26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tarihi eser bilincini oluşturmak

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Dünya çapında arkeoloji kurumları arasında üzerinde ittifak olmamasına rağmen ABD ve Kanada başta olmak üzere pek çok ülkede her yıl ekim ayının üçüncü cumartesi günü Uluslararası Arkeoloji Gününü kutlanıyor. Bu yıl da bu özel gün 20 Ekim tarihinde kutlandı. Sanırım bu özel gün nedeniyle anıların içinde bir kazı yapmak da yarar var. En azından kutlanan günün anlamını algılamak için.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya ve Arkeoloji Bölümü’nde okurken, hemen hemen tüm hocalarımız tarihi eser kaçakçılığının önlenmesindeki en büyük etkenlerden birinin “tarihi eser bilincini oluşturmak” olduğunu söylüyorlar, ama bu bilincin oluşmasına ilişkin yapılmış ya da yapılması gereken çalışmalar hakkında da ne yazık ki somut bir örnek veremiyorlardı. Çünkü bu; sözde kalan, bu bilinci oluşturacak mercilerde karşılığı olmayan, olsa da yerine getirilmeyen, haklı ama, bir o kadar da pratiğe yansımayan bir öneriydi. Yıllar yılı kulağa hoş gelen bu sözü dinledik. Dinlemekle kalmayıp, yurt dışına kaçırılan her tarihi eserin ardından da, hocalarımızın kulaklarını çınlatarak bu sözü yineleyip durduk. ….

Zaman içinde bu bilinç ters yönde gelişerek bir başka bilinçlenmenin de yolunu açtı: Danışmanlığını yaptığım Tarık Akan ile Yusuf Kurçenli’nin “Karun Hazineleri” adlı belgesel filmini çekiyorduk. Belgeselin bir yerinde, bu hazineyi bulup yurtdışına kaçıranlarla konuşurken, kaçakçılardan biri “bugünkü aklım olsaydı…” diye söze başladı. Doğal olarak hepimiz, pişmanlıktan söz edeceğini sanmıştık, ama o devam etti, “O günkü gibi beş paraya değil de, yüz misline satardım” deyiverdi… Şaşırmış, pişmanlık beklerken, hiç beklemediğimiz bir yanıtla karşılaşmıştık… Demek ki tarihi eser bilincini kazanmak böyle bir şeymiş…

Bugün; başta, Gordion (ABD), Lımyra (Avusturya), Aphrodisias (ABD), Milet (Almanya), Didiyma (Almanya), Boğazköy/Hattuşa ( Almanya), Hierapdlis (İtalya), Tel Tayinat (Kanada), Sergama (Almanya), Kale Höyük (Japonya), Aslantepi (İtalya), Sebasta (İtalya) başta olmak üzere Anadolu’nun en önemli 30 antik kent ve yerleşim birimlerinde yabancılar kazı yapmaktadır. Hem de bunların çoğunda, on ya da yirmi yıldır değil, Osmanlı’dan beri yüz yılı aşkın bir zaman diliminde çalışmalarını aralıksız sürdürmektedirler. Bunlara karşılık Türk arkeologlarının sözü edilen yabancı ülkeleri yaptığı kazı sayısı ise koskocaman bir sıfır.

Diğer taraftan kazı yapılan yerlerin tüm kazı raporları, yayın hakları ise kazıyı yapan kişiye ve kuruma ait. Yani onlar yazmadıkça, o kazı yerinden, ülkenizde de olsa, bir bilgi edinmemiz mümkün değildir.

Arkeolojide eğitim görürken, tek bir -evet bir tane bile- Türkçe kitabımız yoktu. Birkaç Türk hocanın kitabı vardı, onlar da yabancı dildeydi… Satın alacağımız kitaplar ise ya Türkiye’ye getirilmezdi. Nadiren getirilenler ise, bir öğrencinin alamayacağı kadar pahalıydı... Zamanımızın çoğu okulda değil de, Alman, ya da Fransız Arkeoloji Enstitülerinde geçerdi... Nümizmatik konusundaki başvuracağımız tek yer ise, kütüphaneler değil,, Beyazıt’ta çınar altında tezgah açan birkaç esnaftı... Bizim seminer kitaplığında olmayan her bir nümizmatik kitabı, onların üzerinde oturdukları sandıkların içindeydi... Kendilerine getirilen yapancı paraları değerinde alıp satmak için

Yıllar sonra, tarihi eser bilincinin oluşmasına ilişkin aradığım sorununu yanıtını, biraz geç de olsa, bir rastlantı sunucu buldum:

Bu yanıt; Necmeddin Sadık’ın sahipliğini, Enis Tahsin’in ise umumu neşriyat müdürlüğünü (genel yayın müdürlüğünü) yaptığı Akşam gazetesinin 6 Kanunuevvel (Aralık) 1935 tarihinde Türk Tarih Kurumu’nun ilanında karşıma çıktı. Aynen aktarıyorum…

YURDDAŞ

Türk toprağının üstü ve altı değerli antikiteler, anıtlar ve tarihi eserlerle doludur. Bunlar, Türk ulusunun dünyada ilk kültürü kurduğunu, ulusumuzun başka uluslara kültür önderliği ettiğini bütün acuna tanıtacak şahitlerdir. İnsanlık kültürünün kuruluşunda, gelişiminde ve ilerleyişinde Türk ulusunun yarıcı varlığını gösteren, bu ata andaçlarını korumakla “Türk tarihini” korumuş olursunuz.

Yurddaş, Ulu Cumhurbaşkanımız Atatürk’ün yüce önderliğinde Türk tarihinin başlangıcından başlayarak incelemekte olan ve Türk tarihinin eskiliğini, genişliğini ve yüksekliğini bütün dünyaya çalışmaya çalışan Türk Tarih Kurumu, bütün çalışmalarında tarihi eserlere dayanmaktadır. Bu eserler, hepimizin ulusal, müşterek malımızdır. Onun için bu eserleri yıkılmaktan, harap olmaktan, yabancı illere ve ellere geçmekten korumak her Türk için ulusal bir ödevdir. Yurddaş, bu ödevi canla başla yerine getirmeye çalış. Tarihi eserler bulur, böyle eserlerin yerlerini görür, veya işitirsen, bu eserlerin şunun bunun eline geçmesine meydan vermeden müzelere ve hükümet adamlarına haber ver. Kendi kendine usulsüz, ve tarih değerlerini alt üst ederek toprak kazılarında bulunma. Böylelikle define arayacağım diye, bulacağı eserler ne sana, ne de tarihe yarar. Sana atalardan kalmış veya eline geçmiş olan tarihi eserleri de yabancı ellere kaptırma. Bütün bunları ulusal kurumlara vermek kutsal amacın olsun.

Keşke… Keşke, bugün de; bu kurumun yöneticilerini seçenlerle, seçilmiş yöneticiler de böylesine düşünüp, böylesine bir ilanı verebilseler…