Gündem

Talip Geylan: Cumhurbaşkanından Ricamdır, MEB'deki Kripto Çeteyi Temizlesinler

Kamupersoneli.net olarak Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan ile bir röportaj gerçekleştirdik. Röportajımızda kurucumuz Serhat Karaman ve sitemiz yazarlarından eğitimci yazar Rıza Ceylan, Talip Geylan’a gündeme ilişkin sorular sordu.

Sorularımıza samimiyetle cevap veren Talip Geylan’ın açıklamalarına ilişkin yazı dizimizin ilkini okuyucularımızla paylaşıyoruz. 

TALİP GEYLAN’IN AÇIKLAMALARI

Soru 1: Türk Eğitim Sen’in 6. Olağan Kurulunda Genel Başkan olarak seçildiniz. Sendikanın her kademesinde görev almış birisi olarak, Genel Başkan seçilmenizden bugüne kadar gelen süreci değerlendirir misiniz?

Aslında bir şey değişmedi. Neden değişmedi? Çünkü Türk Eğitim Sen’in bir sendikal duruşu var. Biz kendimizi şöyle tabir ederiz; adam gibi sendikacılığın adresi deriz kendimize. Bu devam ediyor. Türkiye’de bir gelenek oluşturduk. Neydi o gelenek; her durumda her şartta çalışan yanında saf tutan sendika.

Genel Başkanlıkta yeniyim ancak sendikamızda uzun bir süredir Merkez Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapıyorum. Dolayısıyla yeni olmakla beraber tecrübeli diyebilirim yani. Sendikamızın hafızasına vakıfım diyebilirim. Genel Kurulumuzu yaptık. Yeni bir dönem başladı sendikamızda. Yeni dönem olarak bunu devam ettireceğiz. Tabi eğitim gündemi yoğun malumunuz. Türkiye çok enteresan bir ülke. Akşamdan sabaha bir öncekini aratmayan yoğun bir gündemle karşı karşıya kalıyoruz. Kongremizi yaptık akabinde Türkiye seçim safına girdi. Seçim bitti yeni kabine oluştu. Sınavlar açıklandı. İşimizi yapmaya devam ediyoruz. 

Soru 2: Milli Eğitim Bakanlığında Ziya Selçuk Bey’in gelişi ile olumlu bir hava esti. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Sayın Bakan’a hayırlı olsun ziyaretine gittiğimde de ifade ettim. Kendisine karşı ve yapmış olduğum basın açıklamalarında da ifade ettim. Ziya Selçuk Bey’in Milli Eğitim Bakanı olması eğitim çalışanlarında heyecan uyandırdı. Yani sendikası, siyasi görüşü, politik duruşu farklı olsa da bütün eğitim çalışanlarında büyük bir heyecan oluştu.

“EĞİTİMCİNİN DİLİNDEN ANLAYAN BİR PROFİL”

Ben bu heyecanı şuna bağlıyorum; birincisi eğitim çalışanları uzunca bir süredir frekans tutturacak bir Milli Eğitim Bakanı ile muhatap bulamadılar. Eğitimci kimliği öne çıkmış bir Milli Eğitim Bakanı ile muhatap olamadılar. Hatta bazı Bakanlarımız biraz amiyane olacak ama öğretmen düşmanıydı desek herhalde abartı olmaz. İsim vermek istemiyorum ama biliyorsunuz ‘öğretmenler haftada 15 saat çalışıyorlar, az çalışıyorlar dolayısıyla benim bürokratlarım eşlerini öğretmenlerden tercih ediyor’ diyecek kadar nezaket dışına taşan Milli Eğitim Bakanları ile muhatap oldu eğitim çalışanları malumunuz. Eğitim çalışanlarına değer vermeyen, öğretmene değer vermeyen, eğitim çalışanlarının kıymetini bilmeyen Milli Eğitim Bakanları ile muhatap oldu eğitim çalışanları. Köy okulundan öğretmenlikten başlayıp öğretmen yetiştiren bir eğitim fakültesinde öğretmenlikten emekli olmuş bir kişinin Milli Eğitim Bakanı olması bir heyecan uyandırdı. Sayın Selçuk eğitimin her kademesinde görev almış gerek bürokratlı dönem gerek emekli olduktan sonra sahayla eğitim çalışanları ile diyaloğunu hiçbir zaman koparmamış bir kişi olması sebebiyle eğitimcinin dilinden anlayan bir profil.

“GELDİ İKİ DOKUNUŞ YAPTI”

Böyle bir profilin Milli Eğitim Bakanı olmasını ben şans olarak nitelendiriyorum. İnşallah bu heyecanı çalışanların motivasyonunu arttıran Milli Eğitim Bakanlığında eğitim hayatında çalışma huzurunu tesir eden adil bir yönetim anlayışını Milli Eğitime tesir eder. Bunu yaparsa ciddi mesafe kat eder. Bunda da ümitli miyim, ümitliyim. Sayın Selçuk’un görev teslim töreninde yapmış olduğu konuşma çok anlamlıydı bana göre. Aslında bir Milli Eğitim Bakanının yapması gereken sıradan bir konuşmaydı. Ama şimdiye kadar görmediğimiz için bunu maalesef bizde müthiş bir heyecan uyandırdı. O öğretmene dokunan yüreğe dokunan, öğrenciyi, öğretmeni eğitimi önceleyen o yaklaşımı mutlu etti. Bakan Selçuk “ben buradaysam 953 bin öğretmen Milli Eğitim Bakanlığının koridorlarında geziyor demektir” dedi mesela değil mi. Geldi iki dokunuş yaptı. Ne yaptı? ALO 147’ye dokundu, performansa dokundu değil mi.

Bu iki dokunuş Sayın Ziya Selçuk’un öğretmenler odasında çalışanların ne konuştuğunu biliyor olduğunun göstergesidir. Şunu söyledim ben kendisine; Milli Eğitim Bakanlığını, Milli Eğitim Bakanı ve bürokratlar yönetsin dedim. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığının taşra teşkilatlarına çöreklenmiş bir yapı var. Bu kimi zaman sendika adı altına ortaya çıkıyor. Kimi zaman; cemiyet, vakıf, dernek adı altında ortaya çıkıyor maalesef. Adeta işgal etmişler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın taşra teşkilatlarını onlar yönetiyor. Milli Eğitim Bakanı yönetmiyor. Ve şunu dedim Sayın Bakana o zaman; “bakın sizden önceki bakanlar şunu yaşadı, eğer bu yapıya müdahale etmezseniz muhtemelen sizde yaşayacaksınız.”

Milli Eğitim Bakanlığı çalışanlarının faydasına bazı uygulamalar hayata geçiriliyor. Ama bunun sahaya yansıması şöyle oluyor; Bu çeteler affedersiniz tabiri caizse bu çeteler uygulamaları alıyorlar eğitim çalışanlarına karşı bir tehdit ve şantaj mekanizması olarak kullanıyorlar.

Dolayısıyla bunun dönüşü olumsuz oluyor ve bunun sonucunda hedeflenen başarı elde edilmiyor. Milli Eğitim Bakanlığını bu çetelerden kurtarmazsanız başarı elde edemezsiniz.

Sayın Cumhurbaşkanı sık sık eğitimdeki başarısızlığa vurgu yapıyor değil mi? Durum tespiti yapıyor Sayın Cumhurbaşkanı. Bundan dertleniyor ve bunu dile getiriyor. Bu başarısızlığın nedeni bana göre Milli Eğitim Bakanlığını sabote eden çete vari yapılanmalardır. Sayın Bakanın geçen bir öğretmenimizle alakalı taziye mesajı yayımlaması çok güzel bir şey. Olması gereken budur. Öğretmene şiddet konusu. Gün geçmiyor ki yansımasın haber bültenlerine. Biz şimdiye kadar Milli Eğitim Bakanlığımızda çok sahip çıkıldığını görmedik. Mesela sağlıkta şiddet oluyor. Tüm sağlık teşkilatı ayağa kalkıyor. Bakandan başlamak kaydıyla. Ama biz onu görmedik. Böyle bir yönetim anlayışının temeli atıldı. 

Soru 3: Ziya Selçuk Bey’in ilk icraatlarından birisi tepki çeken ve şikayet hattı diye bilinen ALO 147 hattını kapatmak oldu. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Biz ALO 147 ile alakalı taleplerimizi yaşananları gündeme getirdiğimizde bir önceki Bakanımız, bir önceki Müsteşarımız son Müsteşarımız daha doğrusu bizim önümüze istatistikler koyarlardı. ALO 147’ye yapılan başvuru ve bu başvuruların sadece yüzde bir ikisinin öğretmenler ile alakalı olduğunu söylerlerdi. Bu istatistikleri Sayın Selçuk bilmiyor mu? Onun da önüne koydular. Burada yaklaşım farkı ortaya çıkıyor. O istatistikleri Sayın Selçuk da biliyor. Bir algı var. Bu algı eğitim çalışanlarının motivasyonunu bozan bir algıdır.

“TEMENNİLERİMİZ KARŞILIK BULDU”

Bunu ortadan kaldırmak gerekiyordu. Ki bir alo ile de olsa öğretmenlerin karşısında demokrasinin bir kılıcı gibi tutulan bir mekanizmaya biz zaten kökten karşıydık. Bu bir tarafa algı var. Biz kabine açıklanmadan bir hafta on gün önce bir sosyal medya çalışması yapmıştık. MEB’e öğretmen Bakan diye. Temennilerimiz karşılık buldu. İnşallah başka temennilerimiz de karşılık bulur. 

Soru 4: Biliyorsunuz birkaç gün önce LGS sonuçları açıklandı. Yüksek diploma notuyla birçok öğrenci açıkta kaldı. Türk Eğitim Sen’in LGS’ye bakış açısı nedir? Sistemi artıları ve eksileri ile değerlendirir misiniz?

Cumhurbaşkanının da sürekli ifade ettiği gibi bizim de yıllardır tespit ettiğimiz bir durumdu bu. Eğitimde heybesi boş gelmiş bu iktidar başa gelirken maalesef. Aynı iktidar döneminde dört kez biz liselere giriş sistemi değiştirdik. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Öğrencilerimiz bir deneme tahtası değil. Şimdi kara yollarında bir hata yaparsınız. En kötü ne yaparsınız. O asfaltı kazırsınız sıfır asfalt dökersiniz hatanızı telafi edersiniz. Eğitimde yapılan hatanın telafisi o kadar kolay değil.

Şu an yapılan hatanın hata olduğu bilmem kaç yıl sonra ortaya çıkacak zaten. Biz her müdahalede bir nesli riske atıyoruz. Belki heba ediyoruz. TEOG ile alakalı Cumhurbaşkanı bir irade ortaya koydu. Kendine gelen gerekçeler ve bilgiler doğrultusunda irade ortaya koymuştur. Başta Sayın Bakan Yılmaz olmak üzere ve bürokrasi, göstermesi gereken direnci ortaya koymadı. Çok iyi hatırlıyorum ben. 19 Ağustos, 19 Eylül, Sayın İsmet Yılmaz’ın iki demeci vardı. 19 Ağustos’ta TEOG’u olumlayan, TEOG’un ne kadar başarılı bir sistem olduğunu öven bir aşılaması var. Tam bir ay sonra 19 Eylül’de TEOG’u kaldırmakla Türkiye’nin önünü açtık dedi.

“MATEMATİK OLARAK MÜMKÜN DEĞİL”

Sayın Cumhurbaşkanı TEOG’u kaldıralım dediği zaman bir Milli Eğitim Bakanına düşen şuydu; ülkemizin fotoğrafı bu. Şu kadar sekizinci sınıf öğrencimiz var, şu kadar şu kadar Anadolu Lisemiz var, şu kadar Meslek Lisemiz var, kontenjanları bu kadar. Bu fotoğrafı göstermeliydi Sayın Cumhurbaşkanına. Ama ne yaptılar, Sayın Cumhurbaşkanı irade ortaya koyunca apar topar bir sistem ihdas etme gayreti içerisine girdiler. O zaman da çok bağırdık biz. Dediler ki mesela; herkes mahallesindeki okula gidecek, hiç kimse istemediği okula gitmeyecek ihdası ile ortaya çıktılar ki son düzlüğe kadar hem Sayın Bakan hem de Sayın Müsteşar bu iddianın peşine düştü. Dedik ki bu mümkün değil. Matematik olarak mümkün değil.

1 milyon 300 bine yakın öğrencimiz sekizinci sınıfta okuyor. Anadolu Liselerimizin sayısı bu kadar, kontenjanı bu kadar. Şimdi biz velilere soralım. Velilerimizin ‘çocuğunuzun hangi liseye gitmesini istiyorsunuz’ sorusuna verecekleri cevap neydi, iyi bir Anadolu Lisesine. Bu doğal bir reflekstir. Herkesin çocuğunun iyi bir Anadolu Lisesine gitmesini istediği bir ortamda sen nasıl “hiç kimse istemediği okula gitmeyecek” gibi bir iddia ile ortaya çıkabilirsin. Anadolu Liselerinin kontenjanları belliydi.

Anadolu Liselerinin kontenjanlarını zorlayalım 400 bin yapalım, hadi biraz daha zorlayalım 500 bin yapalım. Geriye kalıyor 700 bin. 700 bin kişi istemediği okula gidecek. Bu matematiği ortaya koyması gerekirdi, koymadılar. Kendileri bir irade bir buyruk geldi ona uymaya çalıştılar. Beceremediler. Nihayetinde ben yaptığım açıklamada da ifade ettim. 12 Nisan’da kılavuz yayımlandı, uygulama kılavuzu. 13 Nisan’da bir basın açıklaması yaptım. Basın açıklamasında bu uygulama tamamen özel okullara teşvik uygulamasıdır dedim. Çünkü matematik ortada. Çocuk akademik eğitim almak istiyor. Yerleşemedi ne yapacak, özel okula gidecek. Hatta şunu dedik o zaman; Milli Eğitim Bakanlığı adeta özel okul teşviki yapıyor, teşvik mi getiriyor bu uygulamalar demiştik. 

“91 BİN ÖĞRENCİ AÇIKTA KALDI”

Nitekim önceki gün açıklandı sonuçlar. 91 bin öğrenci açıkta kaldı. Bu açıkta kalan öğrenciler başarılı öğrenciler. Sınava girip üç tercih yapan, çünkü 4 5 tercih yapmaz çocuklar. Ben akademik eğitim almak istiyorum, ben meslek lisesine gitmek istemiyorum dediği için dördüncü beşinci tercihini yapmadı, üç tercih yapıp bıraktı. Yerleşemediler ama başka Anadolu Lisesine yerleşen birçok öğrenciden çok daha başarılı olduğu halde yüzdelik dilim açısından açıkta kaldılar. Yani bu 91 binin önemi başarılı öğrencilerimiz. Bunu kabul etmiyoruz. Sayın Ziya Selçuk, sistemi kucağında buldu. Ben onun da bu sistemden daha doğrusu bu sistemsizlikten çok rahatsız olduğunu biliyorum, farkındayım.

Kucağında buldu pansuman tedbirler ile yaşanabilecek sıkıntıları en aza indirmenin gayreti içerisinde olacaktır. Ben şunu önerdim; şu an kapasitesinin çok altında öğrenci mevcuduyla öğrenim veren okullarımız var bizim. Meslek liselerinde, İmam Hatip Lisesi ve ortaokullarda. Dedim ki; bu kapasitesinin altında olan yüzde 50’in altına olan okulları birleştirelim fiziki imkanlarımız artsın bunları Anadolu Lisesi yapalım. Ya da bu okullarda Anadolu Lisesi sınıfları açalım ki geçen hafta Ortaöğretim Genel Müdürlüğünün de genelgesi yayımlandı bu bağlamda.

“91 BİN ÖĞRETNCİMİZ MAĞDURİYETLERDEN KURTARALIM”

En azından başarılı olan Anadolu Lisesinde öğrenim görmek isteyen öğrencilerimize bir nebze de olsa imkan sağlayalım diye önerimizi dile getirdik. Bir de şunu biliyorum ben bazı illerde yönetmelik Anadolu Liselerinde sınıf kontenjanını 34 ile sınırlandırdı. Hatta bazı durumlarda elzem durumlarda kayıt kabul komisyonlarına bunu 40’a kadar çıkarma yetkisi verildi. Ama bir çok ilde yönetmelik 34 dediği halde bunu 30 ile sınırlandırdılar. Bunu 34 ile sınırlandırsınlar gerekirse 40’a kadar çıkarsınlar. Bu 91 bin öğrencimizi açık lise veya özel okul mağduriyetinden kurtaralım.

SORU 5: En önemli konulardan birisi de üniversiteye giriş sınavları. Her dönem eleştirilen üniversiteye giriş sınavı hakkındaki değerlendirmeleriniz neler?

Aslında bu TEOG’da yapılan apar topar sistem değişikliğinin bir benzeri de orada yapıldı. Aslında problemin çözümü çok zor değil. Sahaya kulak versek, eğitimin paydaşları ile istişare yapsak problemin çözümü çok zor değil. Yekta Bey ile de bunu görüştük. Biz de yaptığımız çalışmaları sunduk.

Bu sene geçti artık. Bundan sonraki seneleri kurtaralım diyorum. Bir masaya yatırsınlar, bir bizi dinlesinler, öğretmenleri dinlesinler. YÖK’te veya Milli Eğitim Bakanlığında masa başında alınan kararlarla sahadaki yansımasının farklı olduğunu görsünler. Ziyaretimizde şunu söyledi; ben dedi istişareye açık bir insanım, sendikalarla STK’larla üniversitelerle, çalışanlarla istişareye açık bir insanım dedi. Bu güzel bir şey. Bu anlayışın devam etmesini temenni ediyorum. 

Soru 6: MEB Yönetici adayları seçimiyle ilgili yönetmeliği dava ettiniz. Yöneticilikte liyakatin esas alınmasını, mülakatın kaldırılması gerektiğini dile getiriyorsunuz. Yönetici seçiminde sadece sınav yapılması belirleyici bir etken olabilir mi? Sendika olarak bu konudaki önerileriniz nedir?

Biz şunu söylüyoruz; mülakatın olduğu yerde adalet olmaz. Mülakat adaleti öldürür. Mülakat liyakati öldürür. Bununda binlerce örneğini yaşıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı artık kamuoyunda yönetici atama Bakanlığı haline geldi. Koskoca Milli Eğitim Bakanlığı, yılların tecrübesine sahip Milli Eğitim Bakanlığı adam akıllı bir yönetici ataması yapamadı maalesef. Sadece 2013 yılından bu yana 6  kez yönetici atama yönetmeliği değiştirdi bu Bakanlık. Hatta öyle değişiklik oldu ki bazen yönetmeliği çıkardık daha uygulamaya fırsat vermeden 4 ay sonra bir daha değiştirdik.

Bu kabul edilebilir mi? Her değişiklikte kendi yandaşımıza daha uygun bir zemin nasıl oluştururuz kaygısıyla revizyona gittik. Dedik ya Sayın Cumhurbaşkanı şikayetçi oluyor eğitimdeki başarısızlıktan bunun temel nedenlerinden bir tanesi Milli Eğitim Bakanlığında yönetici atama sisteminin zararlarıdır. Hepimiz öğretmeniz. Biz şunu iddia ederiz; bir okul, müdürü kadar okuldur. Bir okulda okul müdürü etkin liyakatli değilse çalışanların öğretmenlerin itibar ettiği onlara güven telkin eden bir yönetici değilse o okuldaki personeli verimli çalıştıramazsınız. Motivasyonunu arttıramazsınız.

Milli Eğitim Bakanlığı uzun yıllardır yandaş kadroları okul idarelerine atama kaygısı ile hareket ediyor. On binlerce okul müdürü sırf yandaş olmadıkları için bir gece de tasfiye edildi. Yerlerine yandaş geldi. Tamam yandaş gelsin onu da kabul ediyoruz biz de ehil gelsin. Sizden olsun ama ehil olsun. Ben öyle müdürler biliyorum ki isim vermek istemiyorum üç, üç buçuk yıl okul müdürlüğü yapıyor daha bir kere öğretmenler odasına girmemiş. Seçim öncesi yapılan yönetici mülakatları 26’sında açıklandı. Ziya Selçuk’un kucağına bırakıldı.

Aynı senaryo devam ediyor maalesef. Rize’de 90 ve üzeri puan alan 33 kişi komisyon 33 kişiye 90 üzeri puan vermiş. Bunlardan 5 tanesi sendikasız. 28 tanesi bir sendika üyesi. Bu fotoğrafı biz iki şekilde anlamlandırabiliriz. Bir Rize’deki bütün en akıllı en yetenekli en donanımlı müdürler toplanmışlar bir sendikaya üye olmuşlar. Ya da Rize İl Milli Eğitimin oluşturduğu komisyondaki Müslümanlar kul hakkı yemiştir. Bu fotoğrafın izahı olmaz. Kul hakkını affetme yetkisini yüce Allah kendisine bile almamışken. Bu Müslümanlar kime güvenerek, böyle fütursuzca kul hakkı yiyorlar ben anlam veremiyorum.

“MEB’DEKİ KRİPTO ÇETEYİ TEMİZLESİNLER”

Bunlar işte çeteler. Geçen sene basına düşmüştü. Noter onaylı torpil listesi. Silivri İlçe Milli Eğitim Müdürü komisyon üyesine gönderecekken Allah şaşırtıyor okul müdürleri grubuna torpil listesini gönderiyor. Listeye kime kaç puan verileceği yazılmış. Arkadaşlar aldılar, notere götürüp tastik ettiler. Sonuçlar açıklandı, noter onaylı liste ile mülakat sonuçları örtüşüyor. Bunu da basına verdik. O zamanın Milli Eğitim Bakanı ve bürokratları hiçbir şey yapmadılar. Milli Eğitim Bakanlığı 1 milyonu aşkın personeli olan 17 milyon öğrenciye hitap eden bir Bakanlık. Buradan sizin aracılığınız ile bir kez daha Cumhurbaşkanından istekte bulunuyorum. Milli Eğitim Bakanlığındaki bu kripto çeteyi temizlesinler. 

Mülakat konusunda görev alan insanlar ne kadar objektif davranırlarsa davransınlar adil bir karar verme şansları yok. Neden, herkesin algı düzeyi farklıdır, psikolojik yapısı farklıdır. Mülakat belasından kamunun kurtarılmasını istiyoruz. Şunu söylüyorlar; biz FETÖ ile iltisaklı olanları elemek için mülakat yapıyoruz. Bunun yolu var güvenlik soruşturmaları var. Onun için ilk alımlarda ve yönetici atamalarında mülakata karşıyız. Objektif bir sınav ile yapalım. Toplumumuz kamunun devletin yaptığı hiçbir şeye güvenemez hale geldi. Bu çok kötü bir şeydir. Adalete güven verin artık. Bunun yolu suiistimalleri önleyecek tedbirler almaktır. Bunun başında mülakat geliyor. 

Soru 7: Milli Eğitim Bakanlığında çözülmesi gereken en acil sorun nedir?

Yönetim anlayışı. En acil olanı bu. Dediğim gibi Ziya Bey geldiğinde heyecan uyandı. Bütün eğitim çalışanları gibi bizde de heyecan uyandı. Şu ana kadar da heyecanı kıracak bir şey yaşatmadı bize. İnşallah böyle devam eder. Demokratik adil, eğitime eğitim çalışanına değer veren bir yönetim anlayışının olması gerekiyor. Bir takın sendikal, siyasal, politik sahiplerle değil gerçekten bu ülkenin, eğitimin, eğitim çalışanlarının ihtiyaçları doğrultusunda pozisyon alan, politika üreten tırnak içerisinde reform yapan bir yönetim anlayışının ihdas edilmesi lazım.

Bu irade ortaya koyulursa toplumun sabır eşi yükselecektir. Çünkü güven tesir edilecektir. Biz bundan mahrumuz. Toplumu eğitim çalışanlarını paranoyak hale getirdik. Öncelikle güvenin tesir edilmesi lazım, kimsenin elinde sihirli değnek yok yılların getirdiği devasa sorunların akşamdan sabaha değişmesi tatbikî mümkün değil. Bunun için sabır lazım. Ama bu sabrın oluşması için toplumun ve çalışanların bu iyi niyetli iradeyi görmesi lazım. Önce bunu göstermek lazım. 

Haberimizin ikinci bölümünü yarın sitemizden takip edebilirsiniz. 

KAMUPERSONELİ.NET – ÖZEL HABER

NOT: BU HABER AKTİF LİNK VERİLSE DAHİ BAŞKA ORTAMLARDA KULLANILAMAZ.HABERİN BİR BÖLÜMÜNÜN ALINMASI VEYA TAMAMININ KOPYANIP KULLANILMASI DURUMUNDA HUKUKİ SÜREÇ BAŞLATILACAKTIR…”

Bir Yorum

  1. Tamamda bu mülakattan ne anlamılıyız.hep yuvarlak be bilinen konular…

  2. Talip bey çok önemli ve yerinde bir tespit.Tebrik ederim. Memleketiniz Çorum dan başlamalı. Kum gibi kripto kaynıyor.