Reha Arar

Reha Arar

reha.arar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Beyoğlu gezimize kaldığımız yerden devam edelim... Odakule’nin karşısında Eski Çicekçi ve Yeni Çarşı Caddeleri’nin köşesinde bulunan Çiçek isimli şimdiki yeni jenerasyon barların eski hali Koltuk Meyhanesi, yakın zamanlara kadar mevcut olan bir yerdi. Eski Çiçekçi Sokak’ın tam karşısındaki Kallavi Sokak’ta, eski ismiyle Rue Glavani Pera’da, ilk Avrupai tarzda açılan lokanta Chez Georges vardı. Fakat 1950’lerden sonra bu sokakta açılan ve en son İstanbul’un sevilen ismi Aziz Köksal tarafından işletilen Kallavi Lokantası halen hafızalardadır. Bu sokağın ana caddeyle birleşme noktasında bulunan Lion D’or (Türkçesi Altın Aslan) mağazası, genellikle yurt dışından gelen kaliteli ayakkabı ve giyim eşyası satardı.

Haberin Devamı

TARİH KOKAN BEYOĞLU

Sokakların dili olsa...

Biraz ileride eski adıyla Pireneci, yeni adıyla Orhan Aldı Apaydın olarak bilinen üç bloktan oluşup, aralardan birbirine bağlanarak Suriye Pasajı ve hanını barındıran altı katlı şık binanın en meşhur sakinleri, 1925 yılında yayına başlayan Yunanca Apogevma Tini Gazetesi’dir. Ayrıca yine burada 1960’lı yıllara kadar faaliyet gösteren ve Fransız kolonisinin en revaçta gazetesi olarak bilinen Stambul da yer alırdı. Tam karşısına denk gelen hizada Postacılar Sokak ise Edmond Maracetti’nin sarı döküm ve torna atölyesiyle ünlüdür, zira İstanbul’un bütün mabedlerinin içerisindeki şamdanları ve diğer aksesuarları burada dökülürdü. Bu sokağın en önemli mekanlarından birisi de Hristaki’nin meyhanesidir.

Şimdi biz Gönül Sokak’a geçelim, eski adıyla Timoni... Burası pavyonların pavyonu, yatılı okul yıllarında hepimizin kaçarak gittiği Çin Pavyon’un (China Bar) olduğu yerdir, sokak bile neredeyse bu isimle anılırdı. Hemen karşınıza Hotel de la Paix et de France çıkıyor. Bu bina, otel kısmından çok, zemin katındaki Brasserie Strasbourg ile hatırlanır. Burası Fransız entellerinin buluştuğu bir mekandı. Şimdi hemen komşusu Dimitrikopulos bakkaliyesine gidelim. İçki ve ithal yiyecekler konusunda ender dükkanlardan biriydi. 

TARİH KOKAN BEYOĞLU

Bizim devrin mekanı

Oradan hemen Markiz’e gelelim... İçimde hâlâ kanayan bir yaradır. En son önünden geçerken, kapısının camında fast food lokantası ilanları görmüştüm ve çok üzülmüştüm. O zamanki yazımda zamanın Kültür ve Turizm Bakanı’na bu konuyla ilgili seslenmiş ve buranın bir şekilde eski haline getirilmesini bir İstanbullu olarak istemiştim.

Haberin Devamı

Neden bu konu üzerinde duruyorum derseniz, çocukluğumda eğer Markiz’e gidecek olursak kravat takılır, tüm kıyafet ona göre ayarlanır, annem Süheyla Hanım zaman zaman eldiven ve şapka takardı. Oraya gidince yüksek sesle konuşulmaz, masaya gelen pasta tabağı içinden seçim parmakla gösterilerek yapılmaz, ismiyle istenirdi. Garsonlar kışları siyah yarım smokin ceketi giyer, uzun önlük takarlardı. Yazları beyaz frak gömleği kumaşından kolalı yelek giyer, beyaz papyon ve uzun önlük takarlardı.

Menü tamamen Fransız-İngiliz karışımıydı. Pasta ve bisküviler sıcak-soğuk sürahi, çaydanlık ve kahveliklerle yapılırdı. Burada oturup etrafa bakıldığında, akşamüzerleri Hachette’den aldıkları Le Monde gazetesini okuyup, çaylarını yudumlayanları görürdük (Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu anlatımı).

Haberin Devamı

Tabii ki bizim devrin mekanı Markiz, aslında 1940 yılında Avedis Ohannes Çakıroğlu tarafından açılıp, 1980’de kapanmıştır. Markiz Pastanesi, 2003’te tekrar açıldı ancak o eski havayı yakalayamadı.

TARİH KOKAN BEYOĞLU