edecek. Bu durum doların ülkeden kaçmasını hızlandıracak. Yani kurda yön yukarı olacak.

2-Avrupa Merkez Bankası şu an için faiz artırmadı. Ancak bu artırmayacağı anlamına gelmiyor. 2019 yılı yaz aylarında ilk faiz artırımının yapılması bekleniyor. Değerlenen Euro, üretim için Avrupalı yarı mamul ve ham maddeye bağlı Türkiye için tam bir şok olabilir.

3-Küresel ticarette korumacılık eğilimlerinin güçlenmesini beklediğimiz 2019 yılında Türkiye için ihracatın artırılmasına yönelik beklentiler gerçekleşmeyebilir.

Dış politikada yapılacak olası yanlış tercihlerin de dönüp ekonomiye olumsuz etkileri olabilir:

1-Rusya ile yapılan işbirliğinden Türkiye’nin uzaklaşma ihtimali büyük bir risktir. Başta İdlib ve Suriye genelinde Rusya ile ters düşülmemesi gereklidir. Zira Rusya, Türk turizmine adeta hayat öpücüğü vererek cari açığın kapatılmasına faydalı olmaktadır. Başta nükleer olmak üzere, Türk Akımı gibi ortak enerji projeleri Türkiye’nin enerji tedarik ve maliyetlerini aşağı çekmek için yürüyen stratejik konulardır.

2-Fırat’ın Doğusu konusunda ABD ile olası bir anlaşmaya girmek PKK/PYD’nin varlığını kabul anlamına gelecektir. 2011 yılında Amerika ile geliştirilen yanlış Suriye politikasının PYD belasını oluşturduğunu unutmamak gerekir. Bu belaya karşı Türk ordusu düzenlediği harekâtlarla kahramanca savaşmış zafer kazanmıştır. Ancak gerek göçmenler, gerek savaş maliyeti ile kamu harcamaları oldukça artmıştır. PKK/PYD’nin Fırat’ın doğusunda kalmasına yarayacak her politika, Türkiye’nin beka sorununu geleceğe ötelemekten başka bir şey değildir. Bu da daha büyük savaşlar ve buna bağlı kamu harcamalarının artması anlamına gelecektir.

3-Kasım ayındaki Amerikan seçimlerinde Kongre’de çoğunluğu sağlayacak Cumhuriyetçilerin Türkiye üzerine başta Fırat’ın doğusu olmak üzere ekonomik konular dahilinde de daha kuvvetli geleceğini hesaba katmak faydalı olacaktır.

HANGİ KONULARA ODAKLANMAK GEREK?

Akılcı, kavgadan ve gerginlikten uzak iç ve dış politika, ekonomik çözümlerin çalışması için ana şarttır. Bu doğrultuda orta vadeli programın odaklanması gereken 4 ana konu vardır:

1-Enflasyon içinde ana kalemlerden biri olan gıda fiyatları ve bağlı olarak tarımsal üretimin artırılmasına yönelik kısa vadede somut önlemlerin alınması. (İkinci çeyrek kalkınmasında tarımın yüzde 1,5 gerilemesi çok önemli bir uyarıdır.)

2- Yarı mamul ve ham madde konusunda dışa bağımlı üretimin iç imkanlarla yapılması için gerekli teşviklerin ve gümrük vergileri dahil araçların kullanılması. İthal ikame stratejisinin canlandırılması. Böylece cari açık konusunda adım atılması.

3-Finansman konusunda sadece banka sistemine mahkum bırakılmış firmaların sermaye piyasaları ile finansman imkanına kavuşturulması. Vatandaşın dolar, altın ve konut üçgeninden kurtarılarak birikimlerinin üretim alanlarına kaydırılmasının önünün açılması.

Özelikle bu konuda Sermaye Piyasalarının Türk/İslam nüfus için özgün çözümleri üretemediğini, Arap kökenli finansal çözümlerin ise yetersiz kaldığını, genel yatırımcı tarafından benimsenmediğini gördük. Türkiye’de yastık altında 200 milyar dolarlık altın, bankalarda da 140 milyar dolarlık döviz bulunmaktadır. Bunun anlamı Türkiye’de finansman için kaynağın olduğu ama ekonomiye dahil edilemediğidir.

4-Eğitim sisteminin endüstri ile birleşik bir yapıya kavuşması. Sistemin katma değeri yüksek mal ve hizmet üretimini gerçekleştirecek işgücü yetiştirmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması.

Yukarıda belirttiğimiz 4 konu hakkında çözüm nasıl olacaktır diye düşünebilirsiniz. Ancak bu cevaplar sırf bizim devlet verilerinden uzak bir şekilde yaptığımız çalışmalarda yaklaşık 200 sayfalık bir alanı kapsıyor. Bu nedenle zaten uzayan bu yazıya anılan cevapları koyma imkanımız yok. Ancak ortada net bir gerçek var. Artık hane halkları ve firmalar, piyasa oyuncuları, yuvarlak laflar değil nokta atışı yapacak, kısa vadede rahatlama doğuracak, uzun vadede kalıcı çözümler bekliyor.

Bu çözümler gelmezse bu sefer teğet geçmek bir tarafa Türk ekonomisi ağır yara alabilir…