10 Ağustos 2020 00:30

Suriyeli İşçi Abdurrahman öldü, davası ne olacak?

Fotoğraf Abdurrahman Arap'ın Facebook hesabından alınmıştır.

Paylaş

Gaziantep Küçük Sanayi Sitesinde (KÜSGET) 5 Ağustos günü şiddetli bir patlama meydana geldi. Demir, doğrama, pres, makas ve kesim işi yapan fabrikada oksijen tüpü patladı. Fabrikanın çatısı havaya uçtu, duvarlar yıkıldı, 3’ü ağır 7 işçi yaralandı. Suriyeli işçi Abdurrahman Arap (22) kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.

Abdurrahman’ın İstanbul’da çalışan kuzenine ulaştım. Adı Hasan Arap, Tekstil İşçisi, Abdurrahman’la amca çocukları. Yaralı işçiler içinde bir akrabası daha varmış. Adı Kerim Arap, 19 yaşındaymış. Patlamada ayağı kopmuş. Yaralı işçiler Ali Neccar ve Abdul Muhsin de Suriyeliymiş. Hüseyin Çınaroğlu ise Türk. Yaralı diğer 2 işçinin adı bilinmiyor.

Hasan fabrikada işçiler tarafından çekilmiş bir video gösterdi. 30 saniyelik görüntü, patlama sonrası can pazarına aitti. Fonda Kur’an’dan bir ayet okunuyordu. “Ölüm geldi, işte senin kaçtığın şey budur, nereye kaçıyorsun” mealinde bir ayet.

Hasan’dan aldığım bilgiye göre; Abdurrahman bir ay önce Antep’te evlenmiş. Eşi de kendisi gibi Halepliymiş. Ayağı kopan Kerim bekarmış, Suriye’deki ailesine para göndermek için çalışıyormuş, Antep’te bir akrabasında kalıyormuş. Ne Abdurrahman’ın ne de Kerim’in sigortaları varmış! Aldıkları ücret ise haftalık 600 TL civarındaymış. Yani bu kadar ağır, ölüm riski barındıran işin karşılığı asgari ücret seviyesinde. Elbette sigortasız, primsiz, güvencesiz bir ücret bu.

Hasan’a sordum: “Ne yapacaksınız, ölen gencin hakkını nasıl arayacaksınız?”

“Suriye’de bombalardan ölmedik, burada böyle ölüyoruz. Anlatması zor. Hâlâ şoktayım. İşyerinde hep çevreme bakar oldum; acaba tüp açık mı, felaket nereden gelir diye. Korkuyorum. Aile cenazeyi Azez’e götürdü, hepsi perişan durumda. Yaramız çok taze, ateş düştüğü yeri yakar” dedi.

Sohbet ilerledikçe şunu anladım: Abdurrahman ve Kerim’in ailesi, bir iş cinayeti karşısında ne yapabileceklerini bilmiyorlardı. Şikayette bulunmak, dava açmak, tazminat talep etmek gibi konularda bilgi sahibi değillerdi. “Kan parası istemez aile. Patronlar cenaze masraflarını vermeli” diye yorum yapıyordu en fazla Hasan! Ölen işçinin ailesinde “Kadere razı olma” kültürünün baskın olduğu anlaşılıyordu. Yabancı bir ülkede sığınmacı olmanın, hak savunmaktan geri durmanın ürkekliği de buna sebepti elbette.

***

Hasan’ın ardından DİSK Tekstil Sendikası Bölge Temsilcisi Mehmet Türkmen’i aradım. Küçük yaştan beri Antep’te çalışan Türkmen, kentteki çalışma hayatına hakim bir isim. Önce KÜSGET’i sordum.

“Burada oto yedek parça ve torna atölyeleri, kaynakçılar vardır. Sitede 10 bin işçi çalışıyor. Bunların yarısı sayacıdır, ayakkabı üretir. Sayacıların yarıdan fazlası da Suriyelidir. Savaştan sonra atölyelerini Halep’ten buraya taşımışlar. Diğer iş kollarında Suriyelilerin atölyesi yoktur. Genelde kayıt dışı işçi olarak çalıştırılırlar. Ağır, vasıfsız işler onlara yaptırılır. Siteye yönelik ciddi bir denetimden söz edilemez.”

Türkmen’in aktardıklarına bakınca, sitede yaşanan iş cinayetinin göz göre göre geldiğini anlıyorsunuz. Kayıt dışı, sigortasız çalıştırılan mülteci işçiler için nasıl bir “işçi sağlığı ve iş güvenliği” eğitimi veya güvencesi söz konusu olabilir ki?

Gaziantep’in nüfusu 2 milyon 28 bin 563. Kentte yaşayan Suriyeli mülteci sayısı ise 450 bin 839. Yani kentte yaşayan her 100 kişiden 22’si Suriyeli. Göçle birlikte Antep’in emek dokusu ciddi bir değişime uğramış. Türkmen’den makro bir gözlem istedim.

“Orta boy işletmelere gittiğinizde her 100 işçiden 1’i Suriyelidir. Ama Antep, merdiven altı üretim cennetidir. Kentte çalışan 150 bin Suriyeli işçi sigortasızdır. Dokumacılığın merkezi Ünaldı’da 20 bin işçinin yarısından fazlası Suriyelidir, çoğu çocuktur. Taşıma, inşaat, tarım iş kollarında her 2 işçiden 1’i Suriyelidir. Çünkü bu emek patronlar için ucuz ve maliyetsizdir. Biz sendika olarak fabrikalarda Covid-19’dan ölümler tespit ettik. Bunları bile kulak arkası edenler mülteci işçilerin yüzüne bile bakmaz.”

Hal Türkmen’in anlattığı gibi olunca, iş kazaları ve iş cinayetlerinin neden bu kadar kolay yaşandığı ve neden tırmanışta olduğu daha anlaşılır oluyor.

***

Bundan birkaç ay önce, İstanbul’da işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanı çok değerli bir dostum aramıştı. Antep’i dinleyince aklıma o geldi. Bana işyerinde karşılaştığı şu örneği vermişti: “Yasa gereği belirli sayıda sigortalı işçi çalıştıran işyerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği kurulu oluşturulmak zorunda. Temsilciler de seçimle belirlenmek zorunda. Ben böyle bir seçimi izledim. İşçilerin seçtiği 3 temsilciden biri Suriyeliydi ve en çok oyu o aldı.”      

Dönüp bugüne baktığımda şunu görüyorum: Aynı kurul KÜSGET’deki o işyerinde oluşturulsa, işçilerin sigortası yapılsa, muhtemelen bu felaket yaşanmayacaktı. Halepli Abdurrahman yaşıyor olacak, diğer işçilerin vücutları hasar görmeyecekti.

İŞKUR ofislerinde iki dilde hazırlanmış bir el kitabı vardır. İçinde yabancı işçilerin hakları yazar. Abdurrahman’ın ölümü üzerine bir kez daha açtım baktım. “İş Sağlığı ve Güvenliğine Dair Bazı Önemli Düzenlemeler” bölümünden iki maddeyi aktarıyorum:

- İşyerlerinde; işçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili konularda çalışanlarla işveren arasındaki iletişimi sağlayacak çalışan temsilcisi görevlendirilmelidir.

- Çalışan; ciddi ve yakın tehlikeyle karşı karşıya kaldığında iş sağlığı ve güvenliği kuruluna, kurulun bulunmadığı yerlerde ise işverene bu durumun giderilmesi için başvurabilmektedir… Gerekli tedbirler alınıncaya kadar çalışan çalışma hakkından kaçınma hakkına sahiptir... 

Ama ne yazık ki bu yazılanların çoğu kağıt üzerinde. Çünkü Türkiye’de 1.5 milyon Suriyeli işçiden sadece 31 bin kadarı çalışma iznine sahip. Mülteci işçilerin dirisi patrona yağlı kazanç; ölüsü ise tazminatsız, cezasız, maliyetsiz bir katma değer!

Abdurrahman muhtemelen bu hakların hiçbirini öğrenemedi. Ailesi de bilinçten yoksun olduğu için hak aramaktan çok kaderde şifa arıyor. Peki bu dava, demire bulaşan işçi kanı hesapsız mı kalacak? “Bize ne, ölen işçi vatandaş değil Suriyeli” derseniz, çalışma hayatı bütün işçi sınıfı için cehennem olacak. Antep başta olmak üzere, sendikalar, hukukçular bu davanın peşini bırakmamalı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa