19 Ocak 2021 23:20

Tarih ve anksiyete

Berlin Sarayı

Fotoğraf: Wikipedia

Paylaş

Berlin’in merkezinde yeni bir bina peyda olmuş: İkinci Dünya Savaşı’nda harabeye dönen, Doğu Almanya zamanında yıkılan, ama 2008’den beri yeniden inşa edilen Berlin Sarayı. Gerçi on altı yıl Berlin-Brandenburg Saray ve Bahçeleri Vakfı Genel Müdürlüğünü yaptıktan sonra, bu yeni binanın idaresini ele alan Hartmut Dorgerloh itiraz ediyor: “Sarayları iyi bilirim. Bu bir saray değil, bu Humboldt Forumu.”[1]

Binanın Mimarı Franco Stella ise gururla “Yeni Berlin Sarayı”nın en uygun tarif olacağı fikrinde. Ne de olsa Stella -bir kanat haricinde- Barok mimarlar Andreas Schlüter ve Johann Friedrich Eosander’in tasarımını olduğu gibi şehrin ortasına dikmekte bir beis görmemiş. Ne diyelim? Zevk işte: De gustibus non disputandum; zevkler ve renkler tartışılmaz.

Gelin görün ki, mesele Prusya’yı yüzyıllarca demir yumrukla yönetmiş, militarizmi resmi ideoloji haline getirmiş, sömürge yarışına gireceğim diye I. Dünya Savaşı’nı çıkarmış Hohenzollern Hanedanı’nın sarayını kentin ortasına dikmek olunca zevk de renk de tartışılıyor.

Berlin’in en meşhur modern binalarından sayılan Yahudi Müzesi’nin New York’lu Mimarı Daniel Libeskind, Humboldt Forumunu Las Vegas’taki çakma Venedik mekanlarına benzetmiş ve sormuş: “Gerçekten bir sonraki kuşağın çizgi roman biçiminde bir tarih anlayışıyla mı büyümesini istiyoruz? Onlara çakma bir tarih mi (fake history) göstermek istiyoruz?” [2]

Libeskind’in açıklamalarını okumadan birkaç gün önce, kaderin bir cilvesi beni mimarın sorusuna hazırlamıştı. Kamuya ait bir Alman televizyon kanalında art arda tarih ve arkeolojiye dair belgeseller izlerken Roma’nın Almanya’yı fethi gibi bir filme takıldım. “Ülkenin neresinde ne gibi prehistorik kazılar var” diye merak ederken, birden sunucunun Hasan Mutlucan’ı andıran sesiyle irkildim: “Veeee atalarımız Cermenler…” Atalarımız Cermenler mi? Ne?

Henüz şoku üstümden atamamıştım ki, film bir anda atalarımız Cermenlerden günümüz orta sınıflarına uzanan bir silsilede Siegfried’in kahramanlıkları ve Nibelungen efsanesinin babadan çocuklara aktarılışını canlandırdı. İnanın, Cermenlerden bugüne topu topu bir dakika sürüyor. Analar herhalde yemekte, çamaşırda. Lubunyalar da muhtemelen ya dayak diyor, ya da işinde gücünde. Sakat derseniz, herhalde o vakit onlar da yok. Lakin anlatıcı baba! Gözlerim çocuklara Nibelungen anlatan II. Wilhelm aradı, ama nafile. Neyse ki senaristler o kadar yaratıcı olmamışlar.

Anlaşılan o ki, “ihya ve inşa”, dirilen Ertuğrullar ve sair çakma tarihselcilik kimsenin tapulu mülkü değil. Aynı şeyi sömürgelerden sökülüp getirilen eserler için söyleyemiyoruz. Onlar tapulu. Görmek isterseniz Humboldt Forumunda sergilenecekler.

Paris ve Berlin’de sanat tarihi dersleri veren Bénédicte Savoy binaya “etiket sahtekarlığı” adını vermiş.[3] Savoy’a göre, tarihi entrika dolu bir sarayı dünyaya açık ve modern bir mekan olarak pazarlama girişimi, bütün yalanın ifşa olacağı bir korkuyu projeye musallat etmiş. Ne yalan söyleyeyim: Anksiyete yüklü olması içimdeki merakı iyice tetikledi. Kim bilir belki de sarayı sosyal demokrat Schröder’in kültür politikasının bir ürünü olarak eleştiren Frankfurter Allgemeine’nin yine de zevk alacağımızı ön gördüğü “Barok sihir” bu anksiyetedir.[4] Uluslararası ilişkiler çalıştığımdan, barok dendiğinde benim belleğimde pasta misali kubbeler, kontrtenor ve klavsen seslerine mutlakiyetçilik, Din savaşları ve katliamlar eşlik eder. Meslek anksiyetesidir, karamsarlığa mahal yok.

“Güven”, bu hafta Angela Merkel’in yerine CDU başkanlığa seçilen Armin Laschet’in dediği gibi, önümüzdeki dönemin siyasetini belirleyecek bir kavram olacak. Laschet madenci babasının kendisine verdiği kimlik markasını izleyicilere gösterirken, madendeki işçilerin birbirine duydukları güven ve dayanışmaya ihtiyaç olduğunu söyledi. Kömür madenleri kapanırken madenci markasının böyle simgeleşmesi için acaba Savoy ne derdi?

COVID-19 salgını ana akım siyasete olan güveni sarsmış ve aşırı sağ güçlenmekteyken merkezdeki anksiyete artıyor. Madenci markasından yeniden dikilen barok saraya mesele aynı yere çıkıyor: Gelecek kuşaklara ne anlatmak istiyoruz?

[1] “Das Luftschloss”, Der Spiegel, no.51, 12.12.2020, s.118.
[2] A.g.y., s.117.
[3] A.g.y.
[4] Andreas Kilb, “Das Schloss macht auf”, FAZ, 12.12.2020.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa