Ma’kıl, Müzeni kabilesindendi.
İyi bir insandı. Temiz kalpliydi. Elinden geldiğince herkese iyilikte bulunurdu. Güzel bir yanı da zararlı olmamaktı. “Faydalı olamasak da hiç olmazsa zararlı olmayalım” derdi.
“Zararlı olmamak” düşüncesi, onu zararlı şeyleri yok etme fikrine götürmüştü. Bu da bir faydaydı. Yolda zararlı olabilecek taşı, çakılı, dikeni atmak bile onun için en büyük zevkti.
Kurra oğlu Muaviye bir gün ona yol arkadaşlığı ediyordu. Ma’kıl’ın yeğeniydi. Onun bu prensibi dikkatini çekti. Hoşuna gitti. O kadar ki kendisi de Ma’kıl’dan önce davranıp taşları kenara fırlatıyordu. Çocuk yaştaki Muaviye’nin bu hareketi Ma’kıl’ı sevindirdi.
“Aferin yeğenim,” dedi. Sonra da böyle davranışının sebebini anlattı:
“Resulullah’tan (asm) işittim; ‘Kim Müslümanlara eziyet veren bir şeyi yoldan kaldırırsa, kendisine bir sevap yazılır. İyiliği makbul olan da Cennete girer.”
Büyük insanlar işte böyledir. Basit gibi görülen işlerde bile böylesine titiz davranırlar. İnsanları iyiliğe yöneltmek için “sevap-günah” düşüncesinden daha tesirli ne olabilir?
Şimdiki çevre temizliği diyen “medeni”lere duyurulur!