Durgun suya taş atınca, yüzlerce, binlerce dalga uzayıp gider ve sonra kaybolur ve durgunluğa bırakır kendini. Suyun temsil ettiği ile taşın temsil ettiği unsurlar aynı değil.
Hayat böyle değil mi? Günlük hayatın orta yerine bir taş düşüyor. Bir anda yüzlerce dalga insanı çepeçevre sarıveriyor. Önce biraz sarsılıyor insan, sonra sonra o dalganın tesiri azalıp, sonrasında da kayboluyor ve hayat normale dönüyor. İlk anda yıkılmayan insan sonrasında mukavemet kazanıyor ve daha dirençli hale geliyor.
Bir ortamda bir kelime kullanıyorum. Cümle değil ‘kelime’. O kelimenin benim dünyamda bir karşılığı vardı. Ama aynı kelimenin dinleyen kulaklardaki karşılığı çok çok farklı idi. İnsanı etkileyen ne çok şey var. Bedeni terk edip ne çok da geziyor zihin. Bir uzakta bir yakında. Bir üzüntülü bir sevinç içinde. İnişler çıkışlar. Zihni de bedenin yaşadığı yere çağırmak ve beraber yaşamak ne kadar da önemli. Bu zor ama. Zihin bir yerde beden bir yerde olmuyor.
Bir kelime dilime dolanmış, o kelime ile oynayıp duruyordum. Yani her defasında o kelimeyi kullanıp eğlence yapıyordum. Benim açımdan bir sıkıntı yoktu.
Sonra sonra bir arkadaşımın ikazıyla durumun farklı bir boyutta olduğunu öğrendim. Bana, ‘Kıymetli kardeşim. Lütfen bu kelimeyi bir daha kullanma. Bu kelimenin benim dünyamda çok ağır bir karşılığı var. Her duyduğumda tüylerim diken diken oluyor. Lütfen.” dedi.
Anladım ki, kelimeleri de sağa sola taş atar gibi fırlatmamak gerekiyor. Kimi için bir oyun olarak havaya fırlatılan taş, bir başkası için başı parçalayan bir korkunçluk ihtiva edebilir.
Siz siz olun sağa sola kelime taşları atmayın. Sizin ne niyetle fırlattığınız taşlara, kimler ne değişik anlamlar yüklüyor. Taşınızı atacağınız zamana saklayın.
Taş atmak, taşlamak, taşa tutmak gerçek, mecaz gibi pek çok anlamlar taşıyor. Siz bir taş attığınızı düşünüyorsunuz, ama yüzlerce dalgalanmasından belki haberiniz bile olmuyor.