29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tanrılar Kurban Bayramında boğa sever

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

9Ağustos, ressam, araştırmacı yazar, gazeteci, şair ve “eli öpülecek pir” Fikret Otyam’ın dördüncü ölüm yıldönümüydü.

Milliyet, Cumhuriyet ve daha nice dergi ve gazetede yazan Otyam yazarlık hayatını vefat ettiği 2015 senesine kadar Aydınlık gazetesinde devam ettirdi. 19 Aralık 1926 Aksaray doğumlu olmasına rağmen ebedi istirahatgahı Nevşehir, HacıBektaş ilçesidir. Fikret, bir Alevi ailenin evladı olarak doğmamış olabilir.

Hatta doğup büyüdüğü çevre Alevilerden haz almayan ve hatta Alevi’yi mekruh (iğrenç, tiksindirici, yasak, haram) gören bir zihniyete hâkim olabilir. En nadide çiçekler bataklıkta açar misali insan olabilmektir tüm mesele. Kendisini bir Alevi Bektaşi olarak ad etmeye başlayan, vefatından sonra Alevi Hacıbektaş diyarında gömülmeyi vasiyet eden, “Aleviliğin sanata, müziğe, resme ve kadına verdiği değeri takdirle karşılıyorum” diyen Fikret Otyam’ın bu tavrını etkileyen hadise Fikret henüz çocuk yaştayken yaşanmış.

Fikret Otyam üzerine çalışmaları olan, Ulusal Kanal’da program yapan araştırmacı yazar Feyziye Özberk’in aktardığı hadise bir pazarda yaşanmış; “Fikret Otyam, altı-yedi yaşlarındadır; pazarda aksakallı, pos bıyıklı bir köylüden yağ alması, babasının bir arkadaşı tarafından ‘Bunlar Kızılbaş’tır; kestikleri, yaptıkları yenmez mekruhtur’ diyerek engellenir. Söylenileni tam olarak anlamaz ama çok üzülür.

Bu tutum çocuk ruhuna bir isyan olarak kazınır. Ömür boyu ezilenlere, horlananlara yakın, dost olacaktır.” Fikret Otyam’ın Hatay, Samandağ ahalisine özel bir ilgisi ve sevgisi vardı. Simondağlı (Sam’an Dağlı) sınıf arkadaşım Nihal Arat planlı, programlı, düzenli yaşamayı sever. Ayrıca iyi bir arşivcidir.

Fikret Otyam’ın 70’li yıllarda Milliyet gazetesinde yayınlanan sonradan kitap haline getirdiği ‘Ey Samandağ Samandağ’ gözlemlerini inayetle kesmiş ve saklamış. Almanya, Amerika ve Kıbrıs macerasından sonra geldiğim Şam’da kendisini ağırladığımda bundan bahsedince şaşırmıştım. Zira Fikret Otyam’ın Samandağ üzerine kaleme aldığı bu çalışmalarından haberdar değildim. Eminim bu çalışmalardan haberdar olanların sayısı da mahduttur (sınırlıdır). Bir kopyasını gönderdi.

Harran’da adına kütüphane kurulan, birçok eseri burada sergilenen, onlarca ödüle layık görülmüş, laik, çağdaş, cumhuriyet sevdalısı, Mustafa Kemal askeri, her daim mazlumun yanında zalime karşı cesur yürek olmuş, Muhammedi, Mesihi, Musevi, Budist, Ateist, Alevi insan, Samandağ’ı biberi gibi marka yapmış, medari-i iftiharımız olması gereken Fikret Otyam üstadın neden Samandağ’da kütüphanesi yoktur? Neden adına etkinlikler yapılmaz, parkı, heykelleri, okul adı, bahçesi, Temmuz festivalleri yoktur?

SAMANDAĞ NASIL YETİM OLDU

Samandağ’ı kim veya kimler iğdiş etti? Truva atına saklanmış hangi solaklar, yönetimler, asalaklar bu halka bu şehre hıyanet etti? Ayakları kim baş etti? Bu cehalet, dalalet, sapkınlık ve çürüme kimin eseri? Bir zamanlar her devrimcinin iftiharla işaret ettiği Samandağ nasıl yetim hale geldi? Kültürü, tarihi, itikadı nasıl suistimal ve istismar edildi? Kurban Bayramı dönemindeyiz.

İHA, Diyanet ve benzeri Sünni kuruluşlar Suriyeli Sünni kardeşleri ile dayanışma azmi sergilerken, komşu ülkelerde Türkmen ama Sünnilerle dayanışma, yardımlaşma ve paylaşma kararlılığını sergilerken, etini, parasını bağışlarken ey Samandağ, ey Hataylı, ey Mersinli, ey Adanalı sen Kurban Bayramında ne yapıyorsun? Suriye’deki fakir fukara, savaştan mustarip, bayram edemeyen, kurban kesemeyen, et yiyemeyen Alevi gardaşların için bu bayramda ne yaptın?

Binlerce aile kurban kesmekte, on milyonlarca lira para harcamaktadır. ‘Azı bizim çoğu muhtaç Alevi, Sünni, Mesihi, Musevi kardeşlerimizin olsun’ diyen bir Belediye, bir Şeyhler Meclisi, bir Aydınlar Kurultayı, bir Akil Adamlar Kurulu yok mudur? Sizin Suriye’deki, Lübnan’daki, Anadolu’daki, Irak’taki, Balkanlar’daki Alevi kardeşlerinizle dayanışmanızı, paylaşmanızı engelleyen, yasaklayan bir kural veya kanun mu var? Siz buna yeltendiniz, bu çalışmayı organize ettiniz, Belediye Başkanları, meclis üyeleri,

Şeyhler, akil adamlar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları bir araya geldiniz vakıflar mı kurdunuz, yardım kuruluşları mı inşa ettiniz? Etinizi, yardımlarınızı, zekâtınızı göndermek istediniz devlet mi izin vermedi? Valilik mi yasakladı? Hangi kudret sizin kurban etinizi, zekâtınızı, yardımlarınızı savaşta yetim kalanlara, evsiz barksız kalanlara, etsiz ekmeksiz kalanlara vermenizi engelleyebilir?

HAYVAN KESME BAYRAMI MI?

Siz Kurban Bayramını koyun, dana, boğa, keçi, horoz kesmek mi sandınız? Hangi Tevrat, İncil veya Kuran, Adha Bayramını hayvan kesme bayramı olarak telkin ediyor? Adha Dahha Tadahha fiilindendir. Adamak, vakfetmek, yardım etmek, sunmak, vermek, feragat etmek manasındadır. Allah’a, insana, hayvana, doğaya adanandır. Allah’ı, insanı, hayvanı, doğayı memnun etmektir.

Hangi kitap Hz. İbrahim’in Kuran’a göre oğlu İsmail veya Tevrat ve İncil’e göre oğlu İshak’ı Allah’a adak ederken kendisine gökyüzünden melekle bir koçun gönderildiği masalını anlatır? Varsayalım ki ayetleri öyle tefsir ettiler.

O vakit mademki gönderilen Koç o halde neden dana, öküz, boğa, keçi, horoz kesilir? Hz. İbrahim’in koçuna kadar coğrafyamızın tüm şehir devletleri ve egemen dinlerine öğretilerini ve ruhunu vermiş olan Merkez Suriye Medeniyetinde Tanrılara sadece boğa, camız, fiddan Suriyece lafzıyla TOR kurban edilirdi. Hz. İbrahim yalnızca zengin sınıfların Tanrılara kurban adağında bulunmasına itiraz etmiş daha alt sınıfların da Tanrıya kurban sunabileceklerini ve bunu koç ile de yapabileceklerini müjdelemiştir.

BOĞA’NIN LAKABI

Bugün bile mahalli Arapçada “Vlek inte misil el-tor ve tasarrufek misil tasarruf eltor” denilir. Yani “Sen boğa gibisin ve davranışların boğa misalidir” denilir. Tor, Tör, El-Toro, Tores, Toros Boğa demektir. Aslında dilin üst ve alt dişlerin arasından az miktarda dışarı uzatılarak telaffuz edilen SA (İngilizcedeki th) ile yazılır Thor telaffuz edilir. Sor, Sara, Savra yani devrim kelimesinin de kökenidir. Devrim zincirini koparmış mevcut düzeni yıkan, paramparça eden zincirini koparmış bostana girmiş gözü kanlı boğaların davranışları ile özdeşleştirildi ve açıklandı. Bu anlamıyla boğaya verilmiş lakaptır.

Zira çılgınlaştığında kural tanımaz, davranışları yıkıcıdır. Asıl adı başında yumuşak ayn olan’Alf’tır. ‘Alef’ halen günlük Arapçada hayvan yemi anlamındadır. Tanrılara boğa dışında kurban kesilmezdi. Tanrılara adak edilecek ve tanrıları sevindirecek boğa özel bir mekânda beslenir, bakılır ve hürmet edilirdi. Bu mekânın ismi Batı Suriye lehçesi Finikecede (Süryanice) Alfa-Beta’dır. Damızlık evi, besi evi, boğa evi, yemlik evi manasındadır. Yunancanın Alfa-Betası da, Arapçanın ‘Elif Ba Ta’sı da Türkçemizdeki alfabe de, Latincedeki alphabet de bu kökendendir. Boğa belirli ritüeller icra edildikten dualar eşliğinde kurban edilir.

Boğanın başı din ve ibadethaneden sorumlu baş imama takdim edilir. Baş imam boğanın başının içini temizler ve korunması için plaster maddesi ile doldurur ve ibadethanenin duvarına asar. Millet oraya girer ve Tanrılarını sevindiren boğa başına sevgi ve saygılarını sunar.

KURBAN’IN ANLAMI

İlginçtir ekonomik kriz kapıları çalmadan önceki yıllarda Samandağ’da koç, koyun, keçi yerine aileler birleşir boğa (Fiddan) keserdi. Ancak bu sefer boğanın başı ibadethanenin duvarına değil midesine afiyetle indirsin diye baş şeyhlere takdim edilirdi. Bu halen birçok yerde böyledir. Binlerce yıl önce kutlanan bir geleneğin bugün Kurban Bayramı adıyla devam ve icra ediliyor olması ilgiye ve araştırmaya mazhardır. Kıssadan hisse kurban boğa veya başka hayvanları kesmeniz değildir. İnsan, hayvan ve doğanın huzuru, güzelliği, zenginliği ve sıkıntılarının giderilmesi için malınızı, emeğinizi, aklınızı, yüreğinizi kurban ediniz. Bunu yaparsanız Tanrı sizden daha çok memnun kalacaktır. Zira Kuran’da Allah adına hayvan kesin ayeti ve emri yoktur. Ama ve lakin Allah için insanı kesmeyin emri vardır. Bayram yerli ve milli, kutlu ve bereketli, Hızır yoldaşımız olsun.